21 Haziran 2012 Perşembe

yolculuk

Vakit gelince yollar ufukta gözükünce ya da şöle diyeyim hafiften popo pirelenmeye başlayıp, ayağın altı karıncalanmaya başlayınca pılı pırtıyı toplamak, bavulları yerleştirmek hiç zoruma gitmez. Normalde olur olmadık şeylere üşenebilen, tipik Türk mantığı ile "yaw idare ediver gitsin işte" veya -bu huyumu hiç sevmeme rağmen- bazen "yaw yaptık işte oldu" diye bazı şeyleri geçiştiriveren bir Havva kızı olmama rağmen konu bavul hazırlamak ve yollara düşmekse pek üşendiğim söylenemez. Yeter ki gerçekten yollara düşmek isteyeyim.
Eh, yaz da öyle hemencecik geçiverecek gibi duruyor. Haziran bitti nerdeyse. Daha gagamın ucu suya değmedi. İncecik bacaklarım hala süt beyaz; neyse ki yanık olmak moda değil de durumu idare ediyoruz. Uzun zamandır spora gitmediğim için şambrel belim ve kalçalarım, bu yaz beni kocaman dalgalarda fındık kabuğu misali bir taka gibi bata çıka suyun üstünde kalmamı sağlayacak kadar genişledi. Bu yüzden maşallah, denizden hiç korkum yok. Hani sıksan Pasifik okyanusuna bile açılırım, o kadar kocaman bir şambrel yaptım o uzuuunn ve soğuk kış günlerinde. Baktım bir süredir ofistekileri "zehirlesemde mi öldürsem yoksa işkence yapsam da mı işlerini bitirsem?" diye düşünüp duruyorum, "vakit bu vakittir, sen bir git suya gir, aklın başına gelsin, kendine çeki düzen ver! Hazır fiziki şartları da yerine getirmişsin" dedim, indirdim bavulu aşağıya.
Yarın abbas yolcu! anne pansiyonda on gün nekahat dönemi geçiricem. Amaç şambreli daha da büyütmeden yan gel Osman kıvamında takılmak, kanatlarımın beyaz kısımlarını azcuk kahverengiye döndürmek, aile dedikodusu almak, boş gözlerle balkonda pineklemek, deniz suyu da dahil bol sıvı almak, abartmadan anne yemeklerine gömülmek, bitmeyen kitapları bitirmek ve yeni dizilere takılmak ve tabii yapabilirsem anne dırdırından kısa salvolarla kurtulmak, tüm saldırıları bir düzine "hı hı hı hı hı" ile geçiştirmek, sinir yapmamak. Bakalım yapılacaklar listemizin kaçta kaçını gerçekleştirebileceğiz.
Bu satırları yazarken ofisteki son pinek günümü geçiriyorum. Çıkışta bilumum ufak tefek işi halledip evceğizime koşup, bavulumu doldurup, kedilerimi az biraz mıncıklayıp on günlüğüne kaçıyorum buralardan. Biraz tuzlu su beyin damarlarına iyi gelirmiş. Belki yeterli suyu alırsam daha "akıllı olurum!".

Hiç yorum yok: