11 Ocak 2012 Çarşamba

şştttt şşttt küçük hanım! küçük hanım!

Eski bir Türk filmiydi. Türk filmi olduğuna eminim de başrolünde Türkan Şoray mı Fatma Girik mi oynuyor pek emin değilim. Galiba birisi Türkan / Fatma'yı delirtmeye çalışıyordu. Aklımda film ile ilgili kalan tek sahne Türkan / Fatma'nın gaipten "şştttt küçük hanım! küçük hanım" diye birinin seslendiğini duyması, korku dolu gözlerle sağa sola bakınması, dudaklarını titretmesi (bu tanım Türkan Şoray'a uyuyor), bazı sahnelerde ellerini kaldırması falan filan. Filmin sonunda delirdi mi delirmedi mi bilmiyorum ama ben biraz daha şu meşhuuuur tezimi bitirmeyip, sallamaya devam etseydim, delirecektim.
Yaw ne sancılı işmiş bu! Bazen yeni kitabı çıkan yazarlarla yapılan röportajlarda, yazar; "Çok sancılı bir süreçti, hala acı çekiyorum" falan der. Ben anlamazdım, "Yahu zaten elli beş tane kitabın var. Adın dillerde ne diye acı çekiyorsun, yazmak senin için bebek işi" derdim. Ama öyle değilmiş. Hakkaten acı çekiyormuşsun. Savunduğun bir fikir var ve bunu topu topu tek bir cümle ile söyleyebilirsin ama yok bin dereden su getirmen, "dünya bir toz bulutuydu" diye başlaman ve bu fikrinin doğruluğunu ispatlaman için delil toplaman gerekiyor. Ben zaten gitmiş olmadık bir konuyu seçmişim, bu konuyu benim gibi çalışan yok, önümde örnek yok, daha önce yapılmış tez yok ve sanırım böyle bir fikir yok, otur bir de bunun kaynağını topla. Valla bin dereden su getirmek daha kolay olurdu herhalde. En azından suların yeri yurdu az buçuk bellidir.
Bu işi uzun süredir sallayınca vicdanla diş ağrısı kıvamında bir ruh hali oluştu bende. Evde oturup felekten keyifli bir gün geçirmek istiyorum di mi? Geçiyorum televizyonun karşısına ya da mutfağa giriyorum birşeyler pişirmeye, bir anda gaipten gelen ensemdeki o ses başlıyor: "şttt! şşşşttt! senin tezin var! tezin var!" ya da arkadaşlarımla bir yere gitmişiz, oturuyoruz kakarakikiri, birden yine o sesi duymaya başlıyorum; "şşştttt! şşşttt! senin tezin var! tezin var!". Böyle aniden ruh halim değişiyor, Türkan kıvamına geliyorum, gözlerim matlaşıyor, dudaklarım titremeye başlıyor, kalkıp geliyorum eve. Oturup bir iki sayfa bir şey yazıyorum ama içim yine kıpır kıpır. Vicdan azabı ile diş ağrısı karışımı bir ruh hali.
Offf neyse sonunda "kızım deliriyorsun! kır poponu otur yan apartman manzaralı çalışma masana, yaz şu tezini sonra artık içindeki Derya Baykal'ı mı ortaya çıkarırsın, lokma yapıp apartmana mı dağıtırsın yoksa hiçbir şey yapmayıp deli gibi televizyon seyredip çekirdek mi çitlersin ne yaparsan yaparsın ama bitir şunu" dedim kendi kendime ve aynen uyguladım dediğimi ve bugün de tezim olacak ince kitaptan hallice şeyi teslim ettim tez hocama. Bundan sonra artık beğenir mi beğenmez mi, ne olur bilmem. Ama içim bir rahat, bir ferah. Şimdi içimdeki Derya Baykal'ı çıkarmadan önce koskocaman bir trambolin arıyorum. Şöyle dertsiz tasasız bir zıplayayım, hoplayayım diye.

1 yorum:

Adsız dedi ki...

Tebrikler, ne zor oldugunu bilirm, umarim derecenizi alirsiniz.

Sevgiler!