29 Temmuz 2022 Cuma

sürtük


şarkıda da dediği gibi "en sevdiğim mevsimdir sarı sonbahar"; havanın tüm gün limonata gibi olmasından, dinginliğinden dolayı ve tabii doğum günümün de bir sonbahar günü olması sebebiyle en sevdiğim mevsim sonbahar. ha bir de yağmur bile ayrı bir güzel yağıyor sanki sonbaharda. ne bileyim üşütmeyen, sarıp sarmalayan, usul usul dingin ve bilge yağmurları var sanki sonbaharların. ama yaz aylarının coşkusu bir başka. yaz gelince yerimde duramıyorum, enginlere sığamıyor, taşıyorum. bu aralar hele hele bu hafta resmen gece geç saatlere kadar sokaklarda, orada burada dolaşmaktan iyice sürtük oldum (ismi lazım değilin kullandığı manada kullanmıyorum, aslında ağzı doldura doldura söylenmesi keyifli, ancak mealen oldukça kalp kırıcı "sürtük" kelimesini). 

pazartesi ne yaptım hatırlamıyorum (alzheimer loading mi yoksa?). ha tamam hatırladım; şimdi olduğu gibi yine uykum kaçmıştı. saat şimdi 04:06 ama 03:30'dan beri uyanığım. hiç uyuyamıyorum bu aralar. aslan yeni ayı mı çarptı nedir? neyse pazartesi bir türlü uyuyamadım çünkü ertesi gün üniversiteden sınıf arkadaşım, eşi ve bir seminerde tanıştığı meksika'lı arkadaşına hazırladığım mini turistik gezi için bostancı adalar iskelesinde buluşacaktık. aynı gün bir de pink martini konserine biletim olduğunu hatırlayınca, aldı beni bir telaş. nasıl olacak nasıl yetişeceğim?, eve uğrayıp üstümü değiştirirsem konsere yetişemem, birlikte gideceğim D. ile nerede buluşacağız vs vs diye düşünürken, uyku muyku kalmadı. kukumav kuşu gibi düşünürken sabahı sabah ettim ve sonunda gün ışıkları salı sabahını aydınlatırken dedim ki "koy totosuna rahvan gitsin, bırak plan yapmayı, duruma göre planı şekillendirirsin, yetiştiğin yere kadar.". 

neyse buluştuk adalar iskelesinin önünde, olaylı bir istanbul kart dolumu yaptık (halk ekmek büfesinden dolum yapılıyor, kasada oturan kasıntı çocuk, doğru dürüst dinlemeden etmeden fazladan 100tl'lik dolum yaptı. benim arkadaşın eşi sinirlendi, çocuğa laf etti, çocuk ona laf etti. atıştılar vs vs arkamızda sıra oldu, millet söylendi, benim sırtımdan bir kova ter boşandı). tam turnikeden geçeceğiz arkadaşım S'nin kocası, "nerede kartımız?" dedi. beş dakika kart sendeydi bendeydi yok yok kargacım sen almıştın, senin elindeydi araması taraması ve "uğruna o kadar kavga edilen kart kayıp" paniği yaşandı sonra kart arkadaşımın cüzdanında çıktı. velhasıl bir şekilde burgaz ada'ya gidildi, kalpazan'da yemek yendi, manzara seyredildi, dönüşte onları denize soktum; ben kenardan "çok açılmayın annem, dalga da var. allah korusun" diyen eteklerini dalgadan ıslanmasınlar diye kalçalarına kadar toparlayan "evham teyze"ler gibi, ellerimi gözlerime siper edip, burgaz sularında yüzmelerini seyrettim. sonunda gün D.'nin ofisine gidip, üstümü değiştirip, sallana sallana konsere gitmemizle, yıllardır severek dinlediğimiz grubu bir tık uzaktan da olsa görerek, kanlı canlı dinlememizle son buldu. sabah 10'da çıktığım evime, gece bir gibi girebildim. o kadar özlemiştim ki evimi, böyle duvarlarına sarılıp yerini öpesim geldi. kendi kendime "oy canım evim" diye diye yatana kadar dolandım durdum. 

salı böyle "aşırı yoğun akıcı" kıvamda geçince haliyle çarşamba tüm gün evdeydim. perşembe yaz okulu bittiği için sınavlarımız vardı, sınav yap kağıt oku kafam bir dünya oldu, eve gidesim gelmedi tabii yine. İ. ile buluştuk, "çay içer, dağılırız" dediğimiz plan, "az biraz mezeli iki tek atmaya" evrildi. mahallemizin balıkçısında müşkülümüzü halledince eve yollanabildim. yine evden çıktığım saat ile döndüğüm saat arasında oldukça fark vardı. canım evime doğru artık her bir karosuna aşina olduğum yoldan yürürken bir yandan da balkonlardan açık pencerelerden gelen sesleri dinledim. sokaklarda kış gecelerinin insanı ağlamalara gark eden o içine kapalı, sessizliğinden fersah fersah uzak, bir şekilde tasasız yaz akşamı neşesi hüküm sürerken, ayakkabılarımın tıkırtısına kimi evden gelen tv'nin sesi, kiminden -minik bir kutlama olduğundan olsa gerek- alkış sesleri, gülüşmeler, kiminden yükselen hararetli dedikodu sesleri eşlik etti. "her seferinde evime dönmek için deli gibi can atsam da yaz günleri sokaklarda sürtmenin keyfi" gibisi yok diye düşünerek evin kapısını açtım, o tanıdık kokuyu içime çektim, çociklerimin yüzlerini gördüm, bir sürtük olarak rahata erdim. 

21 Temmuz 2022 Perşembe

enayi


dikkat dikkat bu yazı minik bir sinir krizi yazısıdır. "sinir" ve "kriz" kelimelerini gördüğünüzde panik atağınızda veya göz seğirmelerinizde artış oluyorsa dil altı haplarınızı alıp öyle okumaya başlayın. ben biraz sonra yazacaklarımın sinirini annemden çıkardıktan sonra rahatlayıp, üzerine de bir gün geçmesini bekledim. 

her şey güneşli ama serin rüzgarların estiği güzide ülkemizin güzide tatil beldelerinden birinde güneş altında kemiklerime d vitamini doldururken başladı. güneşi terazide, yükseleni oğlakta, ayı da balıkta olunca bir insanın, biraz planlı bir tip oluyor sanırım. hal böyle olunca dedim ki "tatil bitince hazır vakit de var, ne zamandır şöyle dip bucak temizlik yapamamıştık, dönüşte şöyle foşur foşur bir temizlik yapalım benim S. hanım ile" ve S hanıma benim tatilimin bitimine müsait olup olmadığını sorduğum bir mesaj attım. 

bu temizlik emekçilerini bilmeyenler varsa kendilerini durumu şöyle özetlemek isterim; son yılların trending topic'i "iyi bir temizlikçi nasıl bulunur?". zira temizlikçiler karaborsada. iyi referansı olan bir temizlikçiyi haftalık usulu size gelmesini sağlamak için sıkı bir cv'nizin olması, "hamili kart yakinimdir" yazan bir tanıdık kartvizitinizi geldiklerinde göstermeniz, araya hatırı sayılır sayıda ricacı sokmanız gerekir yoksa değil size gelmeyi kabul etmeleri, telefon görüşmesi bile yapmamaktadırlar. bütün bu gerekli koşulları sağladığınız ve telefon görüşmesi yapabildiğinizde kendinizi Biden'la görüşüp, F16 meselesini bir şekilde halledebilmiş RTE gibi hissetmeniz kaçınılmazdır. hele hele görüşmenin sonunda eğer sizinle çalışmayı kabul ederlerse durumunuz Suud prensinden, milyorluk yatırım sözünü kapmış RTE gibi ağzınız kulaklarınızda telefonun öbür ucunda dikilirsiniz. oldu da size gelmeyi kabul ettiler, sabah kahvaltısı öğle yemeği, sabah kahvesi, öğlen kahvesi her şey dahil pakete utanmasalar ara verdiklerinde palmiye yaprağı ile kendilerinin ferahlatılması, omuzlarına masaj yapılmasını da dahil edebilirler. 

bütün bu yollardan geçmiş bulunmaktaydım ve S. hanım ile mutlu bir beraberliğimiz olduğunu sanmaktaydım. kendisinin yoğun iş temposundan ve iş takviminden "çarşamba" günü için müsaitliğinin bulunup bulunmadığını sorduğum mesajıma iki saatlik bir rötarla şöyle cevap verdi: "olabilir". aslında S. hanım bana diyor ki; "valla cicim hiç bilemem. paşa gönlüm isterse o gün gelirim, istemezse gelmem. ayağını denk al". kendisi ile altı aylık bir teşvik-i mesaimiz olduğu için, bu mesajın mealini anlayabildim. dedim hayırlısı, kader de varsa temizlik, yaptırırız. takdiri ilahi diyip günümüzün gelmesini beklemeye razı oldum. bütün bu mesajlaşmanın arkasından bir üç saat daha geçince, S. hanım'dan telefonuma bir mesaj bombardımanı başladı. şu şekilde:

"ben artık aylıklı iş arıyorum buralarda

sigortamı da ödüyorum ya ayda" (buraya kadar her şey normal; olabilir. hesap kitap yapmıştır, daha karlı geliyordur. kendi tercihi. saygımız sonsuz.)

mesajlar şöyle devam etti:

"artık ev işleri zamlandı

ben sigortamı da ödüyorum ya sigortam da zamlandı

320 yaparsın bana" (vay arkadaş...bu temizlikçilerin nasdaq ile, fed ile çalışan sendikası mı var? dolar kuru artışı gibi sürekli ücretlerinde artış yapıyorlar. kapıyı en az 300 ile açıyorlar ve 450'yi isteyenleri bile var. temiz 8 ila 10 bin tl kesintisiz ellerine geçiyor. hepsinin şehirde oturdukları evleri var ve bir çoğu da köylerinde ev yaptırıyorlar.)

omuriliğim güneşte kızarmıştı ama onbeş günde bir gelinip o da rica minnet sonunda teşrif edilecek bir temizlik işi için 320 tl istendiğini duyunca, sırtımdan sıcak bir şeylerin beyinciğime kadar ışık hızı ile yükseldiğini hissettim. "naaayyynnn bize daha zam yapılmadı. hatta hastane zincirlerine yeni bir hastane halkası ekleyecek olan üniversitemiz sahibi eski belediye başkanının bizden kemer sıkmamızı isteyeceği konuşuluyor kulislerde, ne zammı şimdi bu temizlik işlerine?" diye hayatı ve gelmişi geçmişi sorgulatan bu zam haberini gittim koca bir bardak buzlu su içerek yuttum. 

dedim S. hanıma "tamam tamam, olur, 320 tl senin köpeğin olsun. yeter ki gel evimi foşur foşur temizle". 

bu konuşma 14 temmuz perşembe günü yapıldı. 17 temmuz pazar günü, S. hanım tekrar bir mesaj atarak bana hangi gün geleceğini sordu; çarşamba diye tekrar kendisine hatırlattım. ve beklenen çarşamba dündü. ne oldu bilin bakalım? S. hanım gelmedi. 

"S. hanım yolda mısın?" diye saat 09.45'te attığım mesajıma bir saat altı dakika sonra cevap vererek "ben sana yarın gelecektim. perşembe anlaşmıştık" iddiasını ortaya attı. bunu görünce sinirden felç geçirmedim ya bir daha herhalde zor felç gelir bana. konuşmalarımızın kayıtlarını screenshot şeklinde kendisine iletince, her ne hikmetse Esra Erol'da yufkacıya kaçan kadınların adını soyadını ezbere bilen S. hanım birden çarşamba ile perşembeyi karıştıracak kadar beyni bulanık birine dönüştü. 

böyle üç kağıt, ayak oyunları, kıvırmalar, bir takım garip açıklamalar ya da açıklayamamalar yapılınca bana beynim uyuşuyor. diyorum ki karşımdakilerin görebildiği ama benim göremeyeceğim şekilde alnımda "kullanışlı enayi" yazıyor ki milletin canı birini kullanmak isteyince, birini kandırmak isteyince ya da sırf can sıkıntısından bana böyle ayak bacak oyunları yapıyor. böyle zamanlarda aklımdan çok pis şeyler geçiyor ama o aklımdan geçen naçizane düşünceleri gerçekleştirmeye aşırı ama aşırı üşendiğim için bütün olan biten midemde asit salgısı olarak tezahür ediyor. 

hikayemiz benim sinirden bütün koltukları, halıları ve camları foşur foşur silmemle ve sol kolumu sakatlamamla ve ikinci bir emre kadar bu temizlikçi olayını kapatmamla son buldu. valla örümcekleniriz, bitleniriz ama daha da ben bu eşikten temizlikçi kadın sokmam, benim henüz değil evim, dikili domateslerimden başka dikili bir ağacım yokken, temizlikçi camiasının köydeki evlerinin sponsoru olamam. üzgünüm ama bu sefer bu emekçiler bızımla degıl. 

5 Temmuz 2022 Salı

hayaller

 dün bay T. okula uğramış, tam öğle yemeği zamanı. nasıl da açım, değil bay T.'yi annem gelse gözüm görmeyecek. o kadar açım yani. üç ders dört gözle -her zaman olduğu gibi- yanımda getirdiğim yemeğimi yemek için sabırsızlanıyorum. yüzüm gülüyor bay T.'yi görünce ama aklım yemeğimde. aslında hiç bay T.'nin hezeyanlarını dinleyecek halim yok çünkü dedim ya 1. çok açım 2. bay T. hezeyanlarını anlatmaya "dünya bir toz bulutuydu" misali epey geriye dayanan flashbacklerle ve yan hikayelerle başlıyor. mesela aslında özetle tez danışmanının ona "eferim yavrum, sen çok zeki bir adamsın ve ocak'a sen bu tezi bitirirsin" dediğini söylemek istiyor ama buna gelene kadar datalarını nasıl topladığını, aslında farklı farklı kişilerden datalarını topladığını, pratik düşünmek gerektiğini -bu noktada konuyu bana döndürüp, benim hiç pratik bir insan olmadığımı, işimi hep zorlaştırdığımı, tezmiş dataymış bunlar için en kolay neyse onu yapmam gerektiğini ama da benim kulağımı hep dolambaçlı yollardan gösterdiğimi de bir çırpıda söyledikten sonra- yine kendini ve planlarını anlattı da anlattı. ben de "naparsın arkadaşlık dediğin, bağrına taş basıp, hezeyan dinlemeyi gerektirir" mottosuyla, okula yakın, "çayı çok güzel, gel gel oraya gidelim diyerek bay T.'nin ne zaman okulda buluşsak beni çekiştire çekiştire götürdüğü ve ya sabahtan ya öğleden beri beklemiş, bu yüzden de zift gibi olmuş çayı içirttiği çay bahçesi, düğün salonu (evet düğün salonu olarak kullanıldığını da gördüm bay T. sayesinde), mafyatik buluşma yeri (bundan eminim ama ispatlayamam), lokanta, mini market, sarı dişleri, yüzyıllık kapkara sakalları, anlamlı anlamlı! bakan gara gözlü amca, dayı, kardaş abilerin serpme masalarda konuşlandığı kısacası "duruma ve ihtiyaca göre şekillenen konsept" sahibi mekanın bahçesindeki yavru kediye bakarak ve aslında bay T.'nin anlattıkları bir kulağıma bile girmeden sıcak hava dalgası ile atmosfere karışırken, ben hayatı, aslında yazmayı hiç düşünmediğim tezimi ve de hiç o taraklarda bezim yokken, yok yere nasıl akademik bir birey olmak üzere olduğumu (te allaaan işine bak sen!), "EYT çıkarsa full toptan emekli olsam mı acaba?"'yı, "aaayy emekli olursam uzun yaz günlerinin ne kadar daha harika" olabileceğini, ama en çok "bir terzi dükkanım mı olsa ya acaba?"yı düşünmekteydim. bazen değil, hayaller her zaman hezeyanları yener. 




p.s: işte hayalimdeki terzi dükkanı. gerçi hazır yapılmışı var ve ben canım İ.'ye giderken sürekli önünden geçiyorum ve terzi hanım içerde değilse çok kısa -bir on saniyeliğine- dükkanın önünde durup iç geçirerek, saygı duruşunda bulunuyorum. ben de açarım böyle bir dükkan da ufak bir pürüz var; dikiş dikmesini bilmiyorum.