17 Mayıs 2017 Çarşamba

bulutcuk



Bir yere daha yeni taşındıysanız, ne yaparsanız yapın, ağzınızla kuş da tutsanız siz hep "sonradan gelensiniz". Sanki özel bir grubun facebook arkadaş listesine kendinizi bir şekilde üye olarak kaydettirmek gibi. Seni eklerler listeye ama bir şekilde kuyruksundur işte. O listenin eskilerinin hepsinin bildiği bir hikaye vardır, hepsi anlatır gülerler sen bakarsın şaşkın şaşkın. Burada hissettiğim en yoğun duygu bu. "Kıçın kıçın kendini araya sokuşturma" hissiyatı. Herkesin bir hikayesi var ve sanki ben o hikayenin sonuna yetişmişim. Ben de başka hikayeler yazacağım orası kesin ama benim hikayelerim hiçbir zaman onlarınkiler gibi olmayacak. Kendi hikayelerimin efendisi, başka hikayelerin de yancısı olacağım.
Ama bu hissiyat adadaki en güzel şeyin bulutlar olduğu gerçeğinin ötesine geçmiyor. Evin çatısına çıktığımda elimi uzatıp, kendimi yukarı doğru yavaşça çekersem tutabileceğim, üzerine oturup etrafı seyredebilecekmişim kadar yakın, gün içerisinde şekilden şekle renkten renge giren kocaman kocaman pofuduk pofuduk bulutlar var burada. Kendi hikayemi yazmama şahit bulutlar.

16 Mayıs 2017 Salı

sayısını unuttum kaçıncı dönüş ki bu






Sayısını unuttum kaçıncı dönüş ki bu blog sayfama. Böyle içimde yazacaklar, anlatacaklar birikince ve ben "yazmazsam delirecektim" noktasına gelince dönüyorum bu kürkçü dükkanına. Evine dönen gezgin gibi ya da suç mahalline uğrayan katil gibi.
Bugün oturdum hesapladım sekiz buçuk ay olmuş ben bu adaya taşınalı ve en son yazdığım post buradaki dördüncü günümde yayınlanmış. O zamandan bu zamana itiraf edeyim çok zorlu bir sekiz buçuk ay geçti. İlerde bir gün büyüdüğümde olur da sorarlarsa "delirmenin eşiğine geldiniz mi?" diye geldim diyeceğim. O eşiğe kadar gelip de bir adım daha atıp o eşiği geçmemek için kendimi ne kadar zorladığımı, konuşacak kimsem olmadığı için "yeteri kadar uzun süre bakarsam eğer belki konuşurlar benimle" diye evdeki kedilerin ve köpeğin yüzüne saatlerce nasıl baktığımı, sessizliğin bile bir sesinin olduğunu nasıl keşfettiğimi de anlatacağım. Sonuç? Sonuçta mevsimlerin nasıl değiştiğini, doğanın nasıl uyandığını izlediğim, gökteki dolunayın ve yıldızların evi gündüz gibi aydınlatacak kadar parlak olabileceğine tanıklık ettiğim, tamamen kendi bileğimin hakkıyla bir sürü şeyi tek başıma becerebildiğim, en önemlisi delirmemeyi başarabildiğim ve kendimle son derece gurur duyduğum zamanlara ulaştım.
Çok büyüdüm, çok akıllandım...Her şeyi oluruna bırakmayı, yavaşlamayı, "seni seviyorum"ların ne kadar boş olabileceğini ve öylesine söylenebileceğini, ha "seni seviyorum" ha "ortaya bir karışık kebap" demenin aynı şey olabileceğini, sen ne kadar istesen de zamanı gelmeyince bazı şeylerin asla ve asla olmayacağını, etrafıma daha iyi ve farkında bakabilmeyi, kimseye güvenmemeyi, en iyi dostumun kendim olduğunu, düştüğünde illa ayağa kalkılacağını, sabretmeyi, zamanın en iyi ilaç olduğunu, hiç ummadığın anda ummadığın şekilde hayatına birilerinin girebileceğini, çıkabileceğini, her şeyin hayatta çok çabuk değişebileceğini öğrendim. Ama en önemlisi de kendim olabilmenin hayatta en keyifli ve doğru şey olduğunu gördüm.
Velhasıl tekne yol alırken çok fırtınaya yakalandı ama batmadı. Artık yola daha bilinçli mürettebatla devam ediyoruz.