şarkıda da dediği gibi "en sevdiğim mevsimdir sarı sonbahar"; havanın tüm gün limonata gibi olmasından, dinginliğinden dolayı ve tabii doğum günümün de bir sonbahar günü olması sebebiyle en sevdiğim mevsim sonbahar. ha bir de yağmur bile ayrı bir güzel yağıyor sanki sonbaharda. ne bileyim üşütmeyen, sarıp sarmalayan, usul usul dingin ve bilge yağmurları var sanki sonbaharların. ama yaz aylarının coşkusu bir başka. yaz gelince yerimde duramıyorum, enginlere sığamıyor, taşıyorum. bu aralar hele hele bu hafta resmen gece geç saatlere kadar sokaklarda, orada burada dolaşmaktan iyice sürtük oldum (ismi lazım değilin kullandığı manada kullanmıyorum, aslında ağzı doldura doldura söylenmesi keyifli, ancak mealen oldukça kalp kırıcı "sürtük" kelimesini).
pazartesi ne yaptım hatırlamıyorum (alzheimer loading mi yoksa?). ha tamam hatırladım; şimdi olduğu gibi yine uykum kaçmıştı. saat şimdi 04:06 ama 03:30'dan beri uyanığım. hiç uyuyamıyorum bu aralar. aslan yeni ayı mı çarptı nedir? neyse pazartesi bir türlü uyuyamadım çünkü ertesi gün üniversiteden sınıf arkadaşım, eşi ve bir seminerde tanıştığı meksika'lı arkadaşına hazırladığım mini turistik gezi için bostancı adalar iskelesinde buluşacaktık. aynı gün bir de pink martini konserine biletim olduğunu hatırlayınca, aldı beni bir telaş. nasıl olacak nasıl yetişeceğim?, eve uğrayıp üstümü değiştirirsem konsere yetişemem, birlikte gideceğim D. ile nerede buluşacağız vs vs diye düşünürken, uyku muyku kalmadı. kukumav kuşu gibi düşünürken sabahı sabah ettim ve sonunda gün ışıkları salı sabahını aydınlatırken dedim ki "koy totosuna rahvan gitsin, bırak plan yapmayı, duruma göre planı şekillendirirsin, yetiştiğin yere kadar.".
neyse buluştuk adalar iskelesinin önünde, olaylı bir istanbul kart dolumu yaptık (halk ekmek büfesinden dolum yapılıyor, kasada oturan kasıntı çocuk, doğru dürüst dinlemeden etmeden fazladan 100tl'lik dolum yaptı. benim arkadaşın eşi sinirlendi, çocuğa laf etti, çocuk ona laf etti. atıştılar vs vs arkamızda sıra oldu, millet söylendi, benim sırtımdan bir kova ter boşandı). tam turnikeden geçeceğiz arkadaşım S'nin kocası, "nerede kartımız?" dedi. beş dakika kart sendeydi bendeydi yok yok kargacım sen almıştın, senin elindeydi araması taraması ve "uğruna o kadar kavga edilen kart kayıp" paniği yaşandı sonra kart arkadaşımın cüzdanında çıktı. velhasıl bir şekilde burgaz ada'ya gidildi, kalpazan'da yemek yendi, manzara seyredildi, dönüşte onları denize soktum; ben kenardan "çok açılmayın annem, dalga da var. allah korusun" diyen eteklerini dalgadan ıslanmasınlar diye kalçalarına kadar toparlayan "evham teyze"ler gibi, ellerimi gözlerime siper edip, burgaz sularında yüzmelerini seyrettim. sonunda gün D.'nin ofisine gidip, üstümü değiştirip, sallana sallana konsere gitmemizle, yıllardır severek dinlediğimiz grubu bir tık uzaktan da olsa görerek, kanlı canlı dinlememizle son buldu. sabah 10'da çıktığım evime, gece bir gibi girebildim. o kadar özlemiştim ki evimi, böyle duvarlarına sarılıp yerini öpesim geldi. kendi kendime "oy canım evim" diye diye yatana kadar dolandım durdum.
salı böyle "aşırı yoğun akıcı" kıvamda geçince haliyle çarşamba tüm gün evdeydim. perşembe yaz okulu bittiği için sınavlarımız vardı, sınav yap kağıt oku kafam bir dünya oldu, eve gidesim gelmedi tabii yine. İ. ile buluştuk, "çay içer, dağılırız" dediğimiz plan, "az biraz mezeli iki tek atmaya" evrildi. mahallemizin balıkçısında müşkülümüzü halledince eve yollanabildim. yine evden çıktığım saat ile döndüğüm saat arasında oldukça fark vardı. canım evime doğru artık her bir karosuna aşina olduğum yoldan yürürken bir yandan da balkonlardan açık pencerelerden gelen sesleri dinledim. sokaklarda kış gecelerinin insanı ağlamalara gark eden o içine kapalı, sessizliğinden fersah fersah uzak, bir şekilde tasasız yaz akşamı neşesi hüküm sürerken, ayakkabılarımın tıkırtısına kimi evden gelen tv'nin sesi, kiminden -minik bir kutlama olduğundan olsa gerek- alkış sesleri, gülüşmeler, kiminden yükselen hararetli dedikodu sesleri eşlik etti. "her seferinde evime dönmek için deli gibi can atsam da yaz günleri sokaklarda sürtmenin keyfi" gibisi yok diye düşünerek evin kapısını açtım, o tanıdık kokuyu içime çektim, çociklerimin yüzlerini gördüm, bir sürtük olarak rahata erdim.