Sonunda bitirdim. Salman Rushdie'nin son kitabı "Floransa Büyücüsü" beni büyüleyerek, kitaplıkta, en beğendiğim kitaplar arasında yerini aldı. Hikaye içinde hikayeler barındıran bu eser, okurken kurgusu nedeniyle kolayca kaybolabileceğiniz, bu yüzden de yeri geldiğinde not alabilmek için elinizde kalem kağıt bulundurmamız gereken postmodern bir roman. The New York times'dan Joyca Carol Oates, Salman Rushdie'nin bu romanını, ünlü yazarlar John Barth(Keçi Güden Giles), Italo Calvino (Bir Kış Gecesi Eğer Bir Yolcu) ve Marguez (Yüzyıllık Yalnızlık) gibi ünlü birçok yazarın farklı biçimlerde etkilerini taşıyan postmodern bir kurmaca eser, bir "tür parodisi" olarak değerlendirmiş.
Roman, hindistan'ın Mughal imparatorluğu'nun başkenti Fetihpur Sikri'ye Batılı genç bir gezginin gelmesi ile başlar. Baklava biçiminde rengarenk deri parçalarından yapılmış bir manto giyen, uzun, kirli ,sarı saçları olan, yedi dil bilen ve kendisini Uccello, Niccolo Vespucci ya da Mogor dell Amore diye adlandıran bu genç adamı, Fetihpur Sikri'ye getiren, "bir servet kazanmasına ya da canından olmasına yol açabilecek" bir hikayedir ve bu hikayeyi sadece bir kişiye, Mughal imparatoru Ekber Şah'a anlatmak istemektedir.
Ekber Şah, hem derin düşüncelere dalan, yaşadığı toplumun geleneklerini sorgulayan bir filozof-şah hem de dalgacı, gülünç bir hükümdardır. Ekber Şah, önceleri Niccolo Vespucci'nin bir şarlatan olduğundan şüphelenir ancak onunla tanışır tanışmaz bu yabancı adamın girginliğinden ve sevimliliğinden etkilenir. Böylece Niccolo'nun hikayesini dinlemeye başlarız. Aslında Niccolo'nun hikayesi hem kendisinin, hem üç arkadaşın (Ago Vespucci, Antonino Argalia ve Niccolo "il Machia") hem de Kara Göz'ün hikayesidir.
Romanın ilk bölümünde, okuyucuya çerçeve hikaye sunulur. Ana hikayenin kahramanları tanıtılır. kim oldukları geriye dönüşlerle okuyucuya aktarılır. İkinci bölümde ise Niccolo hikayesine başlar. işte burada okuyucu için iş biraz karışmaya başlıyor çünkü hikayeyi anlatan Niccolo ama Ekber Şah arada anlatılan hikaye ile ilgili yorumlar yapıyor, hikaye birden kesiliyor ve o anda neler yapıldığı anlatılmaya başlanıyor. Yani okuyanın olay sırasını çok dikkatli takip etmesi ve okuyucunun sürekli uyanık olmasını gerektiren bir eser "Floransa Büyücüsü". Hikayenin anlatılması "Binbir Gece Masallar"ı gibi yıllarca sürüyor ve biz de bu süre içersinde Niccolo'nun ya da Şah'ın hayatında neler olup bittiğini öğrenebiliyoruz.
Hikayenin içindeki diğer hikayelerle biz, okuyucular, Mughal imparatorunun sarayından, Babür Sarayı'na, Özbek kumanda'nın çadırından, Floransa'ya, Osmanlı'ya hatta Yeni Dünya'ya kadar uzanan bir yolculuğa çıkıyoruz.
Ünlü düşünür Walter Benjamin'nin "Son Bakışta Aşk" adlı eserinde anlattığı hikaye anlatıcısını bu romanda ete kemiğe büründüğünü görüyoruz.
Salman Rushdie, Walter Benjamin'nin "bir zamanlar okula atlı tramvayla giden bir kuşak, artık bulutlardan başka herşeyin değiştiği topraklarda, çıplak gökyüzünün altında buluverdi kendini. Ve bulutların altında, şiddetli patlamaların, akıntıların ortasında kalakaldı küçük, korumasız insan bedeni ve artık birisi hikaye dinlemek istediğini söylediğinde utanıp sıkılanlara daha çok rastlıyoruz artık" diyerek anlattığı duruma inat, bize büyüleyici bir hikaye anlatmaya koyuluyor. Sayfaları çevirdikçe bir peri masalının içinde kaydolduğumuz eğlenceli, oyuncaklı bu romanı okumanızı şiddetle tavsiye ediyorum.
*Kitapta hoşuma giden birkaç satırı da buraya yazmak istedim.
"Büyücülük için iksirlere, cinşere ya da büyülü asalara ihtiyaç yoktur. Tatlı dilli bir ağızdan dökülen sözcükler tılsımın ta kendisidir." (sayfa:89)
"Düşünceler denizin gelgitlerine veya ayın evrelerine benziyordu; ortaya çıkar, uygun zaman içinde yükselir ve gelişir, derken alçalmaya başlar, kararır, büyük çark döndüğü zaman yok olup giderlerdi." (sayfa:94)
"İnsan, yuvarlak olduğunu görmek için dairenin dışında durmalı." (sayfa:95)
"
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder