12 Ocak 2011 Çarşamba

Cambo köfte, sütlü tel kadayıf ve bavul


Ofiste bu öğleden sonra tek başımayım. İçimden kaçmak geliyor ama bende şans mı var, illa birinin arayacağı tutar, kaçtığım meydana çıkar. İş var ama yapasım yok. İçimden sürekli "vazgeçme, erteleme, üşenme" diyip duruyorum. Rolanti de çalışıyorum işte.
Şimdi sıkılıyorum ya aklım sürekli yemekte. Daha yeni yemek yedim ama "ne yesem" diye düşünüyorum. Aklımdan türlü çeşit yemek geçiyor. Biraz önce aklıma Ankara'da ben üniversitede okurken annemler beni ziyarete geldiklerinde Tunalı Hilmi'deki Cambo'da yediğimiz inegöl köfte ve sütlü tel kadayıf tatlısı geldi. Babamla ben pek severdik Cambo'nun sütlü tel kadayıfını. Bak şimdi canım fena halde sütlü tel kadayıf çekti. Böyle zamanlarda ışınlanmanın niye hala icat edilmediğine çok hayıflanıyorum doğrusu.
Neyse Ankara ve üniversite yılları aklıma gelmişken annemlerin beni yurda bıraktığı ilk günü hatırladım. Ankara'yı kazanmışım, ilk defa annemlerden ayrılıp koskoca (İstanbul'un yanında pek de o kadar kocaman değildir Ankara. Her yol Kızılay'a çıkar ya da çıkardı diyeyim çünkü on seneden fazla oldu Ankara'ya gitmeyeli) bir şehirde bir başıma olacağım. Benden çok annemle babam stres yapmıştı. Okul açılmadan koştur koştur hazırlıklar yapıldı. Halamın, "bende kalır ona oda yaparım, şunu da yaparım bunu da yaparım" atıp tutmaları atıp tutma olarak kaldı. Bana alelacele bir yurt bulundu. Bir tanıdığın "aman çok iyidir!" tavsiyesi ile kayıt olunan Yardımsevenler Derneği Kızöğrenci Yurdu (Ankaralılar bilir, Kocatepeye bakan bina)'na gelindi.
Erkekleri içeriye almadıkları için annemle kan ter içinde eşyaları yukarı taşıdık. Annem hem yorgun, hem beni bırakıyor diye stresli, telaşlı, gergin. Yatağımı herşeyimi hazırladı (Annem öyle bırakıvermez insanı. "Tamam işte eşyaların sen sonra yerleşirsin" demez. Yatağın çarşafını yayar, yorganın nevresimini geçirir, üstlerini örter, öyle gider). Sıra bir karış giysi dolabının içine koca bavuldaki giysileri yerleştirmeye geldi. Annem bavulu açmaya çalışıyor ama bir türlü açılmıyor. Uğraşıyor didiniyor yok bavul bana mısın demiyor. "Hay Allah ne olmuş buna?" derken, benim jeton düştü. Bavul benim bavulum ya içinde benim eşyalar var, artık hangi akla hizmet ben önceki gün eşyalarımı yerleştirdikten sonra bavulu kilitlemiştim. Biz de hiç öyle bavul kilitleme adeti yoktu. Herhalde ben artık bağımsızım ya bavulumu kilitliyorum, eşyalarımı koruyorum aklımca ama şaşkın ben bu kadar ince hesap yaparken anahtarı almayı unutmuşum. Bavul Ankara'da anahtar evde. "Ben onu kilitlemiştim, anahtarı da evde unutmuşum" dediğim de annemin yüzünü ve "Eh, Karga, napcaz şimdi!" diye bağırışını ve artık eline geçen ne varsa onlarla kilidi kurcalayıp sonunda açışını hiç unutmam. Çok kızmıştı bana. O zaman pek gülmemiştik ama şimdi ne zaman aklımıza gelse annemle gülerek anarız bu Ankara maceramızı.

1 yorum:

Leylak Dalı dedi ki...

Hahah şimdi farkettim ki kadayıflı yazının yorumu yanlışlıkla Tante Rosa'ya gitmiş. Zaten vardı bir iş, bir kayboldu, bir yanlış yere gitti:))