7 Haziran 2020 Pazar

babasının kızı



Küçükken mahallede oynarken annemin çok kızdığı bir şey yapardım; bisiklete binen arkadaşlarımın peşinde koşardım. Nedenini niçinini bilmiyorum, belki öyle gerekiyordu belki bir gruba ait olduğumu öyle hissediyordum bilmem ki yapıyordum işte. Geçen eski defterleri açtım. Açtım dediysem de alakasız bir şey ararken şimdiye kadar tuttuğum ve tutmakta olduğum bütün günlüklere şöyle bir baktım. Hiçbir şey değişmemiş. Küçükken bisiklete binen arkadaşlarımın peşinden koşmuşum, büyüyünce de insanlar beni sevsin diye peşlerinden koşmuşum. Yüzüme iki gülene her şeyimi vermiş, benimle sırrını paylaşanı delicesine korumuş hele hele "seni çok seviyorum" diyene ömrümü vermeye hazırmışım. Kanmışım kandırılmışım. Müstehak ama bana çünkü en büyük hayalim "yaşamın hakkını veren, huzurlu, sağlıklı, aşklı, meşkli, kalabalık sofralarla dolu, bol gezmeli, yeteri kadar paralı, çok okumalı, paylaşarak, keyifli bir hayat" geçirmek olunca bir de herkesi kendin gibi bilince kanmak da kandırılmak da kolay sanki.
Ama bence her şey bir yana böyle bisiklet peşinden koşar gibi sevginin peşinde koşmamın en önemli nedeni de "babasının kızı" olamamak. Ben babamın kızı olamadım. Babam hayattayken hiç öyle oturup onu bunu konuşamadık, karşılıklı keyifle iki kadeh tokuşturamadık, ne o beni ne ben onu anlamak için çaba sarfetmedik, birbirimizi görmedik, ilişki kurmaya gayret etmedik. Birlikte yaşadığımız 33 sene boyunca babamla ilgili beni mutlu eden sadece iki anım olması ne acı. İlkinde daha ilkokuldayım. Sabah hiç adetimiz olmamasına rağmen ya fırına ekmek almaya gittik ya da lahmacun yaptırmaya gittik. İkimiz birlikteyiz orası net. Eve dönerken yolun üstündeki kırtasiyenin vitrininin önünde durduk ve ben renkli boya kalemleri gördüm. "Aaaa ne güzelmiş bunlar" dediğimi hatırlıyorum. Herhalde yılbaşı zamanına yakın bir zamandı çünkü o kalemler daha sonra bana yılbaşı hediyesi olarak alınmıştı. O paketi açtığım andaki mutluluk ile yıllar sonra birlikte denize gidip, deniz kenarında havadan sudan, hayattan biraz konuşup sonra denize girdiğimiz, birlikte biraz yüzdüğümüz (yüzerken "artık açılamıyorum" diyor babam. "neden" diyorum "bilmem bir korku geldi" diyor) anda benimle bunları paylaştığı zaman hissettiğim mutluluğu hiç unutmuyorum.
Nilay Örnek'in "Bütün iyiler biraz küskündür" kitabını okuyorum. "Ya 'Babalarının Kızları Olanlar!'" yazısında "ölümlerine yakın sevilir babalar" diye yazmış. Ben babamı öldükten sonra sevdim. Keşke hayattayken şimdiki farkındalığım olsaydı da onu daha iyi tanısaydım. Onun keşkelerini, hayallerini, pişmanlıklarını öğrenebilseydim, onun ızdırabına ortak olup "babasının kızı" olsaydım belki o zaman sevgiye doyar, bu sevgiye doyamamayı açgözlü bir şekilde abuk subuk başka yerlerde, işe yaramaz insanlarda aramazdım.
Bu da benim sana çok erken babalar günü hediyem olsun baba. Şimdi nerelerde hangi formdaysan ve beni görüyorsan bil ki "seni çok özledim".

Hiç yorum yok: