mağusa / magosa / famagusta'da yaşamak görücü usulu birisi ile evlenmek gibi. hani falancanın gelecek vaad eden bir oğlu, filanca ailesinin de hamarat kızları vardır ve bilumum akrabayı talükat bu iki genç insanın izdivacını pek münasip görmüşlerdir. türlü allem kallemlerle bu iki genç insanı duruma göre çay bahçesinde ya da pastanede (sanırım şimdi instagram hesapları üzerinden) bir araya getirirler ve işler yolunda giderse, bu iki birbirini pek tanımayan insan en iyi ihtimalle bir ömür poliüretan (ne olduğu ile ilgili en ufak bir bilgim yok; sadece yatak satarken bu kelimeyi çok kullanıyorlar) vücudun şeklini alan ergonomik yataklarında yataş yastıklarına baş koymaya karar verirler. doğru dürüst tanımadığın biri (hoş bir insanı tanımak ne kadar mümkün ki şu hayatta?) ile koskocaman bir ömür geçirmeye niyet etmek oldukça cesaret gerektiren bir şey olsa gerek ama bir o kadar da heyecanlı olabilir çünkü karşında canlı bir puzzle var. her gün neyi neden yaptığını, alışkanlıklarını, neyi neden sevdiğini / sevmediğini, kahveyi nasıl içtiğini, yemek yerken ağzını şapurdadıp şapurdatmadığını, çatalı ön dişlerine çarptırıp çarptırmadığını, çoraplarını veya iç çamaşırını her gün değiştirip değiştirmediğini, hastayken sana bir tabak çorba pişirip pişirmeyeceğini kısacası insani melekelerinin ne kadar gelişip, kadın ya da adam odunluk seviyesinin de ne kadar olduğunu anlamaya, tanımaya çalışacaksın.
magosa'da yaşamak da işte böyle bir şey. kimine göre "ay girne ve lefkoşa'ya göre harika bir yer", kimine göre bir türlü gelişememiş, yazık olmuş bir bölge. bana göre ise yukarda anlattığım gibi görücü usulü ile evlendiğim biri gibi bu şehir. pek içime sinmemiş ama "oldu bir kere işte" diyip kaderin bu gafil hamlesini nasıl göğüsleyeceğini bilemeyip, daha evliliğinin birinci haftası dolmuşken meyhanenin en dip köşesinde en yakın arkadaşı ile demlenen, gamlı yeni gelin gibi hissediyorum. arkadaşım yeni damadın türlü iyi özelliklerini bana anlatıyor ama ben ufuklara bakıp, rakımdan kocaman bir yudum alıyorum. fena değil aslında diye düşünüyorum. hiç beklemediğim anda hoşuma gidecek şeyler yapmış mesela eve geldiğimde akşam yemeği olarak enfes bir gnocchi pişirmiş olan, kalbimi hoplatmayan, az biraz tanıdığım sürprizli görücü usulü koca gibi ummadığın anda ummadığın şeyler çıkartabiliyor bu sıradan şehir. mesela hafta sonu şehir merkezinde (aslında şehir merkezi diye bir yer yok; kısa uzun arası bir cadde var; herkes ve her şey orada) gezerken ara sokakların biri bir gölete ve gölette dikilen flamingolara çıktı. benim gördüğüm tek flamingolar yıllar önce Miami Vice'ın jeneriğindeki flamingolardı. gerçi bunları da biraz uzaktan gördük ama olsun. orda bir flamingo sürüsü var uzakta, onlar Magosa'nın flamingoları. sonuçta puzzle'da keşfedilmeyi bekleyen parçalar var daha. böyle böyle birbirimize alışacağız gibi gözüküyor ilk görüşte aşık olmadığım, görücü usulünden hallice bir şekilde gelip konduğum bu şehire.
4 yorum:
Ay bayıldım benzetmene :))) Bişi diycem: görücü usulü evlilikler daha uzun sürüyor bu bir gerçek, fakat görücü usulü evlenenler yine klasik tabir edeceğimiz aman ailemi üzmeyeyim aman dişimi sıkayım aman zaten tüm evlilikler böyle'cilerden oluştuğu için mi, yoksa hakikaten ailelerin referansı bu iki insanın aslında "ters köşe" çıkma olasılığını düşürdüğü için mi, o konuda sosyal bilimciler muğlakta.. Yani senin örnekte bakalım ne olacak, heyecanlı bir şekilde izlemedeyim (gnocciyi boşver kilo aldırır flamingo bence şık olmuş, haydi damat, yaşşa daĞmat)
Sevgili C., ben de duymuştum görücü usulü evliliklerin daha uzun sürdüğünü. belki puzzle çözmesini seviyorlardır kimbilir. ben de merakla bekliyorum benim örneğin sonucunu. Sevgiler :)))
Sen ne yaptın tam olarak? (Gittiğinden beri -hatta sen gitmeden hemen öncesinden- kapatmıştım kendimi.Famagustaya karga mı indi yani? E benim niye haberim yok?
evet Famagusta'ya karga indi. kendini kapattığını gitmeden fark etmiştim zaten. hem bundan hem de benden haber almak istemeyeceğini düşündüğüm için haberin yok.
Yorum Gönder