28 Mayıs 2022 Cumartesi

yaz

 



bu sene balkona sponsor aldım...sabah güneşi vurduğu için kahvaltı etmesi biraz sıkıntılı oluyordu; çözümü pratik yoldan dondurmacı şemsiyesinde buldum. artık bütün yaz ve hatta sonbahar havalar iyice soğuyuncaya kadar balkonda takılırım sanırım. 

yağan yağmurlardan ve kardan büyük ihtimalle, her taraf yemyeşil, doğa ekstra coşmuş halde bu sene. ne güzel. ben de sanırım balkondakilere iyi baktım; benim kızlar da pek bir coşkun.


bir de domates işine girdim bakalım becerebilecek miyim. çiçek yetiştirmek gözümde hiç büyümüyor. hatta yer olsa bir sürü çiçek yetiştireceğim ama böyle balkon tarımı domates, biber vs yetiştirmek beni çok geriyor. daha mı teknik geliyor nedir. bakalım el yordamı ile ne kadar becerebileceğim bu işi. bir tane bile domates yiyebilsem şu saksıdan benim için büyük başarı :))

26 Mayıs 2022 Perşembe

kafam

 çooookkkkk muuuutttlllluuuyyuuummmm müdürüm çok affedersin.

neden inan ben de bilmiyorum belki....

minibüs caddesine yürüdüğüm yolda bulunan hiç waffle'ını yemediğim ve adının neden "sherlock waffle" olduğunu bilmediğim ama pandemide bile inatla kapanmayan, kışın soğuk gecelerinde geç saatlerde bile nöbetçi wafflecı gibi açık olan, waffle'cıyı bugün yine açık gördüğüm için (diren sherlock!!!)

hava iyice ısındığı ve normalde haziran ortasına kadar inatla çıkarmadığım fanila ve çoraplarımla (içimde bir büyükanne var, inatla benimle yaşamak isteyen) bugün vedalaştığım ve sivil hayata geçtiğim için

liseden bir arkadaşımı yıllar sonra tekrar gördüğüm ve üç saat boyunca bıdır bıdır konuşup yine ne Türkiye'yi ne dünyayı ne de kimseleri kurtaramadığımız için

uzun zaman sonra iki ellilik bitirip kafam yerinde ama ruhum bulutlarda olduğu için mutluyumdur kimbilir. 

belki de....

sadece ben ben olduğum için çoookkkk muuuuttllluuuyyuumdur. ne biliyim. 





23 Mayıs 2022 Pazartesi

fusi


 

Canım Fusi....eğer TV'nin içinden geçebilseydim sana kocaman sarılırdım. çocukken sahip olduğum saflığın keşke farkında olsaydım ve onu bir şekilde koruyabilseydim. hayat ne kadar hain...büyürken bize öğretilenler, doğru sandığımız yanlışlar, yanlış bildiğimiz doğrular, kaybettiğimiz saflığımız, bizi önyargılı, dengesiz, takıntılı, acımasız, bencil, duygusuz yapan her şey. kısacası Fusi'nin sahip olmadığı ama bizde bolca bulunan her şey. acaba etrafımızdaki Fusi'lerin ve içimizde kaybettiğimiz Fusi'yi görebilir miyiz yoksa çok mu geç kaldık? 

Virgin Mountain....Mubi'de...oturulur tekrar tekrar izlenir. 


***Bir de Teoman bey....yine fena bir şey yapmış. Zaten gelen vurdu giden vurdu, bu güzel havalar bizi mahvetti, bir de siz mahvetmeseydiniz Teoman bey. çok iyi şarkı. bugünlerde hep kulağımda ve kafamda çalıyor. 

22 Mayıs 2022 Pazar

niye?

hani şimdilerde moda ya...herkes kendi hislerini sorguluyor. niye öyle hissettiğini neden öfkelendiğini neden acı çektiğini vs durup soruyor kendine yani bir nevi yüzleşiyor kendi ile ve sonunda ya kendini seviyor ya da kendine şefkat göstermeyi becerebiliyor ya / söylentiye göre öyleymiş....ben kendimden razıyım çok şükür de geçen yine kendimle baş başa oturmuşken "yine niye düştüm ki ben bloguma?" diye sordum kendime. tatmin edici bir cevap alamadım.

günlerdir arka planda hard disk çalışıyormuş demek bugün iç baklalı enginar pişirirken (daha doğrusu pişiremezken; baklaları enginardan önce attım, fena dağıldılar. iç baklalı enginardan çok, favalı enginar oldu. olsun. her türlü gideri var baklanın. bende kredisi yüksek, birbirimize boş değiliz)aradığım cevabı buldum. Türk'ün aklı tuvalette gelirmiş derler benim ki ya yemek pişirirken ya da ütü yaparken geliyor. domestik aydınlanma benimkisi. 

bloguma düştüm yine çünkü burada saklanıyorum ben. mahalledeki çam yarmalarından dayak yememek için can havliyle koşan çocuğun son anda bulduğu gizli sığınak gibi bir yer burası benim için. ne biri görecek, ne de biri duyacak diye endişeleniyorum. sessiz sakin, biz bize değil ben bene takıldığım bir yer. can havliyle koşan çocuğun son anda gördüğü için patinaj yaparak girdiği çok eskiden kalmış, gizli minnak bir kovuk gibi burası. nefes nefese girip sırtımı duvarına yaslayıp soluklandığım, canım sıkıldığımda en sevdiğim şarkıyı bağıra çağıra söyleyebildiğim ve ben avazım çıktığı kadar bağırıp çağırarak şarkıyı söyledikçe duvarlara çarpıp dönen sesimi dinleyip eğlendiğim ve sesimin kulağıma hiçte o kadar berbat gelmediği bana özel bir yer. kimsenin beni görmediği, bilmediği, duymadığı bir yer. bir tür sığınmalı sığınak. 

"evvelimi bilmeden ahirimi soramayacaklar"ın hiiçç ulaşamayacakları bir yer olduğu için de ayrıca kıymeti var buranın. gittiği yere kadar burada sessiz sakin ben bene takılmaya devam. 



20 Mayıs 2022 Cuma

zannediş

 


Nilay Örnek'in podcast serisi; "Nasıl Olunur?"da İclal Aydın şöyle dedi "zannedişlerimin üstünden çok hatalar yaptım". yalnız değilsiniz İclal hanım ben de zannedişlerimin üstünden çok hatalar yaptım ama hepsi de çok şıktı. şimdi olsa hepsini yine yaparım hatta daha erken yaparım. bundan sonra zannedişlerimin üstünden daha çok ve daha şık hatalar yapacağım inşallah dinimiz amin.  

19 Mayıs 2022 Perşembe

sıra sıra

 artık ayağımı nasıl sürüdüysem Güneydoğu Anadolu bölgesine özellikle de Antep ve çevresine üçüncü ziyaretimi gerçekleştirdim geçen hafta sonu. gönül farklı bir yerlere mesela İtalya'nın herhangi bir yerine ya da Peru'ya falan ayağımı sürümüş ve oralara üçüncü beşinci kez gidebilmiş olmayı isterdi ama kısmetimizde Antep varmış. işin komik tarafı habire yemek yapan ve yiyen biri olmadığım gibi olabildiğince az et yemeğe çalışan hatta ve hatta veganlığa geçiş yapmaya çalışan biri olarak Antep ve Urfa'ya habire gitmek kaderin muhtemel anlamsız şakalarından biri. zira turlar kebap ve lahmacun yeme isteği ile yanıp tutuşan yurdum insanları ile dolu. kebap ve lahmacun dışı alternatifleri değerlendirmek için bu sefer yeterli vakit yoktu. hadi ilk gün sabah kahvaltısında yediklerimizle biraz bu açığı telafi ettik diyelim. 

daha önce bir kaç kere gelince, alışkanlığın verdiği bir boş vermişlik oluyor. ben bu sefer boş sepet gibi dolaştım diğerlerinin yanında. yanımdakiler kendilerini o dükkan senin bu dükkan benim diyerek oradan oraya atarlarken, ben yan kulvarlardan olaya müdahil olmadan yol almayı seçtim. 

Antep turu nihayet sona erdiğinde, alacaklılar "alınacaklar listesindekilerin" yanına attıkları tik sayısını tamamladığında, klasik Tahmis kahvesinde kahve ve baklava olayına girildi. Antep'e gelip "cevizli baklavanız var mı?" diye sorarak literatüre geçmiş, üstelik kahvenin sahibinin işletme okumuş işletmeci oğlunun -bu isteğimle- kalbine indirmiş (gözlerini kocaman açıp, "Antep'te cevizli baklava???" diye sordu) olabilirim; şansımı denedim napayım. herkes fıstıklı baklava sevmeyebilir. 

Antep'teki ışık hızı turdan sonraki durağımız yerli Como gölü Halfeti'deydi. Başka ülkede olsa akıllıca bir reklam kampanyası ile dünya çapında olabilecek kadar değişik bir atmosferi olan göl turu maceramız, yüzer bir restoranda akşam yemeği molası vermemiz, ellerimizi yıkamak için tuvalete giderken rehberimizin ıslak zeminde kayıp düşerken refleks olarak ellerini açması ile telefonunu göle düşürmesi ve benim başını çektiğim "telefon arama seferberliğinin" başlaması ile "tam teşekküllü maceralı" göl turuna döndü. olaylı gece, göl manzaralı inşaatı devam eden otelimize intikal etmemiz, odamızı bulmamızla kapanış yapacaktı. ancak oda kapısını açıp normalde kartonpiyerin arkasında takılı olan kornişin ve haliyle ona asılı olan perdelerin camı kapatmış olmalarını beklerken, bizim odanın perdeleri ve kornişleri halı üzerinde takılmayı tercih etmişler ve grup olarak tavandan tabana dikey geçiş yapmış halde bizi karşıladılar. biran bunun halfeti otellerine özgü bir perde asma biçimi olduğunu düşünsem de allahtan çabuk toparladım. neyse bu enteresan karşılama, perdeleri ve kornişi sistemin çarklarında olmaları gereken yerlere monte etmek için odamıza teşrif eden iki otel çalışanına mini bir "suriyeli mültecilerden memnuniyet anketi" yapabilmeme olanak tanıdı. 


ikinci günün en büyük eğlencesi Urfa'daki sıra gecesi oldu. kendi kendime "nasıl yapsam da yan çizsem gruptan ayrılsam da şu sıra gecesine gitmesem" diye bütün gün kafamda türlü türlü planlar yaptığım sıra gecesinden bırak kaçmayı, gecenin sonunda urfalı hemşerilerimle halayda mendil bile salladım. ama asıl olay çifköftecinin alana girişinde yaşandı. büyük tezahürat, alkış, ıslık eşliğinde içeri girince çiğköfteci, dedim ki "millet ittifakının adı açıklanmayan adayı herhalde bu abimiz". inanılmaz bir forsla girdi, alnının teriyle çiğköftesini yoğurdu ve misafirlerine ikram etti. acı ile aramız bozuk olduğu için bu turda kendisini pas geçtik. velhasıl şunu da öğrendik ve kayıtlara geçirdik ki, sıra gecesi anlatılmaz yaşanır ve ot kafası, rakı kafası gibi sıra gecesi kafası da vardır; adamı çarpar, nasıl çarptığını anlamazsın. 

sıra gecesinin çılgın kalabalığından uzaklaşıp, urfa'nın karanlık, tenha sokaklarında, kız başımıza taytlarımız ile "nargileci keke"yi ararken allahtan herhangi bir milletvekili ile karşılaşmadık yoksa ertesi gün herhangi bir kanalda, hakkımızda "sıra gecesine gitmişşllleeerrrr, hem de tayt giyiyorlarmış. bu bir suçtur. kanunen yasaktır" diye konuşulabilir, hatta ve hatta kendimizi hastaglerde görebilir, change. org da kampanyamız bile açılabilirdi. neyse nargileciye gidişimize bir tek urfa'nın sessiz, gecenin karanlığına terkedilmiş sokakları şahitti. ama nargile çok keyifliydi. olur da bir daha gidersem malum ayağımızı sürüdük -habire pekiştiriyoruz bu durumu-yine keke'ye gider göbeklitepe'yi tüttürürüm. 

17 Mayıs 2022 Salı

denizlere

                                                                         photo credit @hikmeti_tabiyeci


            ya da kağıttan bir gemi yapın, kalp kırıklarınızı atın denizlere. Fonda da Kayahan çalsın: "atın beni denizlere / yalan dünya size kalsın"

 

16 Mayıs 2022 Pazartesi

matematik


 

yılın 360 günü günlük güneşlik Urfa'da fırtına ve sağanak yağıştan ortalığın birbirine girmesi benden başka kimin orda bulunduğu zamana denk gelebilirdi ki????.  çöle gittiğimde de kutup ayısı beni bulursa hiç şaşırmam. 

sabırda bir dünya markası olma yolunda emin adımlarla ilerlediğim şu son yıllarda, istikrarımı bozacak kadar anlamsız uçak rötarlarına aşina olduğum zamanları hiç de özlemediğimi bana hatırlatacak kadar uzun bir rötar yedikten sonra sanırım yaşlılığın bir emaresi olacak; iki gün bile uzak kalsam deli gibi özlediğim yatağıma resmen balıklama atlayıp, içinde yayım yayım yayıldığım sırada, yorgunluktan ve uykusuzluktan kapanmak için yalvaran göz kapaklarıma inat beynim, mühendis bir babanın kızı olarak (ki bu arada herhalde mühendis bir babanın kızı olduğu anlaşılmayan tek insan benim) şansımın ve hayatımın matematiğini kurmayı bilemeyecek kadar beceriksiz olabilmeyi nasıl başarabildiğime akıl sır erdirmekle meşgul olmayı seçtiği için saatlerimiz 02:46'yı gösterdiği halde gözlerim cin gibi açık, tavana bakarak yatıyorum. 


12 Mayıs 2022 Perşembe

aktivist


 "Sevmek en büyük aktivistlik" diyen bir arkadaşından alıntı yaparak şöyle yazmış 4yapraklıyonca instagram hesabında "insanın sevdikleri için bir şey yapması, yapabilmesi, denemesi ne büyük mutluluk ve değer."

"sevmek en büyük aktivistlik".... çok basit bir şeyden bahsedermiş gibi duran ne kadar zorlu bir cümle. sevmekten vazgeçmek üzere olduğumda hatırlayayım diye kendime not olsun diye
bir de buraya yazayım. 

11 Mayıs 2022 Çarşamba

şimdiki zaman

 


"balkona dönüp kahvemi bitiriyorum.

sigaramı söndürüyorum.

cüzdanımı ve telefonumu almadan, üzerimde takım elbisem, cebimde sadece küçük bir defter ve bir kalem, işe gider gibi ama işe gitmemek üzere kapıyı çekip çıkıyorum.

her şeyi terk ediyorum.

o hayatı terk ediyorum.

kendimi terk ediyorum.

daha önce defalarca arabayla, taksiyle, otobüsle, metroyla aştığım sokakları, caddeleri, bulvarları, kavşakları bu kez adım adım, yürüyerek geçiyorum. Yokuşlar iniyor, yokuşlar çıkıyorum. Mahalleler ve otobanlar ve mahalleler ve otobanlar arasına sıkışarak yayılmış şehrin içinde, kendi sıkışmışlığımdan sıyrılmak ve bambaşka bir hayata ya da ölüme, emin değilim, yayılmak üzere yürüyorum. 

bir an için olsun dönüp de arkama bakmıyorum. önüme de bakmıyorum. sadece ayaklarıma bakıyorum. ayaklarım, şimdiki zaman.

geride kalanın ne olduğunu düşünesim yok. önüme çıkacak olanın ne olduğunu da. geçmişi ve sonrayı yok sayan zihnim sadece şimdiki zamanda. 

her şeye gerçekten sahip olabildiğim tek zaman. benimle soluk alan, benimle var olan, benim olan tek zaman. hep içinde durabildiğim, gerçekten ve gerçek halimle var olabildiğim şimdiki zaman, şu an." **

**Başkalarının Tanrısı / Mine Söğüt 



8 Mayıs 2022 Pazar

anaç



anne değilim...yani klasik tanımı ile bir çocuk doğurmadım. bu yüzden toplum tarafından kabul görmüş "çocuk doğurmuş kutsal varlık" statüsüne sahip değilim. beş altı sene öncesine kadar evlat edinerek çocuk doğuramadan bu statüye kavuşmak için az çabalamadım; olmadı. olamadı mı desek acaba? uğraştım uğraştım ama herşey bir şekilde tepe taklak olunca daha da uğraşacak gücü bulamadım kendimde bıraktım ipin ucunu. artık "hayırlısı buymuş" gibi pollyanna söylemlerine sığınmıyorum hiçbir konuda. uğraştım olmadı belki biraz daha uğraşsam olabilirdi. ancak oldurmak istemedim. olmadı bitti nokta. 

bir allahın günü de doğurmamış olmaktan utanç ya da eksiklik hissetmedim kendimde ya da yollarda milletin çocuğunun üstüne atlayıp öpücük, mıncık manyağı yapmadım. "oyun ablası" olmak ve " en iyi çocuk başkasının çocuğu" mottomdan memnun mesut yaşadım/ yaşıyorum. hele hele de etrafımda çocuk sahibi olanların içinde bulunduğu girift durumları gözlemleyince -valla yalanım yok- kendi kendime kıs kıs gülüp, "iyi ki ben bu topa girmemişim" diyorum şimdi çünkü işin sonunda çocuğuna dönüp de "artık hayatımdan çıksan diyorum / bu ikili delilik sona erse / ikimiz için de hayırlısını diliyorum / hiç olmamış gibi davranabilmeyi / bu yok ediciliği anlayabilmeyi / bir bilsen ne kadar, yürekten istiyorum"* diyemiyorsun ve bir süre sonra bütün süreci iyi yönetemezsen total failure oluyor her iki taraf için. ben böyle bir ilişkiyi sağlıklı yürütemezdim, eminim. O yüzden bu topa girenlerin hepsine çoook yürekten sabır, metanet, bol şans; yavrularına da upuzuuunnnn sağlıklı, keyifli, hayat şanslarının bol olduğu ve hep iyilerle karşılaştıkları bir yaşam diliyorum (camdan bakan yaşlı, dedikoducu teyze loaded) 

anne değilim ama dibine kadar "anaç bir yüreğim" var bundan eminim. değil kedilere, köpeklere ve bilumum hayvanata, kadın erkek herkese sonsuz bir şefkat gösterip, emek verebilme potansiyelim var. bazen anaçlıkla enayiliği karıştırıyorum gibi geliyor ama aklımdan ve içimden başka türlüsü gelmiyor. tanıdığım, az tanıdığım ya da hiç tanımadığım herkesin derdine derman olmak, kocaman sarılıp "bu da geçecek" diyip yanında durmak, elini tutmak, tüm iyilikleri ve kötülükleri ile oldukları gibi kabul edebilmek, sabır göstermek, onlar çabalarken yargılamadan destek olmak, yapabileceğim ne varsa dibine kadar yapabilmek istiyorum. doğurmamış olabilirim ama içgüdüsel olarak ihtiyacı olan herkes için şefkat ve adanmışlık gösterebilirim. normal mi değil mi bilmiyorum, çok da umrumda değil zaten. neyse ne.

sınırsız şefkat için kanalıma abone olmayı unutmayın.

sabah instagramda junogözlemci "anneler gününü şefkatli ve emektar olma günü olarak kutlamayı tercih ediyorum" diye yazmış. gün şefkatli ve emektar olabilenlerin günü bence de. kutlu olsun. 


*sezen aksu: ikili delilik şarkısından bir kuple