13 Şubat 2025 Perşembe

boş ev

 


dün akşam telefon eden şoför bugün saat 11 civarında eşyalarımı adresime teslim edeceği bilgisini verdi. iki buçuk sene (şaka gibi...ikinci kıbrıs çıkarmasını yapalı iki buçuk sene olmuş. dün nohut bey'i gezdirirken hesapladım. hatta yanlış mı hesapladım diye oturup parmak hesabı bile yaptım. ey gidi..ilk günlerin karmaşası dün olmuş gibi) boyunca cesaret edip toparlayamadığım eşyalarımı geçen iki haftalık istanbul tatilimde "ya şimdi ya da hiçbir zaman" mottosuyla toparlayıp, tıra yükletip adaya taşıttım. alınması gereken bu zorlu kararda annemin anneannemin evini boşaltmaya başlaması da etkili oldu. 

anneannemin gidişinin üzerinden bir sene geçmesi ile annem yavaş yavaş evdeki eşyaları dağıtmaya başladı. yengem bazı halıları, sandalyeleri, antika bir saati aldı. kardeşim bir iki halıyı vsyi. anneannemin evlendiği zaman alınan ve hayatı boyunca değiştirmediği çoktan "antika" sıfatına kavuşan yemek masası, sandalyeleri, büfeleri antika eşyaları toplayan bizim yazlık kiracımız ve onun tanıdığı bir antika eşya satıcısı tarafından havada kapıldılar. annemle telefonda konuşurken evin gitgide boşaldığını anlamıştım ama ara tatil için türkiye'ye gidince önce annemi almak için balıkesir'e gittik. annem de orada olmamı fırsat bilip anneannemin evine götürdü beni. eşyaları tasnif edip, atılacakları bir güzel atabilen bir dünya markası olduğum için benim bu özelliğinden faydalanıp atılması gerekenleri atabilecek gücü benden almak istedi sanırım. 



anneannemin evinden içeri girince içim bir tuhaf oldu. kendimi bildim bileli her karosuna aşina olduğum o ev artık o benim bildiğim ev değildi. kırk sekiz senelik hayatımın bütün bayramlarının geleni gidenini ağırlayan o koca salonda şimdi kala kala iki sandalye üç beş koltuk kalmış, boyunları bükük birbirlerine sokulmuş akıbetlerinin ne olacağını hüsranla bekliyorlardı. 

gerçekten güzel olan ama yaşarken asla ve asla kıymetini bilmediğimiz çoluk çocuk kalabalık bayram sabahlarında, kahvaltı sonrası bayramlaşıp sabah kahvesi içmeden önce herkes bayramlıklarını giysin diye kaldıkları arka odalara dağılır, odaların içinden tiyatro kulislerinde temsile çıkmadan önceki telaşa benzer bir koşturmacanın mırıltıları yükselirdi. "kemerim nerde?, bu çorap bu pantolona olmaz ki....ütüsüz gömlek mi giyilir.."sanki anneannemin o boş salonunda yeteri kadar beklersem babam arka odadan bayramlık pantolonunu giymiş, gömleğinin kol düğmelerini ilikleyerek salona gelecekti. keşke gelebilseydi...keşke anneannem hepimizden önce giyinmiş, şimdi artık benim salonuma yerleşecek o tekli büyük koltuğuna oturmuş, yüzünde bütün ailesinin etrafında toplanmış olmasından memnun, keyifli gülüşü ile elini öpüp iyi bayramlar dememizi bekliyor olsaydı ama olmuyor işte. biz hiç farkına varmadan hayat bahardan kışa evriliyor, ölen kurtuluyor, biz kalanlara ise boş evlerde sıkışık kalplerimizin ağırlığına dayanabilmek düşüyor. 

2 yorum:

Sadece C. dedi ki...

Ananemin vefatından sonra aynı şekilde, bir 5 sene dokunulmadı evine. Sonra eşyalarıyla birlikte kiraya verildi. Bir avize, birkaç tabak aldık evlerimize.. O ev ananem yaşarkenki haliyle aklımda hala, bir daha gidip görmek istemem, öyle de kalsın istiyorum.... İmkansızı istiyorum yani..

karga'nın günü dedi ki...

ben 10-12 yaşlarıma daha hiçbir şey değişmemişken ve her şey çok güzelken yaşadığım o harika yıllara geri dönüp; zamanı orda dondurmak istiyorum. bak C.'ciğim ben senden daha imkansız bir şey istedim.