favori deyimiyle eski Türkiye'de kuaförlerde çeşit çeşit kadın dergileri olurdu; Harpers Bazaar, Cosmopolitan, Vogue...böylece saçlar fönletilir, boyatılır ya da kestirilirken bir yandan kuaförün bitmek bilmeyen anıları, dedikoduları dinlenir bir yandan da güncel moda akımlarını, ünlülerle yapılan çekimleri ya da kısa diyet reçetelerini hızlıca gözden geçirip update olma şansınız olurdu. heyhat yeni Türkiye'de kuaförler var ama dergisiz. zaten son moda akımları öğrenebilmek için instagram yeter de artar bile. işte bu eski zaman dergilerinde illa her ay ünlü ya da sosyetik bir kişi ile kısa röportajlar olurdu. "en sevdiğiniz şehir?", "en sevdiğiniz pasta kreması", "en sevdiğiniz ayakkabı çekeceği" gibi alakalı alakasız şeyleri sordukları ve söz konusu kişilerinde orijinal ve ne kadar seçkin olduklarını göstermek için abuk subuk cevapları, hiç duymadığımız markaları sıraladıkları bir bölümdü bu röportajlar. ancak illa "hayattaki mottonuz nedir?" diye sormayı ihmal etmezlerdi. uzun bir süre düşündüm ben hayattaki mottom nedir diye bu röportajlar yüzünden. hani olur da günün birinde sokakta falan sorarlarsa -dergiye çıkacak yeterlilikde ünlü ya da seçkin olmadığımdan- pat diye yapıştırayım mottomu soruyu sorana diye hazırlandım ve sonunda şunda karar kıldım: "mantık sizi a noktasından b noktasına götürürken, halay her yere götürür." bu kıvamda da takıldım açıkcası. tabiri caizse kapı gıcırtısından aldım gazı, antin kuntin bir sürü işe daldım, düzenler kurdum düzenler bozdum.
amma velakin artık bu motto'yu değiştirmenin vakti geldi. bir süredir kendimi biraz Alice Harikalar Diyarında'nın Alice'i biraz da Matrix'in Neo'su gibi hissediyorum. kırmızı ya da mavi haplardan birini tercih edeceğim / etmek zorundayım ama "hangi yoldan gideyim?", "hangisi doğrusu?" diye sorduğumda tavşan: "nereye gideceğini bilmiyorsan hangi yoldan gittiğinin bir önemi yok" demesin çünkü halaydan yoruldum biraz. tamam eğlendik, güldük de artık mantığımızı kullanıp şaşmadan a'dan b'ye gidelim, adımlarımız romantik bir slow dans kıvamında temkinli, rahat ama zamanında atılmış olsun. bilemiyorum Altan, nasıl olcak bu işler.
böyle karanlık bir ormanda el yordamı ile gidip, derin derin nefesler almaya çalışıp, "may the force be with me" be canım diye diye kasacağıma bir koşu master Yoda'ya gideydim de doğru yolu bana en azından ima etseydi. o da olmadığına göre anlayacağınız ünlü düşünür ve viskolog Johnny Walker'ın dediği gibi "keep walking" de karar kılmış olacağım da sanki biraz arka fonda bir süre Nilüfer'den "demek yine bana hüsran, bana yine hasret var, yine bana esmer günler düştü" dinleyeceğiz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder