haftalardır süren dondurucu soğuklar dünden beri burada bahar havasına döndü. pazar günü "cevap veren isa manastırı (antiphonidis)"na gittiğimizde yolda gördüğümüz yabani tavşan kulakları ve laleler baharın gelişini erkenden müjdelemişlerdi ama hava da böyle birden ısınınca baharın bütün ihtişamıyla beklenenden erken geleceğine iyice ikna oldum da bu bahar diğer baharlar gibi olmayacak sanırım.
pazartesi günü hatay fayı da kırılınca ve o bölge yine şiddetli bir depremle sarsılınca burası da o kadar şiddetli olmasa da hissedilir şekilde sallandı. aslında sallanmış demem gerek çünkü ben hissetmedim. ıspanak pişirmekle meşguldüm. ben de mesele yemekse gerisi teferruat. üst katta ki african vatandaşların bağırıp çağırarak aşağıya paldır küldür indiklerini duydum ama "amaaaan yine gürültü yapıyor, şimdi ne oldu acaba" diye düşünüp hipnotize olmuş gibi ıspanaklarıma döndüm. iki dakika sonra üniversitedekilerden oluşan whatsapp grubumuza deli gibi mesajlar yağınca öğrendim deprem olduğunu (ıspanağı ocağın üstüne koymuştum). bütün sokak dışarıdaydı ve cadde arabasına atlayan -bence- ne yöne gittiğini bilmeden deli gibi araba kullanan panik halindeki insanlarla doluydu. dışarı çıksam mı çıkmasam mı; hadi çıktım diyelim bir kedi, bir köpek arabanın içinde ne kadar kalacaktık ki. dışarısı da soğuktu zaten. işin açıkcası ne yapacağımı bilemedim. böyle bir içim burkuldu; yaban ellerde tek başına, ne paniklesem sakinleştirecek ne de şöyle böyle yapalım diye fikir alışverişi yapacağın biri var. kendi göbeğini kendin keseceksin işte. ortalığın sakinleşmesini bekledim, indim arabayı evden uzak bir yere çektim. köpeği yürüyüşe çıkardım (bu biraz mahalle yanarken saç taramaya benzedi ama ne yapayım hayat devam ediyor bir şekilde). eve dönünce kendi minik deprem çantamı hazırladım. hayatımda ilk defa. o kadar yıl istanbul'da yaşadım bir deprem çantam olmadı ama kaderde bu adacığa gelince bir deprem çantası sahibi olmak varmış. deprem çantamın içine bir litre su, iki takım iç çamaşırı, bere, atkı, pantolon, çorap, kitap (ne yani enkaz altında kitap da mı okumayacağız), şekerli bir şeyler koydum da fener, düdük, power bank (yok, almak lazım en kısa zamanda), ilaç koymak aklıma gelmedi.
bahar geldi geliyor ama dedim ya bu bahar biraz buruk. canım uzun bir aradan sonra geniş bir masanın etrafına doluşup çeşit çeşit yemekler yerken, konuşan gülüşen insanlarla bir arada olup, terliğimi ayak parmaklarımın ucunda sallarken aşktan, kuşlardan, denizden, buluttan, baharın ne de güzel geldiğinden, ne zaman denize gidileceğinden kısacası maruz kaldığımız şiddetten uzak, hayatta kalmış ve başına bir şey gelmemiş olmaktan yorgun ve mahçup gönüllerimizin ferah ve dingin olduğu zamanlarda olmak istiyor. oysa artık o hayallerdeki geniş masalar yok, birbirinin aynı saçma sapan franchise kahveci köşelerinde bir araya geliyoruz ve tek gündemimiz deprem, deprem çantası eksikleri için birbirine sipariş vermeler ya da deprem anında ne yapılması gerektiği ile ilgili taktikler.
mümkün mü eskisi gibi olabilmek ya da eskisinden daha iyi bir hayatı kurabilmek?