başardık...kavimlerin bile bizden kolay göçtüğüne emin olduğum bir süreci sorunsuz, beklediğimden de rahat hallettik. bir sürü prosedür, bir tomar işlemden sonra "la mia piccola famiglia (benim küçük ailem)" bir araya gelebildi. baştan anlatırsam daha kolay olacak.
geçen eylül ayında (aaaa bak şimdi yazarken farkettim; iki ay sonra bir sene olacak kıbrıs'taki bu ikinci çıkarmamızda...inanılmaz. "time flies" der ingiliz; hakkaten öyle)bu kıbrıs işi patlak verince ilk düşündüğüm kedilerin ne olacağı idi çünkü ilk taşınmanın aksine bu sefer ortada bulunmuş, kiralanmış bir ev yoktu. geçen sefer yaptığım gibi bütün pılıyı pırtıyı toparlayıp bir bilinmeze gitmek istemedim. dedim ki "önce ben gideyim, evi vs ayarlayayım da sonra çocuklarımı alırım". ancak evdeki hesap çarşıya, benim planlar mağusa'ya uymadı. buradaki ev sahiplerinin bir çoğu evcil hayvan kabul etmiyor. niyesini bilmiyorum, muhtemelen evin içine koydukları beyaz eşyaların, koltuk takımlarının ve yatakların hırpalanacağından vs çekiniyorlardır. neyse sonuçta ev ararken kendi evlerinin ve "eşyalı" diyebilmek için koydukları eşyasınımların berbatlığına ya da pisliğine vs bakmadan yaptıkları kontratlara "evcil hayvan kabul edilmez" ibaresi koyuyorlar. enteresan bir durum. ancak kiracılar bunu da dinlemiyor tabii ki. bir önce oturduğum evin sahibi hanımefendi; koktuğundan şüphelendiği için evinde kedi istememişti. ama o evde bir ay hem kedi hem de köpek besledim ben ve çıkarken evi baştan aşağı temizleyip teslim ederken hiç kedi köpek kokusu almadı. bazı şeyler psikolojik kesin bilgi ama ispatlayamam.
neyse ev işini de hallettiğime göre sıra çocikleri getirmeye geldi. öyle bir sıra geldi gelmesine de pandemiden sonra değişen bir sürü prosedür olmuş. öyle hop diye ikişer üçer çocik taşıyamıyorsun. önce kıbrıs veterinerlik dairsesinden ithal izni alman gerekiyor; bunu alman gerekirken bütün aşıların tam olduğunu, titrasyon testlerinin bulunduğunu belgelemen gerekiyor. allahtan Tina'yı getirirken bunların nasıl yapıldığını öğrenmiştim.
mişa ve milka'yı getirmek için bayramdan iki hafta önce belgeleri hazırladım ve daireye mail attım. bir de böyle minik detaylar var bilmeniz gereken (ha ben biliyor muydum hayır yaparak öğrendim ama yapmaya başlayınca da bir şekilde bu bilgiler ulaştı bana. resmen kulaktan kulağa ve şansıma ne yapmam gerektiğini öğrendim çünkü ancak bakmakla yükümlü olduğunuz hayvan ile ilgili işleminiz varsa öğrenebileceğiniz türden bilgiler bunlar; yani ortada dolaşan genel geçer bilgiler değil). neyse belgeleri daireye mail atmamla orada görevli bir hanımefendinin beni araması arasında beş dakika bile geçmedi. dedi ki "milka'yı getiremezsiniz". minik bir kalp sektesi geçirdim; "nasıl ya? titrasyon testleri ömürlük, kuduz aşıları tam." dedim. "hayır, milka'nınkinde problem var. tarihi geçmiş kuduz aşısının." gerçekten böyle sağdan sağdan bana bir titreme geldi. bütün prosedürler; milka'nın kanının alınması, ankara'ya tarım bakanlığı'na gönderilmesi, en az bir ay beklenmesi, en az üç bin tl'nin cebimden kanatlanması, üstüne üstlük pegasus'a uçuşta kedi götüreceğim diye extradan ödediğim paranın yanacak olması vs vs hepsi bir film şeridi gibi gözümün önünden geçti. "yahu nasıl olur veterinerimiz dikkat etmişti aşıyı yaparken"dedim. meğer veteriner mişa'nın aşı tarihine göre kaydetmiş ama milka'nın aşısı bir ay önce yapılmış.
aşı tarihleri niye bu kadar önemli onu da belirteyim; belki okuyan olursa bu yazıyı ve evcil hayvanı varsa konu hakkında bilgisi olur. yurtdışına evcil hayvan çıkarabilmenin en önemli şartı titrasyon testinin olması. kedi ya da köpekten alınan kan örneği ankara'ya tarım bakanlığına gönderiliyor, orada kuduz için bir takım testler yapılıyor ve sonuçta kedide ya da köpekte kuduz olmadığına dair bir belge alınıyor ve bu belge ile yurtdışına çıkarma işlemleri yapılıyor. kıbrıs'ta kuduz olmadığı için bu konuda aşırı dikkatliler ve katılar. öte yandan türkiye'ye girerken hiç böyle şeylerle uğraşmanıza gerek yok. neredeyse elinizi kolunuzu sallaya sallaya ülkeye giriş yapıyorsunuz. titrasyon testinin bir özelliği de testin yapıldığı tarihten önce yapılan kuduz aşılarının tarihinin asla aksamaması. böylece bu belge evcil hayvanınızın hayatta olduğu sürece geçerli yoksa tüm test prosedürünü baştan yaptırmanız gerekiyor. sonuçta veteriner dairesindeki hanımefendi yardımsever çıktı ve dedi ki "şimdi şerit daksille o tarihi sil ve bir ay öncesini yaz. daha önceki aşılarının tarihi doğru olduğu için böyle bir düzeltmeye izin veriyorum yoksa asla kabul etmezdim".
buraya kadarı bu işin kıbrıs prosedürü idi. istanbul'a dönünce ilçe tarım ofisine gitmeniz ve uçuşunuzdan bir gün önce yurtdışına çıkaracağınız kedinizin ya da köpeğinizin kaydını yaptırmanız gerekiyor. orada da bayram tatili rehavetinden çıkamamış ve o bölümde yıllardır çalışmasına rağmen hep başkası bu işi yaptığı için ve bu kişi yaptığı için de kendisi hiçbir şekilde ne formudur nasıl doldurulur gözünün ucuyla bile ilgilenmediğinden, o kişi de bayram tatilinden dönmeyerek kendisine kazık atmak suretiyle "yurtdışına kedimi, köpeğimi götürücem bilmem ne bey lütfen işlemlerimi yapın" diye üzerine çullanan bir sürü kendini bilmezi nasıl bertaraf edeceğini bilemeyen bilmem ne beyin, ilgili formları bulmasını ve onları bilgisayarda tek parmakla harf harf yazarak doldurmasını buda sabrı ile beklemek vardı kaderimde. neyse bütün bu işlemleri sabırla hallettikten sonra çociklerimi yüklenip havaalanının yolunu tuttum. kendilerini havayollarının kargo bölümüne teslim edecek görevliye vermeden önce bir de pegasus'un deskindekilere evraklarımızı göstermek ve onların da sanki anlıyorlarmış gibi evrakların bütün sayfalarına tek tek en az yarım saat süreyle bakmalarını da sabırla bekledikten sonra kedilerimi kargo bölümüne kendimi de pasaport kuyruğuna attım.
valla başka bir şey mesela kanun dışı bir şey taşısaydım daha kolay hatta elimi kolumu sallaya sallaya çıkar giderdim herhalde. iki tane tombul kedicik için bu kadar prosedür çok fazla bence.