22 Aralık 2023 Cuma

sana

 bu yazı sana...

en son bir sene önce bu zamanlar haberleştik...kahve ısmarlayayım dedim gelmedin sonra da artık ne olduysa bir daha senden haber almadım. aaaaa dur dur aylar sonra bana çok kısa bir mesaj gönderdin ama o mesaj o kadar sen değildin ki ben senden geldiğine inanmadım. ondan sonra da yok oldun zaten. bu kadar zaman bir şekilde haber alamayınca, "biz küstük herhalde; bir şey oldu ve küstük ama benim ne olduğundan haberim yok" diye düşündüm. hatta kendi kendime söz verdim asla ona yazmayacaksın diye ama bugün yazmaya karar verdim çünkü bugün hayatımda önemli yeri olan birini toprağa verdim ve caminin avlusunda nedense hep seni düşündüm. 

arkadaşım aniden pat diye gidiverdi. hiç aklıma gelmezdi böyle gidivereceği; o kadar hayat dolu, gülmesini, gezmesini insanlarla birlikte olmasını seven biriydi ki onunla ilgili herşeyi düşünmüştüm ama öleceğini hiç aklıma getirmemiştim. babası hastaydı ve son bir kaç senedir onunla ilgileniyordu. bu yüzden birlikte gitmeyi planladığımız kars gezisini habire erteliyorduk. geçen gün "seneye kesin gideriz artık bir şekilde; yılbaşından sonra görmeye gideyim de konuşalım bu işi diye düşündüm ama artık hepsi koskoca bir hiçliğin içinde onunla birlikte kayboldu. 

ben hayatımdan insanların gelip geçmesini, ölüp de ortadan kaybolmalarını bir türlü kabullenemiyorum..çok rahat kabulleniyormuş gibi görünmeme rağmen hala bir yerlerden çıkıp gelecekleri ümitle bekliyorum. mesela bazen yolda yürürken adamın birini babama benzetiyorum tıpkı ölümünden çok kısa bir süre sonra bir kaç metre ötemde yürüyen aynı babamın boylarında, onun vücut yapısında ve aynı onun montunun renginde mont giyen adamı babam sanıp neredeyse yanına koşup, kolundan tutup "e işte ölmemişsin; niye bizi üzdün ki böyle" diyecek olmam gibi bir yerlerde onları görüp kollarına yapışacakmışım gibi geliyor. 

hayatta olup da sebepli ya da sebepsiz hayatımdan çıkıp gidenleri de kabul edemiyorum. niye ki? ne oldu da şimdi ben onu göremeyeceğim? diye düşünmekten bir türlü kurtulamıyorum. 

buraya kadar okuyabildiysen belki de dedin ki iyi de bunların benimle ilgisi ne? 

ben bilmek istiyorum. bu yok oluşa neyin, neden sebep olduğunu bilmek istiyorum. belki de öldün kaldın da yok oldun hayatımdan onu bile bilmiyorum. ama ölüp kalmadıysan niye yok olmayı tercih ettiğini bilmeyi hak ettiğimi düşünüyorum. ne oldu da seninle oturup saatlerce konuşabilmekten mahrum kaldığımı bilmek istiyorum. hayatın çok kısa ve sağ gösterip sol vuran bir şey olduğuna bu son olayla kimbilir kaçıncı kez şahit olmuşken, merak ettiklerimi öğrenmeden gitmek istemiyorum. kafamda soru işaretleri kalsın istemiyorum. bana bir şekilde çok detaylı bir açıklama borcun olduğunu düşünüyorum. belki mektubunu noel babanın çuvalına koyar gönderirsin. bekliyorum. 

24 Eylül 2023 Pazar

ode to tina*

 


canım tina hanım'cım...parmaklarım istemeye istemeye sana bu satırları yazıyor ama şu dünyada arkasından bir şeyler yazılmayı hakeden en güzel, en karakterli, en munis, en bi en calico kedilerden biriydin.

her gece yatmadan önce seni öperken "tüylerin kadar ömrün olsun" diye fısıldardım kulağına ama o gün bugünmüş...maalesef senin için yapacak bir şeyimiz kalmadı. 

seni hep İstanbul'daki evimizin koskoca bahçesinde eylül güneşinde yaprakların üzerine oturup güneşlendiğin ya da yatma vakti gelip de ben hala yanına gelmemişsem adını aldığın tina turner'ı andıran o gür sesinle miyavlayıp beni yanına çağırdıktan sonra keyifle karnımın üstüne kıvrılıp yattığın anlardaki huzurlu halinle hatırlayacağım. 

senin bir daha bu eve gelemeyecek olmanı algılayamıyorum. kazık kadar oldum ama aklım fikrim hala ölüm düşüncesi ile barışamadı. sanki ölmedin de senin için yazılan rol bu sezon sonuna kadardı ve sen yeni sezonda oynamayacaksın. rolün bitti ama sen sahne gerisinde beni bekliyormuşsun gibi geliyor. sana bir daha sıkı sıkı sarılamayacak olmak olacak iş değil. 

can kızım ben senden razıyım umarım sen de benden razısındır....görüşünceye kadar gökkuşağının öte yakasında pamuklarda yatasın. 


*tina'ya ağıt

25 Ağustos 2023 Cuma

sen sen ille de sen



 "en heyecanlı, zorlayıcı ve önemli ilişkimiz kendimizle olanı ve eğer senin sevdiğin seni sevecek birini bulursan da bu şahane" 

sex and the city'nin kült karakteri carrie bradshaw'un bu repliği sadece bir sevgili için söylenmiş olabilir mi? bence hem bir sevgili hem de bir arkadaş için geçerli bir söz bu. beni olduğum gibi kabullenip, sevmeyen biri ile ancak bakkala giderim herhalde; yok ya ben bakkala oradan cadde'ye hatta bir bira içmeye de giderim, üstüne hesabı da öderim ama yolda dayanamaz illa kavga çıkar çünkü muhtemelen bira içerken beni ben olduğum için sevmediğini anladığımdan bütün hissettiklerimi yüzüme ve hareketlerime yansıtırım ve dananın kuyruğu kopar.  eh sonrasında kalan sağlar bizimdir. 

bizi biz olduğumuz gibi seven arkadaş ya da sevgili hayat yoldaşlarımızla bir gün bir yerde yollarımızı kesiştirebilmeyi becerebiliriz umarım. zira hayat bir gün o da bugün ve sevdiklerimizle geçirebileceğimiz zaman belki de çok kısa...destek olmak, güzel şeyler yaşamak ve keyif almak için kaybedecek zamanımız yok. 


20 Ağustos 2023 Pazar

akşam-üzeri

 






mevsimlerden yaz...annemin yanındayım....çayımızı demlemişiz, yanında bir tatlı (Efi Badem - Gökçeada kurabiyesi) bir tuzlu (annemin efsane asla şaşmayan tarifinden poğaça) yemişiz, gelmişi geçmişi konuşmuşuz. pencereler açık, perdeler hafif hafif esen rüzgarda uçuşuyor. birlikte geçirdiğimiz keyifli bir akşamüzeri. niceleri olur umarım. 







5 Ağustos 2023 Cumartesi

yolda


tek atımlık kurşunumuz var ve bunu yolda olmanın keyfine vararak çıkarmak gerek sanki. hedefe zaten ulaşacağız da bütün o yolu nasıl geçirdik asıl olay o işte. şimdiye kadar kat ettiğim yolda başıma gelenlere hiç üzülmüyorum artık çünkü şimdiki ben'i çok sevmemi onlar sağladı; minnettarım. umarım uzun, keyifli ve macera dolu daha çok yolum vardır. 

30 Temmuz 2023 Pazar

şaşırdım ben iyice


 

bizim ailede birisi alışılagelmişin dışında, beklenmedik, hoşa gitmeyen, tasvip edilmeyeceği belli bir iş yaptığında verilen tepkinin söze dökülmüş halidir "şaşırdın sen iyice". kendimi bildim bileli ne zaman annem ya da anneannem genel teamülün dışında bir şey yaptığımı ya da yapmak istediğimi söylesem verdikleri ilk tepkiyi bu cümle ile ifade ederlerdi / ettiler / ediyorlar: "şaşırdın sen iyice". 

evet valla yine şaşırdım ben iyice ve geçen hafta "padi / open water scuba diving" / "padi açık deniz derin dalış kursu"nun ilk basamağını bitirdim. yukarıdaki fotoda sağdaki bendenizim. demek ki gerçekten bazı şeyler vakti zamanı gelince olması gerektiği gibi oluyor ya da kendinizi bulmaya başladıkça, benliğinizin kaldırım taşları yerlerine oturmaya başladıkça neyi nasıl ne zaman yapmak istediğinizi bulabiliyorsunuz ve kim ne derse desin "kendinizi iyice şaşırmaya" devam ediyorsunuz. 

20 Temmuz 2023 Perşembe

yhn 14 / durumlar


 *manyak bu sıcaklar...terlemekten solungaçlarım çıkacak neredeyse. isyan etmeyeyim diyorum da bu kadarı da sabrı zorluyor be allahım. biraz düşür şu fırnın derecesini gözünü seveyim. dünya gözüyle cehennemi mi yaşıyoruz nedir?

*sıcak diye kapı baca sonuna kadar açık; esinti yok ama benim evin etrafı otluk arazi ve bitmeyen bir yol yapımı var. dolayısı ile bütün toz evin içinde. 24 saat yer silsem bile hep toz hep toz. o terliğin altından gelen toz hışırtısı yok mu; deliriyorum. "terliğin altından gelen toz hışırtısı" takıntısı oldu bende. habire yer siliyorum. normalde eski usul dizlerimin üstünde yer silerdim ama usandım artık viledaya terfi ettim. ancak çok yer silmekten dolayı o vileda sopasını sıkmaktan tenisçi dirseği olacak bende. 

*her insanda ayrı bir hikaye var. öyle kimseyi dışardan gördüğümüzle değerlendirmemek ve kimseyi yargılamamak lazım. kimler neler yaşıyor neler. belki bir gün buraya da onların notunu düşerim. 

*ilk kıbrıs çıkarmamda çalıştığım üniversiteden bir arkadaşım bir süredir birlikte olduğu ingiliz beyefendi ile evlenmiş. aybaşında aile arası bir nikah yapmışlar; cuma günü bir kutlama yapacağız onların köyde. çok mutlu oldum. demek ellinin sonunda olsan bile hala bir aile kurabilmek için umut var. yaşasın!!! demek benim için de bir umut var. 

*ayfer tunç "kuru kız"....çok iyi bir roman. şiddetle tavsiye ederim. iyi kurgu; naif bir hikaye ama şiddetli bir yeniden doğuş hikayesi. okuyanınız varsa yorum istiyorum. siz de benim gibi beğendiniz mi acaba?

*kediler ve köpek iyi anlaştı gibi gözüküyor. herkes kendi köşesinde sıcaktan bayılmakta. "hayatı tespih yapmış sallayan" oğlum milka, nohut'un yanında dibinde habire koklayıp duruyor. bence kışa bunlar yan yana yatarlar. 


15 Temmuz 2023 Cumartesi

sonunda


 bayramdan dönüşte iki hafta okulda nöbet sırası bendeydi. yazın en sıcak günlerinin olduğu haftaları nöbet haftaları olarak seçerek yine öngörüde, tahminde bir dünya markası olduğumu kanıtladım. hangi konuda olursa olsun yaptığım seçimler illa bir falsolu oluyor. en basitinden pazarda elimi attığım ilk sebze ve meyve çürük çıkıyor; çok test ettim her seferinde çürüğü buldum. 

neyse bu kavurucunun da ötesi sıcaklarda koştura koştura eve gelip zar zor üstümü değiştirip, kendimi yatağa atıyorum ve alarmı kurmasam sabaha kadar derin derin uyuyacağım. çeçe sineği sokmuş (gerçi bir sinek soktu artık çeçe miydi bill gates'in sivrisi miydi bilmiyorum) gibi bir uyku halidir gidiyor. uyuyorum kalkıyorum saat 22'yi zor ediyorum; gözlerim kapanıyor. tabii hal böyle olunca evi dip bucak temizleme işi kaldı iki haftadır. üstten üstten yapıyorum ama bugün neyse halı silmeli bir temizlik yaptım. hem ruhum hem de ev pırıl pırıl oldu. temizlik ve ütü de benim meditasyonum işte. her ikisini de yaparken çok işleri bitiriyorum kafamda. 

bu sıcakta halı silmeli temizlik yaparsan sonra pert olursun tabii. "bu yorgunluğu ancak deniz paklar" dedim ve hiç üşenmedim koştura koştura gittim denize. "sizin için yaz nedir?" diye sorsalar bu fotoyu gösterir ve işte budur derim. saatin 18'e döndüğü, o çılgın kalabalığın dağıldığı, sanki yarınlar yokmuşcasına sahilde gevşek gevşek şezlong üzerinde yayıldığımız, bütün hayatın, geçmişin ve geleceğin hiç önemli olmadığı, akla gelmediği, tuzlu ve son derece huzurlu bir rehavetin batan güneşle birlikte damarlarda dolaştığı o sihirli saatlerde o an orada olduğunuzu size hatırlatan elinizde tuttuğunuz biranın soğuğu olur. her sene yaz mevsiminde mutlaka yapmaya çalıştığım bir ayin gibidir bu sihirli saatlerde denizde olmak. benim için yazın tanımıdır ve ben bu geleneksel ayinimi gerçekleştirebilirsem yaz benim için resmen gelmiştir. sonunda bugün tüm kış hayaliyle yaşadığım bu anı yaratabildim. mesudum. 

9 Temmuz 2023 Pazar

la mia piccola famiglia

 


başardık...kavimlerin bile bizden kolay göçtüğüne emin olduğum bir süreci sorunsuz, beklediğimden de rahat hallettik. bir sürü prosedür, bir tomar işlemden sonra "la mia piccola famiglia (benim küçük ailem)" bir araya gelebildi. baştan anlatırsam daha kolay olacak. 

geçen eylül ayında (aaaa bak şimdi yazarken farkettim; iki ay sonra bir sene olacak kıbrıs'taki bu ikinci çıkarmamızda...inanılmaz. "time flies" der ingiliz; hakkaten öyle)bu kıbrıs işi patlak verince ilk düşündüğüm kedilerin ne olacağı idi çünkü ilk taşınmanın aksine bu sefer ortada bulunmuş, kiralanmış bir ev yoktu. geçen sefer yaptığım gibi bütün pılıyı pırtıyı toparlayıp bir bilinmeze gitmek istemedim. dedim ki "önce ben gideyim, evi vs ayarlayayım da sonra çocuklarımı alırım". ancak evdeki hesap çarşıya, benim planlar mağusa'ya uymadı. buradaki ev sahiplerinin bir çoğu evcil hayvan kabul etmiyor. niyesini bilmiyorum, muhtemelen evin içine koydukları beyaz eşyaların, koltuk takımlarının ve yatakların hırpalanacağından vs çekiniyorlardır. neyse sonuçta ev ararken kendi evlerinin ve "eşyalı" diyebilmek için koydukları eşyasınımların berbatlığına ya da pisliğine vs bakmadan yaptıkları kontratlara "evcil hayvan kabul edilmez" ibaresi koyuyorlar. enteresan bir durum. ancak kiracılar bunu da dinlemiyor tabii ki. bir önce oturduğum evin sahibi hanımefendi; koktuğundan şüphelendiği için evinde kedi istememişti. ama o evde bir ay hem kedi hem de köpek besledim ben ve çıkarken evi baştan aşağı temizleyip teslim ederken hiç kedi köpek kokusu almadı. bazı şeyler psikolojik kesin bilgi ama ispatlayamam. 

neyse ev işini de hallettiğime göre sıra çocikleri getirmeye geldi. öyle bir sıra geldi gelmesine de pandemiden sonra değişen bir sürü prosedür olmuş. öyle hop diye ikişer üçer çocik taşıyamıyorsun. önce kıbrıs veterinerlik dairsesinden ithal izni alman gerekiyor; bunu alman gerekirken bütün aşıların tam olduğunu, titrasyon testlerinin bulunduğunu belgelemen gerekiyor. allahtan Tina'yı getirirken bunların nasıl yapıldığını öğrenmiştim. 

mişa ve milka'yı getirmek için bayramdan iki hafta önce belgeleri hazırladım ve daireye mail attım. bir de böyle minik detaylar var bilmeniz gereken (ha ben biliyor muydum hayır yaparak öğrendim ama yapmaya başlayınca da bir şekilde bu bilgiler ulaştı bana. resmen kulaktan kulağa ve şansıma ne yapmam gerektiğini öğrendim çünkü ancak bakmakla yükümlü olduğunuz hayvan ile ilgili işleminiz varsa öğrenebileceğiniz türden bilgiler bunlar; yani ortada dolaşan genel geçer bilgiler değil). neyse belgeleri daireye mail atmamla orada görevli bir hanımefendinin beni araması arasında beş dakika bile geçmedi. dedi ki "milka'yı getiremezsiniz". minik bir kalp sektesi geçirdim; "nasıl ya? titrasyon testleri ömürlük, kuduz aşıları tam." dedim. "hayır, milka'nınkinde problem var. tarihi geçmiş kuduz aşısının." gerçekten böyle sağdan sağdan bana bir titreme geldi. bütün prosedürler; milka'nın kanının alınması, ankara'ya tarım bakanlığı'na gönderilmesi, en az bir ay beklenmesi, en az üç bin tl'nin cebimden kanatlanması, üstüne üstlük pegasus'a uçuşta kedi götüreceğim diye extradan ödediğim paranın yanacak olması vs vs hepsi bir film şeridi gibi gözümün önünden geçti. "yahu nasıl olur veterinerimiz dikkat etmişti aşıyı yaparken"dedim. meğer veteriner mişa'nın aşı tarihine göre kaydetmiş ama milka'nın aşısı bir ay önce yapılmış. 

aşı tarihleri niye bu kadar önemli onu da belirteyim; belki okuyan olursa bu yazıyı ve evcil hayvanı varsa konu hakkında bilgisi olur. yurtdışına evcil hayvan çıkarabilmenin en önemli şartı titrasyon testinin olması. kedi ya da köpekten alınan kan örneği ankara'ya tarım bakanlığına gönderiliyor, orada kuduz için bir takım testler yapılıyor ve sonuçta kedide ya da köpekte kuduz olmadığına dair bir belge alınıyor ve bu belge ile yurtdışına çıkarma işlemleri yapılıyor. kıbrıs'ta kuduz olmadığı için bu konuda aşırı dikkatliler ve katılar. öte yandan türkiye'ye girerken hiç böyle şeylerle uğraşmanıza gerek yok. neredeyse elinizi kolunuzu sallaya sallaya ülkeye giriş yapıyorsunuz. titrasyon testinin bir özelliği de testin yapıldığı tarihten önce yapılan kuduz aşılarının tarihinin asla aksamaması. böylece bu belge evcil hayvanınızın hayatta olduğu sürece geçerli yoksa tüm test prosedürünü baştan yaptırmanız gerekiyor. sonuçta veteriner dairesindeki hanımefendi yardımsever çıktı ve dedi ki "şimdi şerit daksille o tarihi sil ve bir ay öncesini yaz. daha önceki aşılarının tarihi doğru olduğu için böyle bir düzeltmeye izin veriyorum yoksa asla kabul etmezdim". 

buraya kadarı bu işin kıbrıs prosedürü idi. istanbul'a dönünce ilçe tarım ofisine gitmeniz ve uçuşunuzdan bir gün önce yurtdışına çıkaracağınız kedinizin ya da köpeğinizin kaydını yaptırmanız gerekiyor. orada da bayram tatili rehavetinden çıkamamış ve o bölümde yıllardır çalışmasına rağmen hep başkası bu işi yaptığı için ve bu kişi yaptığı için de kendisi hiçbir şekilde ne formudur nasıl doldurulur gözünün ucuyla bile ilgilenmediğinden, o kişi de bayram tatilinden dönmeyerek kendisine kazık atmak suretiyle "yurtdışına kedimi, köpeğimi götürücem bilmem ne bey lütfen işlemlerimi yapın" diye üzerine çullanan bir sürü kendini bilmezi nasıl bertaraf edeceğini bilemeyen bilmem ne beyin, ilgili formları bulmasını ve onları bilgisayarda tek parmakla harf harf yazarak doldurmasını buda sabrı ile beklemek vardı kaderimde. neyse bütün bu işlemleri sabırla hallettikten sonra çociklerimi yüklenip havaalanının yolunu tuttum. kendilerini havayollarının kargo bölümüne teslim edecek görevliye vermeden önce bir de pegasus'un deskindekilere evraklarımızı göstermek ve onların da sanki anlıyorlarmış gibi evrakların bütün sayfalarına tek tek en az yarım saat süreyle bakmalarını da sabırla bekledikten sonra kedilerimi kargo bölümüne kendimi de pasaport kuyruğuna attım. 

valla başka bir şey mesela kanun dışı bir şey taşısaydım daha kolay hatta elimi kolumu sallaya sallaya çıkar giderdim herhalde. iki tane tombul kedicik için bu kadar prosedür çok fazla bence. 

3 Temmuz 2023 Pazartesi

göç

 


topu topu sekiz günlük kısa bir tatil için geldim; sabaha karşı da dönüyorum. ancak bu sefer nedense çok ama çok uzun bir tatilmiş gibi geldi bu tatil. sanki aylardır buralardaymışım gibi hissettim. bu aralar hele hele son iki gündür hiç doğru dürüst uyumuyorum. kalan iki kedimi götürme stresinden uyuyamıyorum. "veterinerin verdiği ilaç işe yarayacak mı?", "kargo bölümünde gitmek bir soruna yol açar mı?" vs vs gibi deli deli sorular hatta ve "hatta evde köpeği görünce ne yapacaklar, hepsi ile nasıl baş edeceğim", "ya anlaşamazlarsa ne yaparım" diye düşüne düşüne sabahı ediyorum son bir kaç gündür. gün ağarınca da uyumaya fırsat olmayınca kafam dumanlı dolanıyorum ortalarda. 

bugün İ.'cim annesine yatak bakmak için yataş'a girdiğinde ben de yatak camiasındaki gelişmeleri yakından öğrenmek amacı ile bir kaç yatağa baktım; dükkan sahibi "isterseniz uzanabilirsiniz" dedi. "valla"dedim "uzanırım uzanmasına da siz beni bir kaç saat sonra kaldırırsınız; en iyisi hiç uzanmayayım". 

malum yaşadığım mağusa gelişmekte olan şehrinde manikür, pedikür vs işlerini (valla ya bu tip işleri bile) yapan doğru dürüst insan olmadığı için gitmeden o işleri de halledeyim dedim. kuaförün koltuğunda uyumama ramak kaldı. yarın havaalanından eve giderken ayvayı yedim resmen; belki uçakta uyurum birazcık. 

yine çok hızlı ufak zaman aralarına sıkıştırılan ama çok iyi gelen görüşmeler oldu. mesela dün bay T. geldi. kendisi master tezini bitirdiği ve çok başarılı bir sunum yaptığı için pek bir rahat. akşamüzeri cadde'de yürüyüşe çıktık. bir türlü oturacak yer beğenmedi sonra kırk yıl düşünsem orada oturmak isteyeceğini bilemeyeceğim cadde'nin müstesna italyan restoranı strada'da oturmak istedi. türk kahvesi diye oturdu, su içti, ben güzel "London Eye"isminde bir kokteyl denedim. ne zamandır bu restoranda oturmak istiyordum ama hiç tahmin etmediğim biri ile oturup, bir şeyler içme fırsatım oldu. hayat valla çok acayip; resmen neye niyet neye kısmet. 

son bir kaç gelişimde bir türlü Ekmekçikız ile görüşemiyorduk. bu sefer kendisini görmeden dönmek istemedim. kısa bir mola ve soğuk bir maden suyu içimi kadar sohbet ettik; daha çok ben biraz anneannem üzerinden yaşlılık vs konusunda bıdırlandım. 

biraz önce çantaları toparladım. her gelişimde aynı şey. az eşya ile gelip bir ton şeyi götürüyorum. eminim kavimler bile benim gibi göç etmemiştir. gazam mübarek olsun. 

1 Temmuz 2023 Cumartesi

yaşam


en son altı ay önce gördüm anneannemi... bir de bu bayram. kuş gibi kalmış. keşke bir düğmemiz olsaydı ve zamanı gelince kapatıp; yaşamdan istifa edebilseydik. böyle gitmek isteyip de gidememek, o çaresizlik çok ağır. 
 

17 Haziran 2023 Cumartesi

sivri


 Yalnız yaşamanın en zor tarafı hasta olmak. Hani şımaracağımdan ve binbir naz niyazla birinin üstüne yığılacağımdan değil. ben birilerinin üstüne yığılmayı beceremiyorum; mümkünse komili zeytinyağı kıvamında hafif olayım, kimseye yük olmayayım, rahatsızlık vermeyeyim mottosuyla yaşıyorum. ama insanlar bana yük olsunlar, gelsinler sıkıntılarını anlatsınlar, ben onların sorunlarını çözmek için gerekirse bir saatlik yolu iki kere gidip geleyim, sırf onların işleri hallolsun diye gereksiz sorumluluklar ve insiyatifler alayım. sanırım mutlu etmeye çalışmakla enayilik arasındaki o ince çizgiyi çizemiyorum. 

neyse bu nokta da kişisel gelişimimde üzerinde çalışmayı gerektiren bir konu; "halledeceyik" der Kıbrıs'lı. 

iki hafta önce bir sivrisinek ısırığını kaşımam, o kaşınan yerin saçma sapan bir şekilde sivilce gibi bir şeye dönmesi, benim onu kurcalamam vs neticesinde bu hafta pazartesiden beri işler kontrolden çıktı. doktora gitmeyi ve ilaç kullanmayı sevmediğimden; "bırak oluruna, geçer kendi kendine" düsturum burada işe yaramadı ve pazartesinden perşembeye o bölge bir apseye dönüştü ve oldukça şişti. dedim ki "bu böyle olmayacak sen en iyisi bir mağusa hastanesi'nden içeri gir". nitekim girdim. allem kallem ettim, bir genel cerrah buldum. eliyle şöyle bir dokundu "evet enfeksiyon oluşmuş. antibiyotik ve antibiyotikli krem vericem; bunları kullanın da yarın bir bakalım" dedi. "iyi" dedim çıktım. parmağıyla beş saniye dokunmasının bedeli olarak 650tl'yi bir güzel bayıldım. saat dörtte eczaneleri kapattıkları için bir de nöbetçi eczane aradım. teee mağusa'nın en ücra köşesindeki nöbetçi eczaneye gittiğimde de kremi buldum ama ne verilen antibiyotik ne de herhangi bir muadili vardı. "hadi" dedim "onu da yarın kullanmaya başlarım". kremi sürdüm yattım, sabah kalktığımda o bölge ve etrafı oldukça kızarmış ve apse biraz daha toplaşmış gibi geldi. mecburen öğleden sonraya aldığım randevu saati gelince de gittim yine benim ruhsuz doktoru buldum. ruhsuz çünkü yaptığım espirilere tepki vermedi. 

neyse acile gittik; yaptı lokal anestezi iğnelerini. dedim ki "valla hafifçe dokununca bile acıyor doktor bey; bu iğnelerle hiçbir şey hissetmem değil mi?". "yok" dedi hissedersin çünkü bastırarak boşaltacağım iltihabı." "e yok muydu acısız bir başka yolu" diye sordum "muska yazabilirdim size" dedi. espiri yaptı lol. canımı acıta acıta boşalttı iltihabı. sonuçta baldırımda fındık büyüklüğünde belediye çukuruna benzer bir çukur ile bu çukurun oluşması için neredeyse iki bin tl'nin cebimden uçup gitmesi bu haftanın götürüsü oldu. ne diyelim beterinden saklasın allah.  

iki gündür bütün bu işleri hep tek başıma yapıyorum doğal olarak ama gönül isterdi ki yanımda biri olsun, acildeki o odaya girene kadar elimi tutsun, "hamili hasta yakinimdir"desin. evet alt tarafı bir enfeksiyon ama insan enfeksiyon için bile olsa yanında biri yarenlik etsin istiyor. hayatta her koşulda yoldaşlık mühim mesele. kısmet artık. önümüzdeki enfeksiyonları yarenliksiz geçirmemek dileği ile. 

14 Haziran 2023 Çarşamba

yhn 13 / yaz


 

*otursam neredeyse yarım asırlık ömrümde kaç tane seçimde oy kullandığımı hesaplarım ama şu üşengeçlik huyum mani oluyor. hiçbir seçimde bu seçim gibi heyecanlanmadım ve politika ile bu kadar ilgilenmedim. ancak sonuç koskoca bir hüsran oldu. çabamıza sağlık diyeceğim de ne dersem diyeyim içimdeki o koskoca boşluğu ve umutsuzluğu dolduramayacak. seçim öncesinde ve sonrasında olan bütün rezilliklere, vurdumduymazlıklara, çıkar hesaplarına ve üç kağıtlara bakınca değiştiremeyeceğim şeyler için çabalamayı bıraktım. benim gönlümdeki partinin yakın zamanda kayda değer bir şey yapabilmesi, şu anki konjonktürde belirgin bir yer edinebilmesi pek mümkün değil. durum böyle olunca onlara hep destek tam destek ama ben kendi küçük dünyamda yaşamaya devam ederim arkadaş. muhtemelen daha önce de geldim ve sonra da geleceğim bu dünyaya ama şu anda bilebildiğim bu hayatta artık kendi kişisel mutluluğumu ön plana alıyorum. ülke diyebileceğim bir ülkem yok diye hissediyorum ve bundan sonra nerede karnım doyuyorsa ve mutlu olabiliyorsam orası benim kendi küçük ülkem. yarım asırlık ömrümün pardon neredeyse yarım asırlık ömrümde farkına varmayı başarabildiğim en önemli şeylerden biri şu oldu: mutlu olmayı istedikten sonra çöp tenekesinde bile mutlu olunabileceği. mesele bakış açın. bu kadar basit. 

* sallan yuvarlan koskoca bir dönem daha bitti. bu ikinci dönem ilki kadar keyifliydi. öğrencilerimin çok büyük kısmı bileklerinin hakkıyla çatır çatır çalışıp geçtiler. canlarım benim ya; vedalaşırken hepsi "iyi ki varsınız hocam" dedi. ne güzel bir şey birileri için "iyi ki" var olabilmek. 

* hayat ne komik; ben birileri için "iyi ki "var olabilmeye can atıp, "iyi ki" var olamazken hiç düşünmediklerim için "iyi ki" var olabiliyorum. 

* aslında bana "iyi ki varsın" ya da "seni seviyorum" diyenlere şunu sormak isterim hep: "neden? neden senin için iyi ki varım?" ya da "neden beni seviyorsun?". sadece diğer taraftan nasıl gözüküyorum onu bilmek istiyorum. 

*neyse bildiklerim, bilmediklerim ve hatta bilemediklerim şimdilik bir kenarda dursun. uzun bir süre tek istediğim, elimde kitabımla bir yerlerde yatıp durmak...bir de bu yazın unutulmaz harika bir yaz olmasını bekliyorum o kadar. çok bir şey değil sanki.  

25 Mayıs 2023 Perşembe

cupid


 

17.yüzyıl fransız ressamlarından pierre mignard'ın time clipping cupid's wings - cupid'in kanatlarını kırpan zaman eseriymiş bu tablo. evrim kuran'nın hesabında gördüm dün ve nedense dönüp dönüp bakıyorum. zamana yenik düşen bir aşkı resmetmek istemiş mignard. 

aşklar zaman yenik düşer mi? 

birisini iliklerinize kadar seviyorsanız düşmez bence. araya mevsimler, yıllar girse ve hiç görüşmeseniz de, bir kişiyi gerçekten sevince, onun bir yerlerde iyi olduğunu bilmek yeter size. bana göre gerçek sevgi zaman mefhumundan azadır. ne kadar süre değil ne yoğunlukta bir şeyler paylaşıp, hissettikleriniz ve hissettirdiklerinizdir aslolan. bir şekilde yollarınızın kesiştiğini, görece kısa ya da uzun zaman geçirebilmiş olmayı bir şans olarak görür ve bunu şu karmaşık hayatın bize sunduğu bir kıyak sayar, bundan mutlu olmayı beceririz. aşkınıza karşılık bulmanız ya da bulamamanız değildir konu; aslolan o, insana "aaa ne münasebet, kesinlike yapmam" dediği şeyleri yaptıracak kadar gözünü döndüren şeyi yaşayabilmektir. 

ya o iliklerinize kadar sevdiğiniz kişi ile hiç karşılaşmasaydınız ve böyle keyifli bir duyguyu hiç yaşamamış olsaydınız. ne yavan bir hayat olurdu bu. 

son zamanlarda mecburen gırtlağımıza kadar battığımız siyasi konuların dışında ben aşkı düşünmeyi tercih ediyorum ve umarım hiçbirimizin aşkı kanatlarını zamanın acımasızlığına kaptırmaz. 

19 Mayıs 2023 Cuma

gemiler



Boş gemiler geçiyor gönlümün kıyısından 

Ruhum yorgun ve bezmiş düşman sayısından

Ne anlamam lazım bu bakışından?

Belli miydi zaten kaçışından?

Boş gemiler geçiyor gönlümün kıyısından

Ne söylesem boş beni göremezsin

İçinde bir ses ama seçemezsin

Hani özlersin geri dönemezsin..

Biri bir duvar ördü

Kendim gördüm herkes kördü

Ben de sövdüm, herkes gördü

Bize biraz umut lazım, diyalog lazım, karavan lazım

Herkes güldü, ben de sövdüm


*şiirler ya da şarkı sözleri sayfalarca anlatmak istediklerimizi en kısa yoldan söylebilmemizi sağladıkları için etkileyicidirler. "yüzyüzeyken konuşuruz" benim en sevdiğim yeni nesil türk rock gruplarından biri. yukarıda yazdıklarım da bu grubun "boş gemiler" şarkısının sözleri. bu aralar hissettiklerime kelimesi kelimesine tercüman oluyor. bir gemiye binip gidesim var; öyle amaçsız her şeyi arkamda bırakıp gidesim var. benden sonrası tufan olsun. 





11 Mayıs 2023 Perşembe

taş makas kalp


 

hayatımın hiçbir döneminde politikadan bu kadar zevk almamıştım. o kadar ki "keşke vakti zamanında aktif politika ile uğraşsaydım" diye bile düşündüm bu dönem. niye bilmiyorum? belki de "artık yeter" diyebilmek için sadece oy vermenin yetmediğini düşündüğümden belki de yüzüklerin efendisinde nasıl elflerin, hobbitlerin, gandalf'ın yani iyilerin saruman ve ordularına yani kötülere verdiği inanılmaz bir mücadele varsa bu seçimleri de ben bir çok açıdan bizim iyilerin kötülere karşı verdiği bir nevi savaş olarak gördüğümden ve bu savaşın bir parçası olmak istediğimden olabilir. belki de sınıflara girdiğimde öğrencilerimin soru işaretli gözlerinde okuduğum "umut etmek istiyorum ama ya olmazsa" hissini silip onlara geleceği parlak bir ülkenin yaratılmasında ben de elimi taşın altına sokmak istediğimdendir.... bilemiyorum altan. ama şundan çok eminim hiçbir seçimde bu kadar stres yaşamadım ve bulunduğum ortamlarda siyaset konuşup, insanların neden kk'ya ve tip'e oy vermeleri gerektiğini açıklamaya çalışmadım. öğrencilerimle bile dersi işi gücü bıraktık oturup siyaset konuştuk çünkü youtube videolarından vakti zamanın "siyaset meydanı" programını izleyip, "hocam böyle programlar yapılıyormuş bu ülkede" diyerek sanki çok inanılmaz bir şey görmüş gibi şaşkın bakan öğrencilerimin hiçbir şeyden haberi yok. ben de oturdum "çocuklar buralar eskiden dutluktu ve seküler bir ülkemiz vardı" minvalinde dilim döndüğünce bir şeyler anlatmaya çalıştım. neyi ne kadar yapabilmişim pazar günü göreceğiz. 

cumartesi sabahı istanbul'a uçuyorum, oy kullanmak için. burada kullanmak istemedim. hem heyecanı yerinde yaşamak için hem de sanki orada oy kullanırsam bir şeyler daha garanti olacakmış gibi geldiğinden. umarım mehter marşı ile gittiğim istanbul'dan izmir marşı ile dönerim ve umarım büyük çoğunluk taş atanlara inat kalp yapanları seçip, bir oy kemal'e bir oy da tip'e verip bu işi ilk turda bitirebiliriz. 

27 Nisan 2023 Perşembe

buruk

 


macide doğannarlı'nın dört kızı vardı; dördü de birbirine benzemezdi. ne birbirleri ile yapabilirler ne de birbirlerinden ayrı durabilirlerdi. varlığı da gördüler, nispeten yokluğu da gördüler. evlendiler çoluk çocuğa karıştılar, kimi erken kimi geç kocalarını sırasıyla toprağa verdiler. saraylı falan değillerdi ama bütün gelinlerin damatların torun torbanın uyması gereken yazılı olmayan saraylı kanunları vardı. bu yazılı olmayan kanunlara göre yaşadılar da yaşattılar da. geçen sonbahar bu dört kızkardeşten üç numaralı olan Y., iki sene önce ani kilo kaybı ile başlayan zincirleme bir takım hastalıklar, düşmeler, omurga kırıkları vs. sonucu, biraz bilerek biraz da artık hayatı boyunca biriktirdiği üzüntü, kıskançlık ve uktelerin yorgunluğunu bedenen kaldıramayacağına hadi daha net yazalım kaldırmak istemeyeceğine bilerek ve isteyerek kanaat getirdiği için ölmeye yattığı o oturma odasındaki yatağından hastaneye oradan da başçeşmeye (balıkesir merkez mezarlıklar müdürlüğünün adı) yollandı. aile tarihinde, aile fertlerinin genetiğine damga gibi iz bırakmış, hemen hemen hepsinin hem karakterlerine hem de hareketlerine "cenaze evi" konseptinin yerleşmesini sağlayan peşi sıra bir çok ölüm olmasına rağmen hiçbiri 3. numaralı kardeş Y.'nin gidişi gibi bir çözülmeyi beraberinde getirmemişti. Y. 'nin arkasından, zaten bir süredir kafası geçmişe gitmiş ve orada yaşamanın şimdiki zamanda yaşamaktan daha güzel olduğuna kanaat getirmiş, eve gelenleri giderek daha tanımaz olmuş, gelenler öz kızı veya oğlu olsa bile onları yabancılayan ve eski güzel günlerde annesi ile babasının yanında yaşamakta olduğunu sanan iki numaralı kardeş A. da son düşme olayından sonra hasteneye kaldırılmış ve ameliyat alınmış ve vücudundaki en sağlam yeri kalbi olduğu için 90 yaşında girdiği son ameliyattan da sağ çıkmayı başarmış ve evine dönebilmişti ama artık o eve dönen boş çuval misali bedeniydi. şimdi yatağında öylece yatmakta; ne kimseyi tanımakta ne de nerede olduğunu bilmekte. en büyük abla olmasına rağmen içlerinde yaşını hiç göstermeyen ve son ana kadar dinçliğini koruyup, doksan küsür yaşına rağmen hala evinin işlerini -cam silmek dahil- tek başına yapan M. ise cin fikirliğinin kurbanı olup ıslanan geceliğinin eteğini ne akla hizmetse su torbasının üstüne oturup kurutmak isterken sandalyeden kayıp düşünce, femur kemiğini kırmakla kalmayıp kafasını da dikiş makinasına çarpmak suretiyle yarmasının ardından hem kafaca hem de vücut olarak çöküşe geçti. son üç aydır, neyi neden yaptığını ve ne istediğini bilmeden, büyük bir huysuzluk, mutsuzluk, naz ve niyazla huzursuz bir şekilde gittikçe yatağa bağımlı bir halde yaşamaya çalışmakta....

macide'nin kızlarının çocukları, onların çocukları ve torunları olarak bayramları hep çok kalabalık kutlamaya alışkınız. ancak sanırım bir şekilde hepimiz için bayramlar artık şehir dışındakilerle yalandan da olsa hasret giderildiği, bir şekilde bazılarının diğerleri ile "sidik yarıştırırken" diğerlerinin maç izler gibi bu yarışı izlediği, kan bağının mecbur bıraktığı yakınlığa sayılı saatlerle katlanılacağı için bir nebze çekilebilir zaruri bir görüşme biçiminden çıkmaya başladı. artık gidilip eli öpülecek ne M var, ne A. ne de Y. bayramların ilk iki gününe yayılan o kalabalık birer ikişer saatlik ev gezmeleri, el öpmeler, farklı çeşit tatlının "aaaaa bak bizim baklavanın tadı bir başka ama"lar eşliğinde pazarlanması mazide kaldı. bayramlar biz kalanlar için artık sadece ailedeki yaprak dökümlerinin netleştiği bir zaman dilimi. biraz buruk biraz hafiflemiş ama çokça birbirimizden bizi koparan acımasız zamanın kanıtı.


3 Nisan 2023 Pazartesi

uyku

 bu satırları yazarken saat 02:58...normalde çoktan totomda pireler uçuşması gerekirken sabahı edeceğim gibi duruyor. uyumak istiyorum ama zırnık uykum yok. dün gece beni yemeğe çağıran arkadaşım falafellerin içine uyku kaçıran mı koydu acaba? 

2 Nisan 2023 Pazar

şerbet

 


sadece bir bakıp kapatacaktım ama olmadı...neredeyse iki haftadır sabah, öğle ve akşam yemeklerindeki rutin ekonomi ve siyaset yorumcularını izlediğim (valla yıllar önce siyasetle ve ekonomi ile ilgileneceksin hatta işi parti üyesi olmaya kadar vardırıp, aktif siyasete nasıl başlarım? diye düşüneceğimi biri bana söyleseydi, üç numaralı clark bakışımı atıp, hadi len derdim muhtemelen ama hayat böyle bir şey işte; yapmam dediklerini bir bir yaptırıyor insana) videolara şu şerbetli dizi de eklendi. ne yazık ki izlemekten kendimi alıkoyamıyorum. biraz önce izlediğim son bölümde nursema ile umut birbirlerine kavuşunca ve hasretle sarılınca oturdum bir güzel ağladım. geçen haftaki bölümde nursema ortalığı bir güzel dağıtınca sanki ben dağıtmışım gibi içimin yağları bir güzel erimişti de bütün hafta kendi kendime gevrek gevrek gülmüştüm. 

yine son zamanlarda milletin pek bir ayılıp bayıldığı ama benim dünya ahret biladerim olabilecek tatlıtuğ kardeşimizin (sarışın hele de mavi gözlüyse maalesef bende gideri yok; ancak kanka oluruz) son dizisinin (yok o dizi sarmadı nedense beni; ilk bölümü bile bitiremedim) bir yerinde aile şöyle tanımlandı; "iyi niyetle en büyük kötülüklerin yapıldığı yer." sonuna kadar katıldığım bir tanımlama. 

annemle ne zaman didişsek ki 35 yaşımdan sonra neredeyse bir arada olduğumuz zamanların yüzde 80'nini bulan bir süreden bahsediyorum; bana her zaman söylediği şey; "senin iyiliğin için". şerbetli dizide de nursema'nın iyiliğini isteyen annesi ve babası anlamadan dinlemeden, kendi tutucu normlarının gerektirdiği şekilde apar topar onu bir ruh hastası ile evlendirdiler. kaç yaşında olursak olalım bütün bu bizim iyiliğimizi isteyen ebeyvnlerin anlamadığı tek bir şey var; biz bizim iyiliğimizi istemenizi istemiyoruz ki; biz sadece ve sadece bizi dinlemenizi ve düştüğümüzde sizin elinizi tutarak kalkabileceğimizi, sizin nerede ve ne şekilde olursak olalım bizim için bir yerlerden koşup gelebileceğinizi bilmeyi istiyoruz çünkü bence sakince seni dinleyip, yargılamadan, hödö hödö demeden, "zaten sen hep böylesin", "daha önce yaptın da ne oldu" diye eski defterlerin açılmadığı, nefesinizi boşa harcadığınızı ve sesinizin karşı tarafa ulaşmadan görünmez bir duvara çarpıp, karşınızdakinin ne anlattığınızı bırakın anlamayı duymayı bile reddetmediği bir yer aile ve aile olabilmek. 

şimdi salonda karanlıkta bana ait olmayan gep geniş koltukta sol omzumda melek misali yayılmış yatan kedim olduğu halde son bölümünü izlediğim şerbetli dizinin bana hissettirdiklerini bir nevi kayıt altına alırken bir yandan da belki de beceremediğim ve sürekli aradığım şeyin hem ben büyürken var ama yok olan babamın kırk yaşımdan sonra farkına vardığım eksikliğinden hem de bir türlü ve hala aile olmayı ne kadar da beceremeyişimizden kaynaklandığı gerçeğinin sertliğinden üşüyorumdur. 

üşüyorum ve babamı çok özledim. 

20 Mart 2023 Pazartesi

yhn 12 / nohut

 



* taşındım...buraya geleli altı ay oldu...yıldırım hızında altı ay...yarı yıl bilançosunun karı nohut beyler. köfte'den sonra bir daha köpeğim olmaz herhalde diyordum ama pat diye nohut bey, gökten zembille değilse de durduk yerde pat diye hayatıma giriverdi. "amaaaan ha bir eksik ha bir fazla, hallederiz be nohut bey, sen de gel takıma" diyip, kendisini transfer ettim. yılın transferidir bu. 

*altı ayda üçüncü ev. iyi ki "taşınmayı çok severim" dedim. 2016'dan beri bir türlü bir rutinimi bulamadım. tavuk gibi habire eşeleniyorum; düzenler kurup düzenler bozuyorum ama artık bence bu ev çok uzun bir süre bozulmadan eksilmeden arttığım bir durak olsun; zira çok yoruldum. oradan oraya savrulmaktan, gönül kırgınlıklarından, düşüp düşüp kalkmalardan çok yoruldum. mümkünse uzunca bir süre stabil kalmak, karahindiba gibi esen rüzgarlarla dağılıp, oraya buraya saçılmak değil, hanımeli gibi bir yerlere sarılarak ve güzel kokulu çiçeklerimi açarak büyümek, köklerimi salabilmek istiyorum. 




* buralarda gerçek bir evsahibi terörü var. daha kapıdan girer girmez kusmak isteyeceğiniz evlere ve içindeki oldukça kirli eşyalara 350 dolardan başlayan yer yer altı ay peşin yer yer bir senelik peşin kiralar isteniyor. geçen ay sonu taşınma işi gündeme oturunca yine bir sürü kusmalık ev görüp, istenilen insafsız rakamları duyunca sinirden geçen Türkiye'ye gittiğimde daha fazla erteleyemediğim endoskopiyi olmuş midem bile tekrar yanmaya ve asit üretmeye başlamışken ve umutsuzluk içinde bu işin sonunda istediğim şartlarda bir ev bulamazsam bir kedi, bir köpek, kitaplar, ayakkabılar ve elbiselerle mağusa merkez camii'ne sığınma planlarımı tekrar gözden geçirirken bir yandan da buradaki can yoldaşım A.'ya durum değerlendirmesi yapıp dertlenirken sürekli gittiğimiz ama artık fiyatları da buradaki ev kiraları gibi uçuk rakamlarda olan kahveciden kahvelerimizi alırken, A.'cığım kahveleri aşırı pahalı kafede barista olarak çalışan "M.'ya da soralım onun da aklında olsun, belki o da bir yerler bulur" dedi. dedi ve akşamına şimdi yemek masasında otururken bu satırları yazdığım evin sahibinin telefonu geçti elime. 

* topu topu beş dakikayı alan bir telefon görüşmesi sonrası ertesi gün buluşma ve kırkbeş dakikalık havadan sudan muhabbetin üstüne en son oturduğum evin beş katı büyüklüğünde bu evi tam da istediğim koşullarda kiraladım. evet hayatta mucizeler var ve merkez camiindeki konaklama planı biraz daha bekleyebilir. evi ilk başta değil ama kaldıkça daha çok sevmeye başladım. yarın sanırım tam onbeş gün olacak. kedim tina hanımlar ve köpeğim nohut beyler de birbirlerine hala alışamadılarsa da eve alıştılar. herkesin yeri belli. "bu kadar geniş bir evde bir atım bile olabilir"tarzı fantastik hayaller kurabildiğim canım evim, iyi ki seni buldum. 




8 Mart 2023 Çarşamba

bekle

 "bekle dedi ben beklemedim o da gelmedi ya"

ben bekliyorum hala...neyi? olabilecekleri. 


(iyi değilim bu aralar...gerçekten hiç iyi değilim)


4 Mart 2023 Cumartesi

kimse

 bu dünyada kimse umutsuz, çaresiz, köşeye sıkışmış, sevgisiz ama en önemlisi de en ihtiyaç duyduğu anda sımsıkı sarılacağı, elini sorgusuz sualsiz tutacağı ve gerçekten güvenebileceğini bildiği birilerinden mahrum kalmasın. dinimiz amin.

23 Şubat 2023 Perşembe

yhn 11 / yorgun


 haftalardır süren dondurucu soğuklar dünden beri burada bahar havasına döndü. pazar günü "cevap veren isa manastırı (antiphonidis)"na gittiğimizde yolda gördüğümüz yabani tavşan kulakları ve laleler baharın gelişini erkenden müjdelemişlerdi ama hava da böyle birden ısınınca baharın bütün ihtişamıyla beklenenden erken geleceğine iyice ikna oldum da bu bahar diğer baharlar gibi olmayacak sanırım. 

pazartesi günü hatay fayı da kırılınca ve o bölge yine şiddetli bir depremle sarsılınca burası da o kadar şiddetli olmasa da hissedilir şekilde sallandı. aslında sallanmış demem gerek çünkü ben hissetmedim. ıspanak pişirmekle meşguldüm. ben de mesele yemekse gerisi teferruat. üst katta ki african vatandaşların bağırıp çağırarak aşağıya paldır küldür indiklerini duydum ama "amaaaan yine gürültü yapıyor, şimdi ne oldu acaba" diye düşünüp hipnotize olmuş gibi ıspanaklarıma döndüm. iki dakika sonra üniversitedekilerden oluşan whatsapp grubumuza deli gibi mesajlar yağınca öğrendim deprem olduğunu (ıspanağı ocağın üstüne koymuştum). bütün sokak dışarıdaydı ve cadde arabasına atlayan -bence- ne yöne gittiğini bilmeden deli gibi araba kullanan panik halindeki insanlarla doluydu. dışarı çıksam mı çıkmasam mı; hadi çıktım diyelim bir kedi, bir köpek arabanın içinde ne kadar kalacaktık ki. dışarısı da soğuktu zaten. işin açıkcası ne yapacağımı bilemedim. böyle bir içim burkuldu; yaban ellerde tek başına, ne paniklesem sakinleştirecek ne de şöyle böyle yapalım diye fikir alışverişi yapacağın biri var. kendi göbeğini kendin keseceksin işte. ortalığın sakinleşmesini bekledim, indim arabayı evden uzak bir yere çektim. köpeği yürüyüşe çıkardım (bu biraz mahalle yanarken saç taramaya benzedi ama ne yapayım hayat devam ediyor bir şekilde). eve dönünce kendi minik deprem çantamı hazırladım. hayatımda ilk defa. o kadar yıl istanbul'da yaşadım bir deprem çantam olmadı ama kaderde bu adacığa gelince bir deprem çantası sahibi olmak varmış. deprem çantamın içine bir litre su, iki takım iç çamaşırı, bere, atkı, pantolon, çorap, kitap (ne yani enkaz altında kitap da mı okumayacağız), şekerli bir şeyler koydum da fener, düdük, power bank (yok, almak lazım en kısa zamanda), ilaç koymak aklıma gelmedi. 

bahar geldi geliyor ama dedim ya bu bahar biraz buruk. canım uzun bir aradan sonra geniş bir masanın etrafına doluşup çeşit çeşit yemekler yerken, konuşan gülüşen insanlarla bir arada olup, terliğimi ayak parmaklarımın ucunda sallarken aşktan, kuşlardan, denizden, buluttan, baharın ne de güzel geldiğinden, ne zaman denize gidileceğinden kısacası maruz kaldığımız şiddetten uzak, hayatta kalmış ve başına bir şey gelmemiş olmaktan yorgun ve mahçup gönüllerimizin ferah ve dingin olduğu zamanlarda olmak istiyor. oysa artık o hayallerdeki geniş masalar yok, birbirinin aynı saçma sapan franchise kahveci köşelerinde bir araya geliyoruz ve tek gündemimiz deprem, deprem çantası eksikleri için birbirine sipariş vermeler ya da deprem anında ne yapılması gerektiği ile ilgili taktikler. 

mümkün mü eskisi gibi olabilmek ya da eskisinden daha iyi bir hayatı kurabilmek? 


13 Şubat 2023 Pazartesi

ömür

 




"çok can bu dünyadaki yolculuğunu bitirdi geçtiğimiz birkaç gün içinde.

insanlar, hayvanlar ve ömürlerimize şahitlik eden nice bina yitip gitti...

geri kalanların hasarını gidermek de uzun bir yol istiyor. 

bu yolda bize çok şey düşüyor!

hani dedik ya yaşadığımızdan, yiyip içtiğimizden, uyuduğumuz uykudan utandık kaç gündür;

işte öyle bir yayalım ki kalan ömrümüzü,

hiç utanacak bir şeyimiz olmasın!

arkalarında bize büyük dersler bırakarak gitti sevdiklerimiz.

en önemlisi insanlığımızı hatırladık.

yaşıyor olmanın bir oyun değil, bir sorumluluk olduğu bir daha ve çok net bir şekilde gösterildi bize.

bunu yapmayanların yarattığı acıyı daha açık nasıl görürdük bilmiyorum...

yaptığımız işin, ettiğimiz lafın, taşıdığımız vasfın sorumluluğunu alıp, hakkını vermektir artık bize düşen. 

yoksa biz bu yıkıntının altından kalkamayız!

ömürlerimizi bir hediye gibi taşımanın,

ve her günü gidenlere bir borç gibi ödemenin zamanıdır!

güzel kalplerimizi elimize alalım ve hiç kimse bizi yolumuzdan çevirmesin."


**dün instagramda junogozlemci yazmış bu yazıyı. bana iyi geldi; burada dursun istedim. 

** resim Maryam Lamei'nin. 

12 Şubat 2023 Pazar

yhn 10 / kucak


 

** neredeyse bütün astrologlar 2023'ün çok zor bir yıl olacağını söylediklerinde ne yalan söyleyeyim pek aldırış etmemiştim. şahsen astroloji ile ilişkim "fala inanma falsız kalma" minvalinde seyretmekte. gerçekten dedikleri doğru mu yoksa dediklerinden etkilendiğimiz için mi başımıza gelenleri bilmişler gibi hissediyoruz bilmiyorum. bundan emin olmak için de oturup astroloji eğitimi almaya ne zamanım ne de naktim var. 

** ocak başı ile 2023 zorluğunu bizim aileden yana göstermeye başladı. 11 ocak akşamı master chef'in finalini seyretmek için karşı dairede oturan kızkardeşinden evine geçen anneannem, verilen reklam arasında her zaman ki gibi klasik uyku öncesi ritüellerini (tuvalete girilecek, dişler çıkacak fırçalanacak, ellere krem sürülecek, sıcak su torbası hazırlanacak, başucuna suyu konacak vs vs) tamamlayıp heyecanla televizyonun karşına geçmeye hazırlanıyormuş ki geceliğinin eteğini ıslattığını farketmiş. şeytanın da herhalde işi yokmuş o esnada ve anneannemin kulağına, "sıcak su torbasının üstüne otur da kurut eteğini, böylece master chef finalini kaçırmazsın" demiş olacak ki 93 yaşındaki anneannem sıcak su torbasının üstüne oturmaya çalışırken kayıp sandalyeden düşüyor, kafasını hemen yan tarafta bulunan çook eski dikiş makinasının kenarına çarpıyor, başı yarılıyor ve dahası femür kemiğini kırmak suretiyle oturma odasının ortasına seriliyor. artık panikten mi korkudan mı telefona ulaşabilmesine rağmen bir türlü annemi arayamıyor ancak iniltisine ya da bağırışlarına diyeyim üst kattaki komşular iniyor aşağıya, teyzemin kapısını çalıyor ve anneanneme ulaşıyorlar. sonrası hastane, ameliyat, çivi takılması vs vs bir sürü panik ve endişe verici süreçler yaşanıyor. 

** benim olan bitenden ertesi gün haberim oldu. ameliyat için gün ve saat beklerlerken kardeşim aradı, her zamanki soğukkanlılığı ile olan biteni anlattı. gitsem gidemem; okulda final sınavları vardı ve zaten bir hafta sonra ara tatil olduğu için biletimi almıştım gidecektim. bileti mi yakayım, sınavlarda görev almayıp işi mi yakayım? iki ucu tam boklu değnek. bir yanda anneanneye bir şey olursa gitmediğim ve onu son kez göremediğim için vicdan azabı diğer yanda her şeyi boşverip gitsem, geriye dönecek bir işim olur mu? olmazsa ne yaparım? gibi kafada deli sorular. neyse annemi aradım, "dur panik olma, şimdilik bir şey yok. gelmen gereken zamanda gelirsin" dedi de biraz rahatladım. ama tatilde gidince öğrendim ki bu olaydan kısa süre önce anneannem covid geçirdiği ve 93 yaşında olduğu için "ciğerlerinde problem var, ameliyat riskli, bir şey olursa sorumluluk almıyoruz" diye anneme kağıt imzalatmışlar. bir şey olsaydı annemdeki suçluluk hissine bak, bütün hayatı boyunca onunla yaşamak zorunda kalacaktı. velhasıl her şey yolunda gitti, ameliyat sorunsuz geçti, anneannemin femur kemiğinde nur topu gibi bir çivisi var artık. ancak yaşı gereği bir türlü toparlanıp hiç olmazsa desteksiz tuvalete gidip işlerini halledebilecek duruma gelemiyor. bir ay oldu ama hala annem olmadan ve "walker" dedikleri yarım daire şeklindeki yürüme aparatı olmadan ne kalkabiliyor ne de yürüyebiliyor. tek başına yatıp kalkamıyor dahası sağından soluna dönemiyor, öyle kalıp gibi yatıyor. ne olacak bilmem. annem de perişan oldu bütün bu süreçte ama ikisi de ısrarla bir yardımcı bulunmasına yanaşmıyor. 

** sonra 6 şubat felaketi geldi hepimizin başına. klasik hamasi kelimeler kullanmak istemiyorum. hislerimi en güzel Kavafis'in şu şiiri anlatıyor: 

"bir başka ülkeye, 

bir başka denize giderim," dedin,

"bundan daha iyi bir başka şehir bulunur elbet.

Her çabam kaderin olumsuz bir yargısıyla karşı karşıya;

-bir ceset gibi- gömülü kalbim. 

Aklım daha ne kadar kalacak bu çorak ülkede?

Yüzümü nereye çevirsem, nereye baksam, 

kara yıkıntılarını görüyorum ömrümün,

boşuna bunca yılı tükettiğim bu ülkede."

Yeni bir ülke bulamazsın,

başka bie deniz bulamazsın.

Bu şehir arkandan gelecektir.

Sen gene aynı sokaklarda dolaşacaksın.

Aynı mahallede kocayacaksın;

aynı evlerde kır düşecek saçlarına.

Dönüp dolaşıp bu şehre geleceksin sonunda. 

Başka bir şey umma - 

Bineceğin gemi yok, çıkacağın yol yok.

Ömrünü nasıl tükettiysen burada, 

bu köşecikte,

öyle tükettin demektir

bütün yeryüzünü de."

Konstantinos Kavafis (1863-1933)

** ülkesinden uzakta yaşayan herkes arafta bence. ne yaşadığı ülkeye ne de terk ettiği ülkeye ait. arada derede, gitmekle kalmak arasında. aklı ülkesinde olanlarla meşgul, sevdikleri için, ait olduğu topraklar için endişelenmekten, vicdan muhasebesi yapmaktan kalpleri yorgun. hiçbirimize rahat yok şu hayatta. dilerim bize reva gördüklerinin bin beterini yaşamadan, karmanın kendilerine vereceği cezayı çekmeden yedi cihanda huzur bulamazlar. bunu dilemekten başka elimden bir şey gelmiyor. 

** bu satırları yazdıktan sonra gidip sarılabileceğim ve bana kucağını, kollarını açıp, sarıp sarmalayacak -ikimizde yalan olduğunu bilsek bile- her şeyin bir şekilde düzeleceğini söyleyecek biri olsa hiç fena olmazdı. dünyayı, hayatı, başımıza gelecekleri değiştiremezdik belki ama bir dakikalığına bile olsa birbirimizin kollarında, kucağında avunur, ne olursa olsun, başımıza ne gelirse gelsin, tüm kötülükleri, terslikleri, aksaklıkları halledebileceğimize, onlarla baş edebileceğimize ve "her şeyin eninde sonunda mutlu sonla biteceğine" (çok severim mutlu sonları ama hiç mutlu sonum olmadı) olan inancımız tazelenirdi. en azından yalnız olmadığıma inanırdım bir süreliğine. iyi hissederdim / dik işte fena mı. 

** fotodaki çizim gürbüz doğan ekşioğlu'na ait. 

10 Şubat 2023 Cuma

katılıp kalmak

 günlerdir twitter'ın, youtube'dan takip ettiğim haber kanallarının ve instagram'ın karşısında katıldım kaldım. çaresizlik, bir şey yapamamanın verdiği vicdan azabı kalbimi sıkıştırıyor. bu kadar acıyı nerelere nasıl sığdırıp, nasıl üstesinden geleceğiz. sadece o bölge ve o bölgedeki insanlar değil, hepimiz yıkıldık. depremi haber aldığımız ilk andan beri içtiğimiz su, yediğimiz yemek, uyuduğumuz uyku, içinde oturduğumuz ev boğazımıza diziliyor. aklımız hep oradakilerde, hep bir suçluluk hissi. bütün bunların üstesinden nasıl geleceğiz? nasıl geçecek bu hisler? 

bugün burada gazimağusa voleybol takımında olup depremde enkaz altında kalan o gencecik çocukların cenazesi vardı. sabahın erken saatlerinden beri şehirde garip bir ölüm sessizliği hüküm sürdü. sokaklardaki o klasik cuma kalabalığından eser yoktu ve bir çok işyeri "yasımız var, kapalıyız" yazıları asılarak, açılmamıştı. koca şehir bir oldu, yas tutuyor giden gençlerine. 

evet yasımız var...hiçbir şey eskisi gibi olmayacak ve bir çoğumuz için bazı şeyler bir daha açılmamak üzere kapandı. başımız sağolsun. 

20 Ocak 2023 Cuma

ilkin

 


"koca bir zamanlama hatası gibi hayat

koşsam yetişemiyorum, dursam geç kalıyorum

her şey çok erken başıma geliyor ya da çok geç

bizi

birbirimize götüren bir sürü yol vardır kim bilir ama biz tuttuk en zor çıkışı seçtik

sen devam ettin yoluna

bense tek başıma kaldım o sokağın başında

her şey bir yalan 

kimse içimdekileri bilmiyor..."


ilkin ben yazsaydım tam da duruma uygun bu kelimeleri seçerdim herhalde ama başkaları da aynı şeyleri hissetmiş ki yazabilmiş. daha fazla dayanamadım ben de "dünyayla benim aramda"yı izlemeye başladım. faulleri vardır yoktur bilmem ama bir kadının, bir bağımlı gibi vücudunun her hücresine kadar işlemiş, toksik bir maddeye benzeyen o yoğun aşkından vazgeçme sürecinde yaşadıklarını, o aşkı damarlarından söküp atabilmek için çektiği acıyı ve kalbinin sanki bir mengenenin içinde patlayıncaya kadar sıkıştırılıyormuşcasına zorlanmasını iyi yansıtan bir dizi olduğunu söyleyebilirim. çeken bilir ne fenadır böyle bir kurtuluş (ki hiçbir zaman tam anlamı ile kurtulunmayacaktır) ve yeniden varoluş süreci ve de serin, yağmurlu havalarda nükseden romatizma ağrıları gibi hayatta kalındığı sürece o aşkın izinin o kalpte ara ara nüksedip sızlaması. kesin bilgi. 

10 Ocak 2023 Salı

yhn 9 / veda

 





*okulda ilk dönemi resmen tamamladık. son sınavları yaptık ve böylece bu gün, 25 yıllık iş hayatımda ilk kez koşa koşa gittiğim sınıflara veda günüm oldu. efsane sınıflarım oldu bu dönem. bileğimin hakkıyla resmen EYT olduğum şu zamanlarda ben bir şey anlatırken ağzımın içine bakan, akıllı mantıklı sorular soran, biraz daha öğreteyim diye peşimde koşan öğrencileri görüp de emekli olmak varmış kaderde. yani bir kavuğum olsa içim rahat gönlüm ferah teslim ederdim. 

*hemen hemen her dönem sonunda öğrencilerime teşekkür ederim emeklerini ve çabalarını onurlandırmak için ama ilk kez bu öğrenci grubunda kendilerine teşekkür edilince bir mahçubiyet, bir "estafurullah hocam" havası gördüm, gözlerinin içleri parladı hepsinin, hatta bazı kızlar sınav öncesi ağladılar ben kendilerine teşekkür edince. bu kadar duygusala bağlayacaklarını bilseydim daha önce yapardım teşekkür konuşmasını, sınav öncesi ağlasınlar istemezdim. 

*sanırım biraz ben de iyice büyüdüm...zaten sabır taşı kıvamına gelecek kadar sabretmekle sınanıyorum; bu çocuklarda da sabırlı olmayı, sakin kalmayı ve biri seni sevse de sevmese de içinde biriktirdiğin sevgiyi yansıtmayı deneyimledim. benim için ne kadar yol aldığımı görmek açısından güzel bir deney oldu. şu son bir kaç yılda doğru yönde geliştirmişim kendimi.

*ez cümle: bu z kuşağı pek eğlenceli azizim. tek dertleri birinin onları anlamak için dinlediğini, sevdiğini ve desteklediğini hissetmek...gerisi geliyor bir şekilde ama bu aslında herkes için geçerli bir şey değil mi? biri bizi anlamak için dinlesin, sevsin ve sevdiğini hissedelim ve bir şekilde desteklenelim. belki tüm hayatımız boyunca bunun peşinde koşuyoruzdur. bulabilenler ne şanslı...

*fotolar konudan bağımsız...pazar günkü Maraş gezisinden. orası da ayrı bir hikaye. onu da sonra anlatırım. şimdi "After Sun" izleme zamanı. 

3 Ocak 2023 Salı

yepisyeni



 pandemi sağolsun...sayesinde online özel ders ekmek kapısı açıldı bana...taaa nereden nerelere bir bilgisayar ekranından bir şeyler öğretmeye çalışıyorum. geçen sınıfı açmış öğrencim gelsin diye beklerken gözüm boynuma takıldı; biraz sarkmaya başlamış galiba. önce bir içim sıkıldı, bütün ders gözüm habire oraya takıldı. hala ruhum 25-30 arasında dolaşsa da hakkaten farketmeden geçen yıllar bir şekilde kendini bir yerden gösterecek elbet ne bekliyorum ki. 

daha geçen yılbaşı tam kadro bizim evde toplanmış ve "aman da 2022 geldi; napıcaz nasıl geçecek ki bu yıl?" diye endişe ile umut arasında bir yerde salınırken, bir baktık yine bir yılbaşı akşamı gelmiş de takımın daimi üyesi olan can canımın evinde toplaşmışız. yemeli içmeli bir akşamdı, afiyet oldu valla. 

çok seviyorum kalabalık sofraları, herkesin hep bir ağızdan konuştuğu, her kafadan bir sesin çıktığı, böyle herkesi bir araya toplayıp yemek pişirmeyi, pişirdiklerimin yenilmesini, milleti yerken izlemeyi, sanki koskocaman italyan bir ailem varmış gibi geliyor (olur da bir daha dünyaya gelebiliyorsak, koskocaman bir aile dileyeceğim. kalabalık, eve giren çıkan bir sürü insanın olduğu, her taraftan birinin çıktığı...kocaman, kalabalık ve dağınık bir ev...muuutteşem olurdu). 

bu sene ilk defa detaylı geçen yıl değerlendirmesi yapıcam...instagramda kaç senedir görüyorum; ben de bu sene yapayım dedim. geçen seneyi değerlendir gelecek seneye hedefler koy. bugün 3. gün yepisyeni senenin ama ben daha ilk hedefimi (burya her gün bir şey yazmayı) gerçekleştirmedim bile. baştan kaytarıyorum. ay neyse bu da olur.