25 Şubat 2013 Pazartesi

yaaa işte böleee

Vallahi daha dün gibiydi geçen seneki Oscar ödül töreni ile ilgili yazı yazmıştım ve yine töreni izlemek için sabahlayamayıp, ertesi gün izlemiştim. Bu sene de aynı şey oldu. Töreni izlemek için sabahlamaya tenezzül bile etmedim. Bu akşam cnbce'den izleyeceğim. Sabah töreni canlı canlı izleyenlerin tivitlerini okudum, içimi bir kıskançlık kapladı. "Emekli olunca yapılacaklar listesine" bir madde daha eklendi: Oscar törenleri izlenecek, töreni izlemek için sabahlanacak. Bütün maddeleri bitirmeye ömrüm yetecek mi yoksa hiç param olmadığı için hiçbirini yapamayacak mıyım yoksa hasta olduğum için yerimden bile mi kalkamayacağım yoksa çok dinç ve fit olduğum için gezip durmaktan evde oturamayacağımdan listemdekileri yapamayacak mıyım bilmem ama günler koştura koştura gelip geçiyor. Daha doğru dürüst kışlamadan bahar geliyor. Bugün hava çok güzel, sinir bozucu. Yaz geliyor, yine sıcak olacak, oturduğumuz yere yapışacağız. Kış bitmesin, bu kıvamda devam etsin.
Yaaaa işte böööleeee....ömür geçip gidiyor, yapılacaklar listeleri çeşitlerini ve maddelerini arttırıyor ama hiçbiri yapılmıyor.
Bugün de böle bir post yazılıp, ortaya atılıyor. Kafam gibi ortaya karman çorman karışık bir post işte.

12 Şubat 2013 Salı

ziriguidum

Müjde, müjde!!! Bütün kederlere, üzüntülere, can sıkıntısına çareyi buldum. Üç öğün bunu izleyip, keyiflenmek mümkün! Tabi gönül, Biscolata erkeklerini böyle dans ederken izlemek ister ama siz de benim gibi bu videoyu izlerken onlar dans ediyormuş gibi hayal kurabilirsiniz!

Haydi eller havaya!

11 Şubat 2013 Pazartesi

hop bir ki üç

İşte geldim burdayım, ben bu işte ustayım demeyeceğim. Yeni bir hafta geldi, hoş geldi, bakalım nasıl geçecek. Şöyle önümüzdeki haftaya baktığımızda atlatılacak bir 14 Şubat geyiği ve Amerikalılar'a Tükçe dersinin sondan bir önceki dersi var. Yani yarın sabah onbir kırk itibariyle haftanın stresi kısmi olarak atlatılacak. 14 Şubat için stresli miyim? Yok canım niye olayım, sevgilim olduğundan ya da onun bu güne özel pastırma çemeni sürülmüş bonfile istemesi (tövbe yalebbim, sevgili de başka isteyecek birşey bulamadı ama yapacağız bir şekilde. İstek önemli yerden geldi sonuçta) falan değil stres yapan. Her sene insanların bu günle ilgili harcama yapılmaya itilmesi beni geriyor. Bu durum şey gibi, "yılbaşında mutlaka eğlenmelisin yoksa tüm sene kötü geçecek!" duygusunun alttan alta verilmesi gibi birşey. "Sevgilinle birşeyler yapmalısın yoksa ilişkine zarar gelir, onun/senin  seni/onu  ne kadar sevdiğini göstermenin yolu bugün" gibi saçma sapan birşeyi alttan alta veriyorlar insanlara. Neyse biz uzaktan bütün bu olan biteni seyrediyoruz, iyi de oluyor. Evet, an itibariyle derse geç kalmak üzereyim ama çok da fifi.

8 Şubat 2013 Cuma

robotix

Bak yılın ikinci ayı başlamış, başlamak ne kelime nerdeyse ayın yarısı gelmiş. Zaten cücük gibi kısacık bu ay, daha gözümüzü açamadan ay sonu gelecek. Ben iyice robotixe başlamış durumdayım. Ne blog yazıyorum, ne blog okuyorum, ne sinemaya gidiyorum, ne günlük yazıyorum, ne sevgili komşuma gidiyorum, ne de başka birşey yapıyorum. Sabah kalk işe git, eve gel, kırkbeş dakka evde takıl, özel derse git, eve gel, yemek hazırla, yemek ye, dizilere bak, sonra tumba yatak. Kendimle bile konuşmuyorum şu günlerde. Kendimle yaptığım en iyi konuşma, 'bu akşam ne pişirsek?'. Ne bu böyle yahu? Noluyoruz? Dizi karakterlerine kendimden daha çok endişeleniyorum. Dün akşam bulaşık yıkarken aaaaa bir baktım; İntikam dizisinde Mert Fırat'ın oynadığı karakter için endişeleniyorum. Farkettim ki elimde köpüklü süngeri tencerenin içinde döndürürken şöyle düşünüyorum: 'Adamda kızı fena seviyor ama kız onu sevmiyor. Ne olacak şimdi? Ya Rüzgar ne yapacak? Amaaaan niye böyle senaryolar yazarlar ki? Yazık yahu hepsine. Şimdi başkasına da aşık olamaz. Öldüyse eğer dizinin başında gösterdikleri gibi iyi olmuş o zaman çocuk için.' Sonra dedim ki kendime: 'Kızım bak git! Olmadık bir dizi için endişeleniyorsun. Delirdin mi yahu! Aklını başına al! Otur kendine yan sen!'
Yaaa işte böyle, robotix robotix takılıyorum. Acilen titremeli ve kendime gelmeli, yazmayı düşündüğüm yazıları yazmalı, aramayı düşündüklerimi aramalı ama en önemlisi oturup kendimle konuşmalıyım.

4 Şubat 2013 Pazartesi

ha gayret

Sevgili Blog,
Sana bu satırları ofisten yazıyorum ve önümde bu dönemi gösteren takvim duruyor. Onaltı haftaya bakıp dün akşamdan beri içimden sürekli kendime tekrarladığım olumlamaları aklımdan geçiriyorum. 'Ha gayret, geçip gidecek onaltı haftada, boşver, vakit geçiyor işte!' diyip duruyorum ama içimdeki somurtuk ses, 'eeee nolcek onaltı hafta sonunda ha? Yine yaz sonra yien sonbahar yine bir onaltı hafta!!! En aşağı yirmi yıl, emekli olana kadar böyle!!!!' diye edepsiz çocuklar gibi ayağını vura vura tepiniyor. İçimdeki diğer olumlamacı tip ise, 'evde olunca da sıkılıyorsun, her işte bir hayır var, işim var diye şükret, herşey için şükret. Gün doğmadan neler doğar, belki loto tutar, belki başka birşey olur. Moralini bozma. Şükran ve halleluyah!' diye geyik yapıyor.
Blog'cum, sabredeyim di mi? Zaten herşey üç buçuğa kadar, zaman da akıp gidiyor, hem bu dönem cumalar rahat. Sıkılmayayım, enseyi karartmayayım. Hadi bakalım ya sabır ya selamet, bu günlerde geçer di mi? Sağlık olsun, yeter ki gönüller bir olsun. Bir işim var, çok şükür bin şükür. (burda ciddiyim!!!)
(amma gaz veriyorum kendime, bu dönem her gün böyle gaz vereyim kendime yoksa geçmez günler. Of pof afra tafra)