Bu günlerde....
* 'üstün sabır taşı' ödülü falan varsa eğer adaylığımı koyuyorum; çatlamazsam kesin ben alırım ödülü. Zira her akşam annemin kardeşimin iş meselesi ile ilgili bitmek bilmeyen yakınmalarını dinlemek için sabır taşı olmak gerekiyor. Evet büyük çocuk olmak demek her zaman aile ile ilgili meselelerde ateş hattında kalan ilk salak olmak demek. Hele ki benim gibi sorumluluk duygunuz, duygusallığınız, sahiplenme içgüdünüz yüksek bir ilk çocuk iseniz çocukluğunuzdan beri ebeveynlerinizin denek tahtası olur, sizden sonra gelen kardeşlerin olan bitenden daha az etkilenerek büyümesini sağlarsınız çünkü ebeveynler bütün psikolojik savaşlarını sizde test edip onaylar, aynı hataları ikincide yapmaz, bunu sonucu ikinciler daha bir rahat, daha bir umursamaz, daha bir bencil bireyler olarak hayatta günlerini gün ederler. İkinci evladın bir sorunu varsa babaya çaktırmadan anne ile büyük çocuk durumu idare eder, babanın ya da annenin sinirden ağızlarından çıkan ejderhanın alevi misali öfke sözcüklerinden ilk olarak büyük çocuk payını alır. Son evladın derdi ilk evladın derdidir. Anne ilk evlada vıdı vıdılanır, hele hele büyük evlat kız ikinci erkekse, sorunlardan büyüğe bahsedilir, ahlar vahlar büyüğe dökülür, büyük onu bunu şunu yapamaz, son evlat erkek evlat hiiiiç birşeyden haberi olmadan, herşey güllük gülistanlıkmış gibi orda burda şurda gezer, gününü gün eder, kafası atarsa çalışmaz, parası biterse cebi doldurulur. Zaten onun yerine, herşeye göğüs geren, büyük vardır. Bazen annemin kardeşimi bana doğurduğunu düşünüyorum. Ama artık istifa etmek istiyorum.
* insanları iyi tanıyabildiğimi sanırken aslında kimseyi hiç tanımamış olduğumu farketmenin dayanılmaz şaşkınlığını yaşıyorum. Yedi senedir en iyi tanıdığımı sandığım kişi için aslında pek bir önemim olmadığını, yerime yeninin hemen hızla konulabildiğini aslında kimsenin 'vazgeçilmezmiş, çok yakın arkadaşmış, dostmuş' olmadığını, 'iyi varsın'ların nasıl da boş, söylenmiş olmak için söylenen kelimeler olduğunu anlıyorum. Zira bir telefon bilemedin on adım mesafede olan biri aranır, sorulur, iki dakika uğranır ve halinin hatrının nasıl olduğu sorulur. Her şeyden en son haberdar edilmez, önemli gün ve haftalar lalettayn biri iki sıradan lafla geçiştirilmez, uyutulmaya çalışılmaz. Birisine değer veriyorsan hissettirirsin, arar sorarsın hiç olmadı bir mesaj atarsın. Ama arkadaşlık listesinde üstünün çizildiğini anca sen arayıp görüşelim dediğinde bin bir türlü bahane üretilirken başkası ile nerelerden nerelere gidildiğini öğrendiğinde anlarsın. Bu durumda yapacak bir şey kalmaz alır şapkanı gidersin.
* içim şişik vaziyette dolanıyorum. havadan mı marsın merkürün yandan çapraz gerileme hareketlerinden mi yoksa artık siz nazar diyin ben lodos diyeyim bir garip hallerdeyim işte. zaten evden işe gitmek için çıkmak zorunda olmasam iyice eve kapattım kendimi daha da eve kapatasım, dünyayla iyice alakamı kesesim var. şeytana uysam her şeyi dağıtıp, anca bir iki şeyi alıp gidesim var. yine içime gitme halleri geldi. bakalım ne zaman delirip gidebileceğim.
1 yorum:
Yok yok bunları kesın ben yazdım da, sen yayınlıyorsun blogunda.
Bu kadar benzemez durumlar...
Boşvermek gerekır bazen.
Yorum Gönder