Dünün bilmem kaçıncı dersini yaparken gecenin bir vakti, üç aydır aynı konuyu tekrar tekrar yapmama rağmen tatlı A'nın hala o konudan bir haber olmasının acısı saplandı yüreğime. Üç aydır İngilizce'nin geniş zamanı, şimdiki zamanı ve geçmiş zamanının etrafında dönüp duruyoruz. A'nın bugün sınavı var ve bunları artık gerçekten çok iyi biliyor olması gerekiyor çünkü bu üç konuyu öğretebileceğim her yolu deneyerek öğrettim, yapmadığım maymunluk kalmadı ama dün verdiğim alıştırmaları yaparken -daha doğrusu yapamazken- A'cım bana o kadar boş gözlerle baktı ki ben o an ders çalıştığımız masanın yanından havalandım, odanın içerisine moleküller halinde ayrıldım ve her bir zerremin sanki uzay boşluğundaymışcasına ağır çekim odanın duvarlarına çarptığını gördüm sonrasında A'nın bana hala boş boş bakan (ve eminim bir yandan da şöyle düşünmekteydi A'cım: "bu kadın bana bir şey diyor ama benim hard diskte onun söylediklerine, sorduklarına dair en ufak bir belge yooookkk!") gözleriyle benim dolu dolu olmuş gözlerim karşılaştı; "Bırak A'cım, bırak dağınık kalsın herşey!" dedim. "Zaten saat olmuş dokuz, sen yatmadan kelimeleri çalış; yarın da dikkatli oku soruları" dedim çıktım.
Sessiz ve soğuk sokakta arabama doğru ilerlerken; "Piedra ırmağını bulsam da kenarına oturup ağlasam, sanki yıllarca ağlamamışım gibi ağlasam, ağlasam ağlasam ağlasam, gözyaşlarım ırmağın sularına karışsa, sonra ben o ırmağa karışsam, ovaların vadilerin, ağaç köklerinin arasından geçip gitsem" diye düşündüm düşündüm düşündüm düşündüm düşündüm düşündüm düşündüm düşündü düşünd düşün düşü düş dü dü d d d..........
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder