Bir süredir elimde, "Julie ve Julia" kitabı var. Aslında hemen okunup bitiverecek bir kitap ama elimde sürünüp duruyor işte. Kafamı kurcalayan şeylerden okumaya fırsat bulamıyorum. Ne biçim bahane di mi?
Neyse zaten uzun süreden beri içimi kabartan aşçı olma hayalimi iyice depreştiren bu kitabın bir yerinde Samuel Pepys'ten bahsedilmekte. Samuel Pepys, dokuz yıl boyunca her gün günlük tutan biriymiş. Büyük Londra Yangını gibi döneminin en önemli olaylarını, gittiği oyunları, yediği yemekleri, bulaşıcı hastalıkları, anestezisiz mesane taşı ameliyatlarını herşeyi ama herşeyi yazmış günlüğüne. Julie Powell (kitabın yazarı) Samuel'in bir çeşit proto-blogcu olduğundan bahsetmiş. Gerçekten de bizim şu anda yaptığımız teknolojik günlük tutma biçimi blogunun atası Pepys.
Peki onun kadar herşeyi en ince detayına kadar yazmak ne kadar iyi ne kadar kötü? Kendiniz ile ilgili yazdıklarınız ne kadar mahrem oluyor şu blog camiasında ya da aslında pek o kadar da mahrem olmayan şeylerimi yazıyoruz buraya? Ne kadar kendimiziz yazdıklarımızda? Kişiliğimizin ne kadarının gün ışığına çıkmasına , hiç tanımadığımız ya da tanıdığımız kişilerce bilinmesine razıyız? Benim için burası biraz iç dökme, kafamı boşaltma yeri. Herşeyi yazıyor muyum? Hayır. Daha özel şeyleri eski usul defterlere döküyorum kurşun kalemle.
Neyse zaten uzun süreden beri içimi kabartan aşçı olma hayalimi iyice depreştiren bu kitabın bir yerinde Samuel Pepys'ten bahsedilmekte. Samuel Pepys, dokuz yıl boyunca her gün günlük tutan biriymiş. Büyük Londra Yangını gibi döneminin en önemli olaylarını, gittiği oyunları, yediği yemekleri, bulaşıcı hastalıkları, anestezisiz mesane taşı ameliyatlarını herşeyi ama herşeyi yazmış günlüğüne. Julie Powell (kitabın yazarı) Samuel'in bir çeşit proto-blogcu olduğundan bahsetmiş. Gerçekten de bizim şu anda yaptığımız teknolojik günlük tutma biçimi blogunun atası Pepys.
Peki onun kadar herşeyi en ince detayına kadar yazmak ne kadar iyi ne kadar kötü? Kendiniz ile ilgili yazdıklarınız ne kadar mahrem oluyor şu blog camiasında ya da aslında pek o kadar da mahrem olmayan şeylerimi yazıyoruz buraya? Ne kadar kendimiziz yazdıklarımızda? Kişiliğimizin ne kadarının gün ışığına çıkmasına , hiç tanımadığımız ya da tanıdığımız kişilerce bilinmesine razıyız? Benim için burası biraz iç dökme, kafamı boşaltma yeri. Herşeyi yazıyor muyum? Hayır. Daha özel şeyleri eski usul defterlere döküyorum kurşun kalemle.
Günün birinde bu yazdıklarımızı okuyan bazı zatı muhteremler dönemin özellikleri ile ilgili birşeyler bulabilecekler mi? Evet belki. En azından benimkini okuyan olursa 30'unu geçen bir kadının git gellerini öğrenecekleri kesin. Ya sizinkileri okuyanlar neler bulacak ileride?
3 yorum:
Hiç bir şey bulamayacaklar kesin.Kaz kaz define yok ortada.Çınar ağacından kırk adım kutup yıldızına doğru,elli adım yıldızdan semihaya,sonra beş adım süheyla... :))
Bu blog yazma konusu ilginç!
Burası sadece günlük tutma yeri değil, biraz da iletişime yeri, değil mi?
Sanki blogla hiç ilgisi olmayan birisiymişim gibi bunu söylemek komik oldu.
Ne bulurlar konusuna gelirsek:
Ne aranıyorsa, o bulunacak aslında. O kurşun kalemle yazdıklarımız bile öyle. (Evet, ben de kurşun kalemle deftere yazmaya devam ediyorum.)
Defterlere yazdıklarımı yıllar geçip okuduğumda bazen gülüyorum, bazen tanımakta zorlanıyorum o kişiyi.
Yaa çok haklısn bu apayrı bir yazı konusu sahiden de:)
Yorum Gönder