31 Ağustos 2015 Pazartesi

sahipsiz





owner ile ilgili görsel sonucu


Sabah annem telefon etti, yazlığın ön balkon kapısı kapanmıyor diye. Ev yavaş yavaş bize ültimatom vermekte; "ya beni tadilat ettirin ya da ben kendimi koyvereceğim, dökülüp gideceğim!". Şimdilik biz ültimatomu duymazlığa geliyoruz ama böyle ufak tefek arızalar canımızı sıkıyor. Zaten kışın giren hırsızlar otuz senedir sorunsuz yaşadığımız yazlık olayı ile aramıza biraz mesafe koymuştu bir de bu giderek artan tadilat olayları ben de "acaba şu insanoğlu hayatta hiçbir şeye sahip olmasa daha mı rahat eder?" fikrini doğurdu.
Düşünsenize hiçbir şeyiniz yok. Eviniz yok; ev işi, tadilat, kiracı, gelir gider, aidat, yakacak vs derdin yok. Nerde akşam orda sabah. Hele cebiniz doluysa bir gün bu otel yarın öbür otel.
Veya eşiniz ya da sevgiliniz yok. Ne dırdır ne vırvır. Kafa rahat, oh mis. "Nerde kaldın?", "neden aramadın?", "niye o saatte aradın da bu saatte aramadın?", "hani benim doğum günü hediyem?" gibi sürü sepet birçok derdiniz olmaz.
Hele çocuğunuz yoksa bir kere tüm masraf kalemlerine gidecek paralar cepte. Bebekliğinden itibaren sütüydü, beziydi, kıyafetiydi, oyuncağıydı bir tomar gider kalemi çocuk büyüdükçe daha da çeşitlenmekte ve insanın önünde Alp dağları gibi sıradağlar şeklinde dikilmekte. Eh artık sizin içinizde yatan Ferhat'a bakar o dağları delip geçmek.
Yani insanoğlu olarak şöyle akıllı mantıklı yaratıklar olsak milyonlarca yıl önce "ağrısız aşım kaygısız başım" düsturunu bir kenara bırakmaz, ne tekerleği bulurduk ne ateşi ne de yazıyı ama işte şeytan dürtmüş bir kere gerisi gelmiş.
Hadi milyonlarca yıl önce yapmadık şimdi yapalım, minimum şeye sahip olalım, mümkün mü? Bilmiyorum. Aslında sanırım neye ne kadar sahip olacağımızla ilgili bir şey bu durum ya da sahiplikten ne anladığımızla. Sahipsiz olmak / sahiplenmemek akıl karı bir iş mi yoksa insanı yalnızlaştıran bir şey mi bir durup düşünmeli (mi düşünmemeli mi yoksa hiç aklımıza getirmemeli mi?)

Hiç yorum yok: