Ofis mofis hikaye bana aksiyon lazım. İçimde bir Indiana Jones var coşmak istiyor. Okul bitti. Öğrencilere finallerini oldular, tatillerine başladılar. Bize öyle mi ya? Nerdeeeee. Hoca dediğin hele de üniversite hocası ise çalışır; yaz demeeez kış demeeeez ha babam çalışır. İlim irfan yuvasıyız sonuçta. Neyse velhasılı kelam, bize tatil henüz ufuk çizgisi bile değil. (Sahi yaw Haziran 25'e ne kaldı? Karpuz kabuğu suya düşer mi o zaman kadar bilmem ama bir karga suya düşecek kesin).
Demem o ki yaz programına geçtik. Bu hafta itibariyle günlük rutinim ofiste bilgisayar karşısında materyal hazırlama ve teee Amerika'dan üşenmeyip, topraklarımıza gelmiş, bir rivayete göre Hristiyanlığı yayma sevdasındaki geç ergenlere Türkçe öğretmek şeklinde düzenlendi.
Ofis havası bana göre değil. Bir saatten sonra afakanlar basıyor. Bilgisayar ekranı gözümün önünde büyüyor, daralıyor, harfler kargacık burgacık oluyor ve benim midem bulanmaya başlıyor. Zaten bilgisayarla aram hiç iyi değil, böyle olunca daha da birbirimizden nefret ediyoruz. İçim sıkılıyor. Uzun süre bir yerde tıkılı kalıp, bilgisayara bakmak hiç bana göre değil.
Gönül sokaklarda dolaşmak istiyor, güneş tenimi yaksın, rüzgar yüzüme vursun istiyorum. Tamam yine iş icabı olayım sokaklarda ama yeter ki dışarda olayım. İnsanlar geçsin önümden, onlara kesik atayım, kıyafetlerini süzeyim; 'Bızımla değılsın!' diyeyim içimden. Vapura bineyim, arkada açık havada oturayım rüzgarı yiyeyim, boğazlarım şişsin. Telefonum hiç susmasın, 'o bankaya şu kadar yatır, bu bankadan şunu çek. Olmuyorsa koy götüne! Aaaaa o siparişler yetişmez, iki gün önceden söyleselerdi' diyeyim. Yaaa işte böyle şeyler istiyorum, havada güzel güzel kuşlar öterken ben şu aptal ofiste tıkılıp mofis işleri yapmak istemiyoruuuummmmm.
1 yorum:
çok mütevazi...
Yorum Gönder