27 Aralık 2022 Salı

güneş

 




böyle güzel batamazsınız güneş bey....artık iyiden iyiye hava soğudu burada. özellikle akşamları buz gibi oluyor. bu hafta sonu ve bugün hep yollarda geçti. yoruldum. fonda da yüzyüzeyken konuşuruz "sen varsın diye" çaldı. bu aralar hep kafamda bu şarkı çalıyor. keşke hep sen olsan/olsaydın. 
 

23 Aralık 2022 Cuma

momentos

 as bayrakları as as.....kaç gündür yazıcam hep araya bir şeyler girdi...biraz geç oldu ama sevgili momentos benim blogu 34. hafta konuğu olarak sayfasına konuk etme inceliği gösterdi. dinlemek isterseniz -instagram olsa linki yukarı kaydırın derdim ama burada işler böyleli- şuraya tıklıyorsunuz. 

insanın yazdıklarının birileri tarafından beğenilmesi, hele de başkalarına tavsiye edilmesi çok gurur verici ama aynı zamanda da çok utandırıcı. momentos'un kaydını dinlerken bilgisayarın karşısında kulaklarıma kadar kızardığımı hissettim. ileride çok ünlü olunca sahnedeki konuşmaları nasıl yapacağım hiç bilmiyorum (ne yaparak ünlü olup, sahnede konuşma yapacağıma dair hiçbir fikrim yok bu arada ya neyse...bu da yeni yıl dileğim olarak bir kenarda dursun). 

15 Aralık 2022 Perşembe

amcam

 beyaz takım elbisesinin içine giydiği siyah gömleği ile dans pistinde uzun boyu ve iri yarı cüssesinden beklenmeyecek bir narinlikte ve çabuklukta, kendisinin yarısı kadar olan Cyndi Lauper saçlı 2 numaralı yengemle dans pistinde kıvrak figürler sergileyen amcamı dehşettengiz bakışlarla izlerken bizim sülalenin damarlarında dolaştığından adım kadar emin olduğum hafif çatlaklığın kendisinde vücut bulduğuna ilk kez o zaman emin oldum. 

hard diskimdeki anıları şöyle bir karıştırdığımda baba tarafı ile ilgili hatırladığım en net şeyleri, babaannemin izmir'deki insanı "her gün işten gelince mutlaka bir tek atarım" noktasına getirecek muhteşem deniz manzaralı kocaman evi, televizyonun ve telefonun üstündeki örtüler, televizyonun altındaki camlı dolapta duran halalarımın, annemle babamın ve amcamın fotoğrafçıda çekilmiş birbirinden kitsch (ben çocukken bile kitsch) olan düğün fotoğrafları, loş arka odaların garip kokusu ve oradaki somyalar, koridordaki tel raflarda duran ne zaman babaanneme gitsek mutlaka karıştırdığım dergiler ve kitaplar, biz gelince babaannemin "size yemek yapacaktım ama daha kıyma çözülmedi" bahanesine annemin sinirden sıkılı dişlerinin arasından "önemli değil, ayarlarız bir şeyler" diyerek mutfağa girmesi (daha sonraları ne zaman izmir'e gidilecek olsa annem yemekleri bizim evde yapıp, plastik kaplara koyup, yüklendi gitti babaanneme), amcamların sanki yemeğin kokusunu km'ler ötesinden almış gibi bizim sofraya oturmamızın hemen öncesinde gelmeleri, amcamın o gür sesi ile "abiiii, yengeee, oooo yeğenlerim de gelmiş" diye antreden salona geçişi, annemin biz hariç orada bulunan herkese gıcık olması sebebi ile kardeşimle benim onların gelişine duyduğumuz sevince kızması, yemek kahve faslından sonra havadan sudan konuşurken, şimdi nedenini hatırlamadığım bir konudan seslerin yükselmesi, daha da yükselmesi, gittikçe yükselmesi ve milletin birbirine girip, amcamla yengemin fırtına gibi evden çıkmaları ile bayram ziyareti kapanışının yapılması ve bizim orada geçireceğimiz artık bir gün iki gün her neyse onların da çıkan kavganın bin bir çeşit farklı kritiğinin babaannem ve babam ile yapılması, babamın sinirden morarması, annemin olaylara müdahil olmamak adına sus pus olması ama o ev ortamında kendini kapana kısılmış gibi hissettiğini, koltuğun bir köşesine sinirden kasılmış bir halde büzülerek oturması ile yansıtması ve daha neler neler oluşturuyor. ancak sezarın hakkı sezara amcam tam film adamdı. 

"film adamdı"....-di'li geçmiş zaman kullandım çünkü bugün kendisinin gerçekten -di'li geçmiş zaman olduğunu öğrendim. meğer 2,5 ay önce kanserden kaybetmişiz amcamı. 

her ölüm haberini aldığım zamanki gibi yine aynı şey oldu...ölüm haberlerini alınca bende önce, sanki bana "bakkalda ekmek kalmamış"denmiş gibi geliyor. "hmmm tamam" diyorum, hayatım normal akışında devam ediyor ya da o an ne yapıyorsam devam ediyorum ama hissediyorum hard diskin bir yerinde ara yüzde bir yerlerde bir şey çalışıyor. bugün de haberi alınca yine böyle hissettim, ne zaman ki işler bitti, gün bitti, amcamın -di'li geçmiş olduğunu ve üzerinden 2,5 ay geçtiğinin vehametini biraz anlayabildim. 

yani artık bu dünyada ortaya sadri alışık, arif susam, çokça öztürk serengil karması yapılmış az biraz da nuri alço (giyim tarzı olarak- beyaz takım içine siyah gömleği bir amcam bir nuri alço giydi benim bildiğim) sosu katılmış, halamdan borçlarını ödemek için aldığı parayı yol üstünde gördüğü pembe flamingolu gömleğe ve yeşil pantalona yatıran bir amcam yok. inanamıyorum...düşündükçe yok olması daha da bir tuhaf geliyor. babam yaşarken de o gittikten sonra da bizim için hep bir var bir yok olan ama ne zaman görsek illa olmadık bir şey yapan bir amcaydı ama sonuçta babamdan kalan bir şeydi. 

bu gece aslında neye üzüldüğümü bilemiyorum; babamın anılarının gittikçe yok olmasına mı, yakın ya da uzak bir şekilde kan bağım olan insanların teker teker gidiyor olmasına mı, hiçbirine babama bile veda etme şansım olamamasına mı...bir sürü bir sürü şey geçiyor şimdi kafamdan...kalbim acıyor. 

6 Aralık 2022 Salı

salı



"..Bu durumdan kimse kimseyi ya da kendini sorumlu, suçlu saymasın, çünkü suç yok, yalnızca ırmağın akışına bir müdahale söz konusu! Her anın niye'sini sorgulayan bir varlığın saygısızlığını yok etmek için kararlaştırılmış bir eylem bu!...

...Kuşlar ölünceye kadar iyi bakınız onlara."


nilgün marmara bir salı günü bu hayata veda etmeyi seçmiş. yukarıdaki satırlar da ardında bıraktığı mektuptan alıntı. 

şu cümle çok hoşuma gitti: "ırmağın akışına bir müdahale söz konusu". bilerek ve isteyerek ırmakta debelenmekten vazgeçiş, çok büyük cesaret işi. bazen oturup düşünüyorum, bu kadar gözü kara olmayı nasıl beceriyorlar diye. ne kadar zorlasam da bu kadar gözü kara olamıyorum ama günün birinde olur da bu gözü karalık mertebesine erişecek olabilirsem, ardımda bırakacağım mektubun tek satırı olur herhalde: 

"Kediler ölünceye kadar iyi bakınız onlara"


2 Aralık 2022 Cuma

yhn 8 / evim


 *yavaş yavaş minnak evimi kuruyorum. insanın bir yere tam anlamıyla evim diyebilmesi bazen ne kadar zor oluyormuş. hele benim gibi bir kaç takıntısı varsa kişinin, "evim" diyebilmek çok kolay olmuyor. benim bu minnak daireye "evim" diyebilmemi bir halı sağladı. fayans tantanası bittikten ve geçen pazar gününü fayans ve ev silerek geçirdikten sonra mutfak/salonda oturmuş çayımı yudumlarken niye buraya evim diyemediğimi hala bir büroda kalıyormuş gibi hissettiğimi bulmaya çalışırken bütün bu hissettiklerimin sorumlusunun halısızlık olduğunu farkettim. olanca yorgunluğuma rağmen yüreğimin götürdüğü mağazaya gidip (zaten totalde gidebileceğim üç mağaza var; birine gitmiştim, diğeri çok uzak geldi eve en yakın olanında da şansım yaver gitti) istediğim halıları bulup mutfak / salona serince evim eve benzedi. şimdi duvara bir kaç resim de asarsam ve lambamı da kurarsam sanırım burası o kadar içime sinen bir yer olacak ki hiç dışarı çıkmayacağım. 

*yaş almak, "koşa koşa eve gitmek isteği ile yanıp tutuşmak" demek herhalde. çok sıkılıyorum dışarda artık. biran önce eve gideyim de koltukta olmadı yatakta yayılayım istiyorum. evde olunca benden mutlusu yok. bir yere gitmeyi de eve dönebilme ihtimalim ve o eve dönüş mutluluğunu yaşayacak olduğum için seviyorum. 

*"asansörden inse insan iyi günler deyiverir

bir çingene gül uzatsa tatlılıkla geri verir

boşluğuna kaçarken bir vedayı yapamayan

senin gibi adamlara çok sevilmek ağır gelir" / şenceylik 

evdeki keyif anlarımın son keşfi Şenceylik'in "Kırıldı Vazo" şarkısı. buradan bir tıkla dinlenebileybıl. seneye benim spotifywrapped2023 listesinin en çok çalan şarkısı olacak gibi duruyor bu şarkı (bu seneki spotifywrapped2022 şarkısı buydu: Jabbar "Cesaretsizce Olmuyor" / spotify'in dediğine göre döndüre döndüre dinlemişim. doğrudur bu beyefendinin sesinin hastasıyız) ne güzel sesler ne güzel şarkılar yazıyor yahu. keşke şarkı söyleyebileybıl olan bir kişilik olsaydım. neyse eksiğimiz bu olsun. 

*fotodaki karga heykeli de bu haftasonunun keşiflerinden. çarşıda bir çok karga heykeli varmış da haberim yokmuş. "bakmakla görmek" arasındaki farkı tekrar hatırladığım bir hafta sonu oldu dinimiz amin.