dün bay T. okula uğramış, tam öğle yemeği zamanı. nasıl da açım, değil bay T.'yi annem gelse gözüm görmeyecek. o kadar açım yani. üç ders dört gözle -her zaman olduğu gibi- yanımda getirdiğim yemeğimi yemek için sabırsızlanıyorum. yüzüm gülüyor bay T.'yi görünce ama aklım yemeğimde. aslında hiç bay T.'nin hezeyanlarını dinleyecek halim yok çünkü dedim ya 1. çok açım 2. bay T. hezeyanlarını anlatmaya "dünya bir toz bulutuydu" misali epey geriye dayanan flashbacklerle ve yan hikayelerle başlıyor. mesela aslında özetle tez danışmanının ona "eferim yavrum, sen çok zeki bir adamsın ve ocak'a sen bu tezi bitirirsin" dediğini söylemek istiyor ama buna gelene kadar datalarını nasıl topladığını, aslında farklı farklı kişilerden datalarını topladığını, pratik düşünmek gerektiğini -bu noktada konuyu bana döndürüp, benim hiç pratik bir insan olmadığımı, işimi hep zorlaştırdığımı, tezmiş dataymış bunlar için en kolay neyse onu yapmam gerektiğini ama da benim kulağımı hep dolambaçlı yollardan gösterdiğimi de bir çırpıda söyledikten sonra- yine kendini ve planlarını anlattı da anlattı. ben de "naparsın arkadaşlık dediğin, bağrına taş basıp, hezeyan dinlemeyi gerektirir" mottosuyla, okula yakın, "çayı çok güzel, gel gel oraya gidelim diyerek bay T.'nin ne zaman okulda buluşsak beni çekiştire çekiştire götürdüğü ve ya sabahtan ya öğleden beri beklemiş, bu yüzden de zift gibi olmuş çayı içirttiği çay bahçesi, düğün salonu (evet düğün salonu olarak kullanıldığını da gördüm bay T. sayesinde), mafyatik buluşma yeri (bundan eminim ama ispatlayamam), lokanta, mini market, sarı dişleri, yüzyıllık kapkara sakalları, anlamlı anlamlı! bakan gara gözlü amca, dayı, kardaş abilerin serpme masalarda konuşlandığı kısacası "duruma ve ihtiyaca göre şekillenen konsept" sahibi mekanın bahçesindeki yavru kediye bakarak ve aslında bay T.'nin anlattıkları bir kulağıma bile girmeden sıcak hava dalgası ile atmosfere karışırken, ben hayatı, aslında yazmayı hiç düşünmediğim tezimi ve de hiç o taraklarda bezim yokken, yok yere nasıl akademik bir birey olmak üzere olduğumu (te allaaan işine bak sen!), "EYT çıkarsa full toptan emekli olsam mı acaba?"'yı, "aaayy emekli olursam uzun yaz günlerinin ne kadar daha harika" olabileceğini, ama en çok "bir terzi dükkanım mı olsa ya acaba?"yı düşünmekteydim. bazen değil, hayaller her zaman hezeyanları yener.
p.s: işte hayalimdeki terzi dükkanı. gerçi hazır yapılmışı var ve ben canım İ.'ye giderken sürekli önünden geçiyorum ve terzi hanım içerde değilse çok kısa -bir on saniyeliğine- dükkanın önünde durup iç geçirerek, saygı duruşunda bulunuyorum. ben de açarım böyle bir dükkan da ufak bir pürüz var; dikiş dikmesini bilmiyorum.
1 yorum:
Bu dükkanı ben de biliyorum ve her önünden geçişimde ne kadar zarif olduğunu düşünüyorum. Ayrıca böyle bir yer sana pek yakışır. :)
Yorum Gönder