27 Nisan 2023 Perşembe

buruk

 


macide doğannarlı'nın dört kızı vardı; dördü de birbirine benzemezdi. ne birbirleri ile yapabilirler ne de birbirlerinden ayrı durabilirlerdi. varlığı da gördüler, nispeten yokluğu da gördüler. evlendiler çoluk çocuğa karıştılar, kimi erken kimi geç kocalarını sırasıyla toprağa verdiler. saraylı falan değillerdi ama bütün gelinlerin damatların torun torbanın uyması gereken yazılı olmayan saraylı kanunları vardı. bu yazılı olmayan kanunlara göre yaşadılar da yaşattılar da. geçen sonbahar bu dört kızkardeşten üç numaralı olan Y., iki sene önce ani kilo kaybı ile başlayan zincirleme bir takım hastalıklar, düşmeler, omurga kırıkları vs. sonucu, biraz bilerek biraz da artık hayatı boyunca biriktirdiği üzüntü, kıskançlık ve uktelerin yorgunluğunu bedenen kaldıramayacağına hadi daha net yazalım kaldırmak istemeyeceğine bilerek ve isteyerek kanaat getirdiği için ölmeye yattığı o oturma odasındaki yatağından hastaneye oradan da başçeşmeye (balıkesir merkez mezarlıklar müdürlüğünün adı) yollandı. aile tarihinde, aile fertlerinin genetiğine damga gibi iz bırakmış, hemen hemen hepsinin hem karakterlerine hem de hareketlerine "cenaze evi" konseptinin yerleşmesini sağlayan peşi sıra bir çok ölüm olmasına rağmen hiçbiri 3. numaralı kardeş Y.'nin gidişi gibi bir çözülmeyi beraberinde getirmemişti. Y. 'nin arkasından, zaten bir süredir kafası geçmişe gitmiş ve orada yaşamanın şimdiki zamanda yaşamaktan daha güzel olduğuna kanaat getirmiş, eve gelenleri giderek daha tanımaz olmuş, gelenler öz kızı veya oğlu olsa bile onları yabancılayan ve eski güzel günlerde annesi ile babasının yanında yaşamakta olduğunu sanan iki numaralı kardeş A. da son düşme olayından sonra hasteneye kaldırılmış ve ameliyat alınmış ve vücudundaki en sağlam yeri kalbi olduğu için 90 yaşında girdiği son ameliyattan da sağ çıkmayı başarmış ve evine dönebilmişti ama artık o eve dönen boş çuval misali bedeniydi. şimdi yatağında öylece yatmakta; ne kimseyi tanımakta ne de nerede olduğunu bilmekte. en büyük abla olmasına rağmen içlerinde yaşını hiç göstermeyen ve son ana kadar dinçliğini koruyup, doksan küsür yaşına rağmen hala evinin işlerini -cam silmek dahil- tek başına yapan M. ise cin fikirliğinin kurbanı olup ıslanan geceliğinin eteğini ne akla hizmetse su torbasının üstüne oturup kurutmak isterken sandalyeden kayıp düşünce, femur kemiğini kırmakla kalmayıp kafasını da dikiş makinasına çarpmak suretiyle yarmasının ardından hem kafaca hem de vücut olarak çöküşe geçti. son üç aydır, neyi neden yaptığını ve ne istediğini bilmeden, büyük bir huysuzluk, mutsuzluk, naz ve niyazla huzursuz bir şekilde gittikçe yatağa bağımlı bir halde yaşamaya çalışmakta....

macide'nin kızlarının çocukları, onların çocukları ve torunları olarak bayramları hep çok kalabalık kutlamaya alışkınız. ancak sanırım bir şekilde hepimiz için bayramlar artık şehir dışındakilerle yalandan da olsa hasret giderildiği, bir şekilde bazılarının diğerleri ile "sidik yarıştırırken" diğerlerinin maç izler gibi bu yarışı izlediği, kan bağının mecbur bıraktığı yakınlığa sayılı saatlerle katlanılacağı için bir nebze çekilebilir zaruri bir görüşme biçiminden çıkmaya başladı. artık gidilip eli öpülecek ne M var, ne A. ne de Y. bayramların ilk iki gününe yayılan o kalabalık birer ikişer saatlik ev gezmeleri, el öpmeler, farklı çeşit tatlının "aaaaa bak bizim baklavanın tadı bir başka ama"lar eşliğinde pazarlanması mazide kaldı. bayramlar biz kalanlar için artık sadece ailedeki yaprak dökümlerinin netleştiği bir zaman dilimi. biraz buruk biraz hafiflemiş ama çokça birbirimizden bizi koparan acımasız zamanın kanıtı.


3 Nisan 2023 Pazartesi

uyku

 bu satırları yazarken saat 02:58...normalde çoktan totomda pireler uçuşması gerekirken sabahı edeceğim gibi duruyor. uyumak istiyorum ama zırnık uykum yok. dün gece beni yemeğe çağıran arkadaşım falafellerin içine uyku kaçıran mı koydu acaba? 

2 Nisan 2023 Pazar

şerbet

 


sadece bir bakıp kapatacaktım ama olmadı...neredeyse iki haftadır sabah, öğle ve akşam yemeklerindeki rutin ekonomi ve siyaset yorumcularını izlediğim (valla yıllar önce siyasetle ve ekonomi ile ilgileneceksin hatta işi parti üyesi olmaya kadar vardırıp, aktif siyasete nasıl başlarım? diye düşüneceğimi biri bana söyleseydi, üç numaralı clark bakışımı atıp, hadi len derdim muhtemelen ama hayat böyle bir şey işte; yapmam dediklerini bir bir yaptırıyor insana) videolara şu şerbetli dizi de eklendi. ne yazık ki izlemekten kendimi alıkoyamıyorum. biraz önce izlediğim son bölümde nursema ile umut birbirlerine kavuşunca ve hasretle sarılınca oturdum bir güzel ağladım. geçen haftaki bölümde nursema ortalığı bir güzel dağıtınca sanki ben dağıtmışım gibi içimin yağları bir güzel erimişti de bütün hafta kendi kendime gevrek gevrek gülmüştüm. 

yine son zamanlarda milletin pek bir ayılıp bayıldığı ama benim dünya ahret biladerim olabilecek tatlıtuğ kardeşimizin (sarışın hele de mavi gözlüyse maalesef bende gideri yok; ancak kanka oluruz) son dizisinin (yok o dizi sarmadı nedense beni; ilk bölümü bile bitiremedim) bir yerinde aile şöyle tanımlandı; "iyi niyetle en büyük kötülüklerin yapıldığı yer." sonuna kadar katıldığım bir tanımlama. 

annemle ne zaman didişsek ki 35 yaşımdan sonra neredeyse bir arada olduğumuz zamanların yüzde 80'nini bulan bir süreden bahsediyorum; bana her zaman söylediği şey; "senin iyiliğin için". şerbetli dizide de nursema'nın iyiliğini isteyen annesi ve babası anlamadan dinlemeden, kendi tutucu normlarının gerektirdiği şekilde apar topar onu bir ruh hastası ile evlendirdiler. kaç yaşında olursak olalım bütün bu bizim iyiliğimizi isteyen ebeyvnlerin anlamadığı tek bir şey var; biz bizim iyiliğimizi istemenizi istemiyoruz ki; biz sadece ve sadece bizi dinlemenizi ve düştüğümüzde sizin elinizi tutarak kalkabileceğimizi, sizin nerede ve ne şekilde olursak olalım bizim için bir yerlerden koşup gelebileceğinizi bilmeyi istiyoruz çünkü bence sakince seni dinleyip, yargılamadan, hödö hödö demeden, "zaten sen hep böylesin", "daha önce yaptın da ne oldu" diye eski defterlerin açılmadığı, nefesinizi boşa harcadığınızı ve sesinizin karşı tarafa ulaşmadan görünmez bir duvara çarpıp, karşınızdakinin ne anlattığınızı bırakın anlamayı duymayı bile reddetmediği bir yer aile ve aile olabilmek. 

şimdi salonda karanlıkta bana ait olmayan gep geniş koltukta sol omzumda melek misali yayılmış yatan kedim olduğu halde son bölümünü izlediğim şerbetli dizinin bana hissettirdiklerini bir nevi kayıt altına alırken bir yandan da belki de beceremediğim ve sürekli aradığım şeyin hem ben büyürken var ama yok olan babamın kırk yaşımdan sonra farkına vardığım eksikliğinden hem de bir türlü ve hala aile olmayı ne kadar da beceremeyişimizden kaynaklandığı gerçeğinin sertliğinden üşüyorumdur. 

üşüyorum ve babamı çok özledim.