Haftanın üç günü; salı, çarşamba ve perşembe geceleri ben de taşikardi oluyor. Oturup dururken birden kalbim deli gibi atmaya başlıyor ardından fena bir baş ağrısı geliyor. Önceleri bunu iş stresine (hani çocuklar okula gitmemek için hasta olurlar ya o hesap) sonra evdeki günlük rutinin ve iş yorgunluğunun birleşmesine yordum. Ama sonra aklım başıma geldi. Benim taşikardiden Cemile, Kuzey, Cemre, Narin, Fırat, Yağmur, Emre ve Rüzgar sorumlu. Eğer sıkı bir dizi izleyicisiyseniz anladınız derdimi. Haftanın üç gecesi bu sene düzenli olarak izlediğim dizilerdeki baş karakterlerin dertleri beni dert sahibi yaptı. Bu dizileri izlediğim her gece, yatağa taşikardimle birlikte gidiyoruz.
Maaşallah her dört dizinin senaristleri pek hünerli. Nerde üçkağıt, dolap, alavere dalavere, yalan, dolan, kimin eli kimin cebindelik, mafyözlük, sinsilik, kıskançlık, arkadan dolap çevirme, yüze gülme arkadan iş çevirmecilik kısacası ne kadar kötülük varsa, bu senaristler oturup bunları güzelce kurgulayıp bizim gibilere yutturuyorlar. Aslında normal olanı yapıyorlar. Bir nevi zamanın ruhunu yansıtıyor bu diziler. Yok mu etrafımızda böyle yapanlar? Belki şimdi etkilerini kendi üzerimizde hissetmiyoruz ama illa bize de böyle kötülük yapanlar vardır, olacaktır ya da dolaylı yoldan biz de yapılan kötülüklere maruz kalıyoruz çünkü artık kalmadı öyle Fiko gibi, Ali Usta gibi sevecen, anlayışlı, yol gösterici, babacan adamlar ya da Samim ile Meliha gibi birbirine sadık gerçekten seven aşıklar. Herşey Demet Akalın şarkılarına döndü zamanımızda. Bugün sevenler yarın başka birine aşık oluyor, hadi başkasına gitti, bıraktığından hırsını alamıyor üstüne bir de kötülük yapıyor. Daha da fenası gözünü para hırsı bürümüş kadınlar, adamlar türlü kata kulli peşinde haftalardır hesap kitap yapıyor. Eskiden, biz küçükken (80'lere denk gelir benim küçüklüğüm) dizilerde kötü karakterler köşe dönmeye çalışan, rüşvet vermek için katakülli yapan, en kötüsü torpille ayrımcılık yapanlardı. Şimdikiler gibi sıkı kötülük yapan karakter yoktu. Hep derler ya Ceyar bile şimdikilerin yanında melaike kalırdı. Kimse zengin olmak için zengin bir erkek arkadaş kafalamaya çalışmazdı. Dürüst ve namuslu çalışmanın zengin olmaktan daha önemli bir erdem olduğu verilirdi dizilerde. Sevenler gerçekten sever, aşkları için türlü fedakarlıklar yapar, kimse kimsenin gözünü oymazdı. Hadi diyelim bu sevenleri ayırmak isteyenler varsa da onlarda bir iki -şimdiyle karşılaştırıldığında- masumane sayılabilecek oyunun ardından havlu atar, sevenlerin düğününde göbek atardı.
Artık dizilerde eskiden olduğundan farklı olarak "nasıl daha kötü olabilirsiniz?" öğretiliyor. Ondandır şimdiki yeni neslin, kendini bilmez, hadsiz, saygısız ve çokça da şuursuz olması. Büyüğe saygı, kendine saygı, etrafına sevgi, dürüstlük, namus, çalışmak, emek vermek gibi bizim kuşağın benimsediği değerler öğretilmiyor ya da gösterilmiyor ki onlara. Diziler bu işin popüler boyutu ve en yaygın kolu. Her yerde aynı mantık var olduğu sürece, benim gibiler, ekranda "Süper Baba", "İkinci Bahar", "Canım Ailem" ya da "Bir İstanbul Masalı" gibi artık çok safça ve masum kalan dizileri görmeyi çok bekler.
4 yorum:
İlahi komşum! :))
Fakat şimdi düşündüm de kesinlikle haklısın, seyreder seyretmez uykuya dalınca ben de aynı etkiyi yaratıyor.
Ben de aynı durumdayım, özellikle Merhamet bitirdi beni, neyse ki Yalan Dünya var da o da terapi yerine geçiyor :)
Serpil hanımcım, bir tek Yalan Dünya'yı düzenli izlemiyorum. Orada Selahattin ve eşine dayanamıyorum. Sinir ediyorlar beni. Ama izlediğim zamanlarda favorim Zerrin. Çok güldürüyorlar beni.
Şu diziler bitmeden bir gece dizi gecesi yapalım derim komşum.
Yorum Gönder