dün sabah pek bir mıymıy kalktım. böyle bir isteksizlik, canı çekilmişlik, bakımsızlık, kahvaltı etmek istememek (ki en sevdiğim öğün, sabahtan akşama kadar bir kahvaltı sofrasında oturabilirim kesintisiz). öyle mıyıl mıyıl. kendimden bıktım saniyesinde.
aslında hiç sevmem mıymıy olmayı da mıymıy insanları da. bir şeyi kırk saatte yaparlar. bir yere gidilecekse kırk saat düşünürler -gitseler mi, gitmeseler mi, nereye gitseler, gitme kararı verirler ama kalkmazlar, kalkıp yola düşünceye kadar en az bir saat geçer ve ben bu mıymıy kişilerin karşısında ölüp ölüp dirilirim ama bir şey de diyemem, bir şey de yapamam. tek yapabildiğim sol kulaklarının arkasından ufka bakıp, içimden "ya sabır" çekmek olur veya sinirden kendimi yerim, midem yanmaya başlar, bütün gün asit salgılayan bir mideyle baş etmek zorunda kalırım.
öte yandan ben mıymıy bir insan değilimdir. bir şeye karar mı verdim, hemen gider yaparım. hemen hemen, hiç beklemem. genelde üşenmem, gocunmam, yorulmam (duracellin tavşanı tek rakibim). yani demem o ki "bir şey yapalım hadi" denildiyse, hemen yaparım. öyle kırk saat düşünmek pek bana uymaz. bazen değil genelde kervanı yolda düzmek taraftarıyım çünkü "öyle mi böyle mi diye" düşünmekten sıkılıyorum. içime afakanlar basıyor. ancak bu tez canlılıktan kervanları yolda da düzemediğim ve hepsini birbirine kattığım da olmuyor değil ama olur öyle bazen. bence çok da şey etmemek lazım sanki.
bak aslında hiç bunları yazmayıp başka bir şeyler yazmak istiyordum; nerden çıktı "mıymıylara giydirme" yazısı bilmem ki. her şey doğaçlama oldu. yine topa gelişine vurdum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder