Açıldığından beri haftanın iki günü Kozyatağı-Kadıköy metrosunun yürüyen merdivenlerini aşındırıyorum. İngilizce öğrenmeye çalışan, bu sırada da beni ara ara deli eden minik guşum sayesinde halkımızın metro ile imtihanını gözlemleyebiliyorum. İlk söyleyebileceğim şey, Anadolu yakasının Avrupa yakasına oranla hala ve inatla içerdekiler inmeden içeri girmemeleri gerektiğini öğrenememiş olmaları. Metro durup kapılarını açtığında dışardakiler içerdekilere sadece iki saniye süre tanıyor. Bu sürede içerden çıktın çıktın yoksa dışardakiler öyle bir hücum ediyor ki, bir daha dışarı çıkma şansını elde edebilmek için, biraz gelenleri ittirip kaktırmak gerekiyor. Geçenlerde Kadıköy'den dönerken her zamankinden daha az metro sırası vardı. Ha bu arada şunu da söyleyeyim, "yaşlılara yer verdin yer vermedin" stresine girmemek için dönüşte her zaman vagonun arkasında cam kenarına yakın yerde sırtımı kapalı kapıya ya da vagonun duvarına dayayarak ayakta gitmeyi tercih ediyorum. Ne me lazım, şimdi bana yaşlı gelmeyen biri belki de yaşlıdır. Ayakta kaldığı ve ben oturduğum, ona yer vermediğim için tepemde dikilip bana kötü kötü bakışlar atan kişilerin, stresini çekmektense peşin peşin ayakta dikilmeyi tercih ediyorum. Zaten yolum on onbeş dakka birşey. Neyse ne diyordum, ha, metro geldi kapılar açıldı, içerdekiler çıktı biz de binmek için hamle yaptığımız sırada arkamda kalmak üzere olan kız, ortaya söylüyormuş gibi yapıp beni kastederek, "ama sıra vardı!!" demesin mi. Hiçbirşey demedim çünkü bir) ortada sıra diye birşey yoktu. benden sadece iki saniye önce oradaydılar, hatta yürüyen merdiven de önümdeydiler. iki) sıra olsa bile benim kızın sırası ile işim olmazdı çünkü benim hedefim koltuk değil kenardaki girintiydi. üç) ben sıralara önem veriririm ve orada bir sıra olsaydı, o küçük hanımdan daha hassas bir şekilde sıraya dikkat ederdim.
Baktı benden bir tık yok içieri girmek için hamle yapıyorum, bu sefer minik hanım kızımız ani bir atakla beni ittirip, içeri attı kendini. Bu arada da kılkuyruk erkek arkadaşını çekiştirip, "hadi hadi gel!!" yapmaktaydı. Sonunda zafer kazanmış bir edayla oturdular koltuğa. Böyle minicik şeylerle ego tatmin edenlere hayret etmekten başka birşey yapmayı gereksiz buluyorum.
Tabii metro nispeten ucuz, hızlı, rahat ve sürekli işleyen bir sistem olduğu için, halkım onu da en kısa sürede balık istifine döndürmeyi başarmış. Akşamları yedi ile sekiz arasında Ünalan durağına gelmeden kendinizi kuytuda bir alanda güvene almanız gerekir yoksa tostun arasındaki kaşar kıvamında, ezik büzük ve o kadar insanın yarattığı sıcakta erir halde yola devam edersiniz.
Gözlemlerimdeki son nokta ise bu hattı kullanan erkeklerin oldukça bakımsız oluşu. Ne kadar çok at hırsızı tipli adam var bizim memlekette yahu!!! Hele o ellerin pisliği. Kardeşim kadınların bakımlı olmasını bekliyorsunuz ama siz de kendinize bir çeki düzen verin artık. Ayakkabılarınızı boyatın, elerinize krem sürün (ne onlar öyle çatlak çatlak, tırnakların arasında kirler vs. vs.), üstünüzü başınızı bir ütületin, yıkayın. Ne kadar tipsiz varsa bizim hatta.
Sonuçta, halkımın yeni olan şeylere uyum sağlaması ve onunla bütünleşip, vahşi büyük şehir kanunlarını bu yeni ortama/ ortamlara uygulama hızı inanılmaz. Keşke herşeyde böyle olabilselerdi.
7 yorum:
Bir de ,izmirlinin metro ile imtahanına göz atmak lazım: İstanbul'dan bu kente gelenin deli çıkması işten değil.
İki buçuk yıldır kapı açıldığı anda içeriden dışarıya adım atmaya çalışanı ittirip, "önce inene müsade etmeniz lazım" diyeni azarlayarak içeri giren şirret izmirlileri hele ki bunu blogumda yazdığımda beni hayal görmekle suçlayan izmirlileri nasıl adam edeceğiz bilmiyorum.
Az bir düşünmek lazım halbuki bırakayım çıksın on saniye sonra girsem ne kaybederim, çıkmak isteyen ile girmek isteen itişecek illaki. İstanbul anadolu yakası bana cennet gibi geliyor İzmir den sonra.
ürüyen merdivenin sol tarafına hayvan sürüsü gibi yığılmalarını düzeltmek ise asla mümkün değil. :(
Evet ya, bizim tarafta yeni eğlencemiz metro yolculuğu.
Ben de her seferinde bir şeyler gözlüyorum. :9
Yok hepsi sizin hatta değil, E5 Gebze-Harem minibüslerinde de epeyce var, sanırım bu hat yolcusu olabilmek için ön koşul saçların yıkanmaması ve minibüste hiç cam açtırmamak :)
Ekemekçim, metro yolculuklarım bana kısa film çektirecek kıvama geldi. :))
Serpil, minibüste olanlar yolun üstündekiler, metrodakiler de yolun altındakiler. Demek yerin altı da üstü de bunlardan kaynıyor.
Valdimir, İzmir'in gözünü yirim. Ne yaparlarsa bağışlarım. "Ne yapacaksın yeni yeni bünyeye metro ayarı yapılıyor" der affederim. (biraz falım manisi gibi bir cevap oldu)
Ben de İstanbul'dayken öyle diyorum da İzmir'de geçen iki gün sonrasında başlıorum heyheylenmeye :D
Yorum Gönder