Daha başından belliydi. Ne kimse "yılbaşında ne yapıyorsun?" diye sordu ne de ben ortaya "yılbaşında ne yapacaksınız?" zarfını attım. Zaten geçen seneden kafaya koymuştum, bu sene yılbaşında annemle birlikte ptt modunda takılmayı. Fena mı oldu? Yoooo. Dokuz kişilik kalabalık bir sofrada her ne kadar yemekler (mezeler, ara sıcaklar, salatalar ve ana yemek) yarım saatte bir piranha sürüsünü bile kıskandıracak hızda yenilse de pek eğlenceli idi. Masaya damgasını vuran küçük teyzemin kolonoskopi yaptırmak için üç ampul anestezi iğnesi alıp anca bayılması ve ayıldığında da bir sarhoştan farksızken yaptığı hareketlerdi. Tabii teyzemin anestezi altında gördüğü ışıklar ve o ışıkların birleşip bir köşk haline gelme hikayesi hepimizi karnımıza ağrı sokacak kadar güldürdü. (Hikayeyi burada anlatmıyorum çünkü teyzemin anlatışını ve anlatırken yaptığı hareketleri görmeniz lazım.)Tabii biz çok maharetli bir aile olduğumuz için gülme ve yeme eylemlerini aynı anda yaptık. Mazallah hindili pilavı önümüzden biri götürebilirdi. Velhasıl ışık hızı ile yenilen yemek ve tatlı ve ardından içilen kahvelerle on buçuk gibi gecemiz sonlandı. Malum yaş ortalamasının 60 olduğu bir grupta kısalar (gözler) erken yakılır. Annemle eve dönüp TV8'deki Halil Sezai konserini izledik. Valla anlamadım adam bir anda pıtlak gibi çıktı ortaya, romantik serseri mode on! Evet uzun süre Demet Akalın'nın şarkı sözlerinden tahrip olmuş beynimize Halil Sezai sözleri iyi geldi ama onunda her şarkısındaki "uzat uzatabildiğin kadar sesli harfleri ve son heceleri" havası da (bakınız Halil pıtlak Sezai şarkılarının sonları: isyaaaaaeeeeeennnn, üşürkeeeeenaaaannn, ağlarkeeeeeaaaaaannnn) bir süre sonra kusma hissi yaratıyor. Eğer ben uzatmalara takılmam diyorsanız, bu yağmurlu havalarda elde şarap şömine önü fon müziği olabilir. Neyse bulmuşum bedava konser, kaçırmam hesabı, yeni çıkan cd'sindeki (ve benim son bir haftadır sürekli arabada dinlediğim) şarkıları bir bir söyledi. Ben de onların eşliğinde -bilemediniz şarap falan içmedim- örgü ördüm. Evet, domestik mode tavanda!!! Neyse ne öyle istedi canım!!! Bu sene böyle "no beklenti!!" (Aaaa bu yine Okan Bayülgen'nin programına katılmış gerzek seksi bir kızımızın Dj Bay J'ye kıl olup Don't Muhatap!! demesine benzedi. O zaman düzeltelim hemen yoksa şimdi bir de İngilizce hocası olucan beklentiyi bilmiyo musun? diye başlarlar. Doğrusu "No expectancy!!"). Bu hafta bir terslik olmazsa tezi de bitirip, teslim ediyorum, ay sonunda da sunuyorum sonra içimdeki Derya Baykal'ı özgür bırakıcam. Artık kedilerin patilerine patik de örerim.
Gecenin sonunda konser bitti, ördüğüm atkıda oldukça ilerledim, "hadi" dedim "yat en iyisi, saat olmuş iki buçuk. Normalde saatler öncesinden kendini uyku moduna alan bünye bana mısın demiyor, hani sabaha kadar örelim desem olur diyecek. Öyle bir örme aşkı. Zorla yattım ama uykum yok. Kitap da okuyamıyorum, gece lambası annemin tarafında benim tarafta lamba var ama fişi takılı değil. Fiş uzakta. Bütün teçhizatı kurmaya kalksam sabah ezanı olacak. Of pof afra tafra yapa yapa Ali baba'nın çifliğindekileri saymaya başladım. Galiba çiflikteki inek nüfusunu ikinciye sayarken uyumuşum.
*A road story( Bir Yol Hikayesi- bölüm bir): e haliyle yeni yılın ilk yazısı olunca konunun yol ile ilgili kısmına henüz gelinemedi ama benim bu kez uykum geldi. Hem yarın okulda sınav yapıyoruz. Yeni yıl sonrası sınav yapan kalleş hocalar birliği saygıyla sunar. Arkası yarın.
1 yorum:
Bence de Halil Sezai'nin heceleri uzatıp sesi boğma huyu olmasa daha iyi olacak. "Yarım saatte bir piranha sürüsünü bile kıskandıracak hızda yemek" ne güzel bir anlatım olmuş. Devamını merakla bekliyorum.
Yorum Gönder