30 Aralık 2015 Çarşamba

madem öyle



Artık eski bir ODTÜ mezunu (iki sene sonra yirminci yıl madalyamızı almaya gideceğiz; aman Tanrım!!!!) olarak, son dönemde mezunu olmaktan her zaman gurur duyduğum üniversitemin malum kişi / kişilerce, belli niyetlerle bazı çarpıtılmış olaylarla karıştırılmak istenmesini, adı sanı bilinmeyen kıytırık üniversitelerce kınanmasını!!!! hazmedemiyorum. Şu ülkenin gurur duyacağı öğrenciler yetiştiren sayılı birkaç üniversitesinden birini karıştırarak ya da bu üniversiteyi bazı kesimlerin hedefine koyarak istediklerin elde etmek (üniversite arazisini ele geçirip, başka başka üniversiteler açmak gibi bir şey yumurtlamış birileri geeçn gün) acizlikten başka bir şey değildir.

Madem öyle bundan sonra ODTÜ'de böyle:

Türkiye’nin İslamiyet karşıtlığında önde gelen üniversitesi ODTÜ’de, Bahar Yarıyılı ders programları açıklandı. Rektörlükten yapılan bilgilendirmeye göre ODTÜ'lüler bu sömestrede kah domuz yiyerek kah okulca seks yaparak coşacak. Çarşambaları ise Evrim Teorisi özel günü...
Din karşıtlığına doyacaklar…
Ortadoğu Teknik Üniversitesi, son dönemde gittikçe artan din karşıtlığını bahar dönemi ders programına da yansıtarak perçinledi. Üniversitenin Ders Programları ve Kampus İşleri Daire Başkanı Umut Gököz, bugün yaptığı açıklamada sevinçliydi. “Akademisyeninden öğrencisine bu dönem iddia ediyorum Müslüman karşıtlığına doyacağız. ODTÜ’ye yakışır çok güzel şeyler hazırladık” diyen Gököz, programın şimdiden herkese hayırlı olmasını diledi. Programı oluştururken yemekhanedeki aşçıdan da, fizik profesöründen de görüş almaya özen gösterdiklerini kaydeden Daire Başkanı, bu sayede okulun her biriminde İslam inancında olanları hoş sürprizlerin bekleyeceğini dile getirdi.
Bahar Şenliği ile zirve yapacak
İkinci yarıyılda programın son derece disiplinli bir biçimde uygulanacağının ve bu konuda taviz verilmeyeceğinin altını çizen Umut Gököz, tüm bu çalışmaların meyvesinin ise Mayıs ayındaki Bahar Şenlikleri’nde alınacağını vurguladı. Deneyimli eğitimci, “Yani benim tahminim o esnaya kadar bu okulda 1 tane ile Müslüman kalmamış olur. Nihayet bi rahata ereriz. Ahaha onlar bi gitsin de stadyumda çıplak koşar üstümüze başımıza şarap dökeriz. Eğitim yuvası değil günah yuvası olacak burası günah!” sözleriyle kendisinin bile sabırsızlandığını ortaya koydu.
 İşte program
Konuşmasının sonunda titizlikle hazırlanan ders ve uygulama programını kamuoyu ile paylaşan Umut Gököz, ateist, komünist, anarşist ve terörist öğrencilerden 4.00 ortalama beklediğini de ekledi. İşte, ODTÜ’nün 2015-2016 2.Eğitim Öğretim Dönemi Programı;
Pazartesi: Her Pazartesi geleneksel olarak yemekhanede çıkan kurufasulyenin yerini artık domuz eti alıyor. Etten yemek tüm öğrenciler için zorunlu. Tamamını çiğneyip yutmayanların kümülatif GPA’lerinden 4 puan düşülecek. En yüksek kümülatifin 4 olabildiği okulda bu direkt uzatma anlamına geliyor.
Salı: Okulda ilk kez bu sene açılan GrupSeks101 dersi yine tüm öğrencileri için zorunlu. Sabah 08:40’da fizik çimlerinde toplanılacak ve coşkuyla sevişilecek. 08:40’a uyanamayanlar için 12:40’da recitation var fakat profesörler girmiyor, asistanla sevişirim diyenler için ideal.
Çarşamba: Bundan böyle her Çarşamba, Evrim Teorisi Günü olarak ilan edildi. Yaradılışa inanmakta ısrar edenler Çarşamba günü MM Binasının tepesine ayaklarından asılacak. Namaz vakitlerinde mescitlere maymun salınacak.
Perşembe: Rektörlüğe ait sulama araçlarıyla okul girişinden itibaren herkesin üzerine alkol püskürtülecek. Lavabo ve duşlardan saf alkol akıtılacak. Özel güvenliklerin yapacakları trafik uygulamasında 120 promil altında çıkacak öğrenciler disipline sevk edilecek.
Cuma: Her Cuma namazı öncesinde Odtü’deki mescitlere saldırılacak. Namaz kılmaya çalışanlar darp edilecek. Saldırılar, ezandan bir süre önce yapılacak genel anonslarla başlayacak. Dersler yarıda kalacak, dükkanlar kapatılacak ve tüm inançsızlar huşu içinde dövme eylemini eda etmek üzere mescitlere akacak.
'Bari namımız yürüsün'
Umut Gököz, son olarak bugüne dek bilimsel bir eğitim için oluşturulan ders programlarına ve çalışmalara rağmen, dışarıdan hatırı sayılır bir kitlenin kendilerini böyle bir işleyişin içinde düşünmesinden dert yanarken, 'Valla madem öyle, artık hodri meydan. Hiç değilse bari yok yere adamları yalancı çıkarmayalım, namımız yürüsün' dedi ve neşe içinde Allah'a şirk koşarak sözlerini noktaladı. 


(Bu güzel haber için Zaytung.com'a teşekkürler)

28 Aralık 2015 Pazartesi

pardon


Geçen haftanın magazin gündemine damgasını vuran Kainat Güzellik yarışmasındaki yanlış anons skandalı, yıllar yıllar önce artık neredeyse milattan önce denilebilecek bir zamanda ben yedinci sınıftayken başıma gelen benzer bir olayı hatırlattı (yok; okulun en güzel kızı falan seçilmedim ne yanlışlıkla ne doğrudan). Ben yedinci sınıftayken sık sık kompozisyon yarışmaları olurdu ve ben de habire bir şey yazar verir ama bir türlü bırak dereceye girmeyi aday adayı bile gösterilmezdim. En büyük isteğim yazdığım bir kompozisyonun aday adayı gösterilmesiydi. Gel zaman git zaman ben yazıyorum bir şey olmuyor derken bahar geldi çattı ve güzel bir bahar günü öğleden önceki son teneffüste Türkçe öğretmenim yazdığım kompozisyonun dereceye girdiğini ve öğlen teneffüsünde yemekten sonra yazımı temize çekmem gerektiğini söyledi. Hala dünmüş gibi hatırlıyorum; mutluluktan havalanmıştım neredeyse. koştura koştura değil uça uça yemeğe eve gittim ve yine uça uça döndüm. Türkçe öğretmenimi buldum ki yazımı alıp temize çekeceğim. Adam ne dese beğenirsiniz:"Canım kusura bakma çok pardon; ben sizin soyadlarınızı karıştırmışım, derece giren senin değil adaşının yazısı!" Veeee tabi ben o uçtuğum bulutların üstünden iki seksen yere kapaklandım son sürat. Ağlamamak için kendimi çok zor tuttuğumu hatırlıyorum bir de. Bu olaydan sonra daha da yazmadım zaten yani yazdım da kendime yazdım. Ama şimdi düşünüyorum da olur da bir gün bizim kapıcı Nevzat'ın hikayesini anlatıp (Nobel kazanıp bozacının hayatı yazılabiliyorsa) Nobel kazandığım zaman ödülümü beni bozum eden öğretmenime adamayı düşünüyorum. Şöyle ödülü sol elimle kaldırıp: "Bu ödülü benim yazdıklarımı dereceye sokmayan ve soyadımı karıştırıp yazarlık hevesimi kursağımda bırakan Türkçe öğretmenime adıyorum; anne sen kusura bakma!" diyeceğim.

19 Aralık 2015 Cumartesi

büyük düşün

Bir önceki "sandalye" postumda hayallerimin hiç de büyük olmadığını yazmışlar. Hatta takipçi sayım düşmüş; o kadar tiksinmişler hayallerimden yani. Aşkolsun ama ya valla bozuldum. Ama niye böyle yapıyorsunuz alıştıra alıştıra büyük düşüneceğiz inşallah sübhaneke dinimiz amin!!
Hepinizi salonda seviyorum.
Bu kısa animasyon film hoşuma gitti, bir paylaşayım dedim.

17 Aralık 2015 Perşembe

sandalye

Normalde üşengeç bir insan değilimdir ama bazen bazı şeyleri yapmaya çok üşenirim. Mesela mutfaktaki üst dolaplardan kavanoz vs almam gerektiğinde bunu evdeki merdiveni kullanmak yerine plastik sandalyeye basıp mutfak tezgahına zıplayıp dolaba ulaşmak ve türlü cambazlıklarla o kavanoza ulaşarak yapmak bana hem daha pratik hem de daha eğlenceli geliyor. Kendi çapımda bir aksiyon havası yaşıyorum evde. Dün gece yine mutfakta tezgah üzerinde cambazlık yaparken aşağıya inmek için üzerine bastığım plastik sandalyenin ayağı kırıldı ve ben iki seksen yere kapaklandım ve bununla da kalmayıp kafamı feci şekilde yere vurdum. Bir süre yerde yattıktan ve beyaz değil de sarı ışığa (hani şu öldüğümüz zaman tünelin sonundaki beyaz ışık bana bu sefer sarı gibi gözüktü ama muhtemelen benim baktığım mutfak tezgahının üstündeki lambanın ışığıydı o) bakıp bakıp durduktan sonra hasar tespit raporu yaptım. Çok şükür bacakta kolda vs de kırık yoktu ama kafamda bir aydınlanma vardı. Sanırım kafamdaki bütün çatlak kiremitler yerine oturdu. Bu aydınlanmanın vermiş olduğu bilinç berraklığı ile hemen yeni yıl kararlarımı alıyorum şimdi. Belki bu aydınlığı kaybederim neme lazım, hemen bir kenara bir şeyleri not etmeli.

1. Plastik sandalye ile cambazlığa reform lazım. Ya plastik sandalyenin markası değişecek ya da tezgah üstü cambazlığımıza tahta sandalye ile devam edeceğiz. Yeni yılda Bauhaus yolu gözüküyor bize.

2. Bu sene büyük oynamaya karar verdim ve evrenden ir Biskolata erkeği istiyorum. Verenin bir yüzü vermeyenin iki yüzü kara olsun. (inşallah sübhaneke dinimiz amin!!!)))

 
3. Dedim ya büyük oynamaya karar verdim. Oldu olacak bu sene lotodaki büyük ikramiye de benim olsun ve Biskolata erkeğim, ben ve kızım Maldivler'e taşınalım. Zaten bu ülkenin yaşanacak yeri kalmadı, bari hayatımızın bundan sonraki faslını aşağıdaki resimdeki gibi yayıla yayıla geçirelim. Bir daha mı gelicez bu dünyaya yani.
 
 
4. Motorsiklet ehliyeti işini artık erteleyip durmayayım ve yılbaşından once sınava girip geçtim Vespa'yı falan şöyle kocaman bir Kawasaki alayım.
 
 
 
 
5. Hadi oldu olacak arabayı da değiştireyim bari. On senelik Opel Corsa,  bu sene kırkına basacak olan bana yakışır mı yaeee!! Bana şöööleeee en güzelinden, en siyahından bir Mercedes jip.
 
 
 
6. Hmmmm....dur bakayım ne isteyeyim başkaaaa?????!!! Hah buldum, lotodan para çıktı ya Maldivlere gitmeden once biraz gezmeli tozmalı; ver elini Venedik, Toskana, Amalfi, Sicilya, Küba, Portekiz, Boston, NewYork. Bu şehirleri / ülkeleri görmeden ölmek yok, Maldivlere gitmek yok.
 
Ehh, şimdilik bu kafayla yeni yıl isteklerim bunlar. Son günlerde elime tutuşturdukları kişisel gelişim kitaplarında yazdıkları gibi; "bütünün ve benim hayrıma olacak şekilde, sağlıkla, kolaylıkla olsun hepsi inşallah!!"

9 Aralık 2015 Çarşamba

yeni yıla doğru

*yeni yıla doğru yine her yeri ışık ve renk cümbüşü kapladı. zaten yeni yılla ilgili en ve tek sevdiğim şey her yerin ışıklarla donatılması, çam ağaçlarının ve etrafın yılbaşı süsleri ile süslenmesi. hayatta her şey yolundaymış gibi klasik bir "üstünü kaplama" ritüeli işte yılbaşı. aslında ömrümüzden ömür geçiyor o kadar.

*yeni yıla doğru yeni planmış, yeni yıl kararlarıymış almıyorum. almayalım bu sene de karar marar ne olacak bakalım. sallayalım kendimizi yokuş aşağı, ne olursa artık.

*yeni yıla doğru çoktan başlandı o gece neler yapılabileceğinin planlanmasına. ben elimi yanağıma koyup izliyorum konuşulanları, benim program belli; ptt ve sanırım bir de, bir şişe Bozcaada şarabı o kadar işte.

*2015 çarptı geçti 2016 yaraları sarsa bari.

4 Aralık 2015 Cuma

piedra ırmağı

Dünün bilmem kaçıncı dersini yaparken gecenin bir vakti, üç aydır aynı konuyu tekrar tekrar yapmama rağmen tatlı A'nın hala o konudan bir haber olmasının acısı saplandı yüreğime. Üç aydır İngilizce'nin geniş zamanı, şimdiki zamanı ve geçmiş zamanının etrafında dönüp duruyoruz. A'nın bugün sınavı var ve bunları artık gerçekten çok iyi biliyor olması gerekiyor çünkü bu üç konuyu öğretebileceğim her yolu deneyerek öğrettim, yapmadığım maymunluk kalmadı ama dün verdiğim alıştırmaları yaparken -daha doğrusu yapamazken- A'cım bana o kadar boş gözlerle baktı ki ben o an ders çalıştığımız masanın yanından havalandım, odanın içerisine moleküller halinde ayrıldım ve her bir zerremin sanki uzay boşluğundaymışcasına ağır çekim odanın duvarlarına çarptığını gördüm sonrasında A'nın bana hala boş boş bakan (ve eminim bir yandan da şöyle düşünmekteydi A'cım: "bu kadın bana bir şey diyor ama benim hard diskte onun söylediklerine, sorduklarına dair en ufak bir belge yooookkk!") gözleriyle benim dolu dolu olmuş gözlerim karşılaştı; "Bırak A'cım, bırak dağınık kalsın herşey!" dedim. "Zaten saat olmuş dokuz, sen yatmadan kelimeleri çalış; yarın da dikkatli oku soruları" dedim çıktım.
Sessiz ve soğuk sokakta arabama doğru ilerlerken; "Piedra ırmağını bulsam da kenarına oturup ağlasam, sanki yıllarca ağlamamışım gibi ağlasam, ağlasam ağlasam ağlasam, gözyaşlarım ırmağın sularına karışsa, sonra ben o ırmağa karışsam, ovaların vadilerin, ağaç köklerinin arasından geçip gitsem" diye düşündüm düşündüm düşündüm düşündüm düşündüm düşündüm düşündüm düşündü düşünd düşün düşü düş dü dü d d d..........

1 Aralık 2015 Salı

teletabi kafası




"Çocukluğunuza ait en belirgin anılarınız nedir?" diye sorsalar sobalı evde banyodan oturma odasına depar attığım günlerde (bu laf bana ait değil; twitterdan arakladım) anneannemin kocaman yatağında yine kocaman yorganının altında kaybolurken onun bana anlattığı "bok böceği masalı" nı (evet bana bok böcekli falan masallar anlatan bir anneannem var. Şimdi çok yaşlandı, geçen gün telefonda anlattırmaya çalıştım bu masalı; "şimdi kafamı toplayamayacağım sonra anlatırım dedi, kafasını toplaması bir ayı aldı. Sonunda oturmuş yazmış, annemle gönderdi masalı.) dinlediğim zamanlar ve sobada portakal kabuğunu yaktığım zamanlar diye cevap verirdim herhalde.
Bu sabah uyanınca aklıma geldi; o zamanlar ne teletabi kafası varmış bende. Herşey "lalalapo!" oh ne ala memleket.
Şimdide o kafadan istiyorum ben. Sürekli etrafta "lala po" diye dolaşıp "gün güneşli insanlar neşeli gel sen de katıl bize!!!!! ipsy dipsy lala po! teletabiyiz!" demek istiyorum.
Olsa ben de bir "lala po" kafası; iklim değişikliğiymiş, önümüzdeki yıllarda su kıtlığı yaşayabilirmişiz, su savaşları çıkabilirmiş, Tahir Elçi vurulmuş, Ankara'da yüzler katledilmiş, Rusya da zaten doğal gazı kesecekmiş, Can Dündar ile Erdem Gül'ü de içeriye atmışlar, özgürlük, adalet, eşitlik bu ülkede artık bir semt adı bile değilmiş vs vs vs  vs vs vs vs vs vs vs vs  hiç umrumda olur muydu? Olmazdı. Herhalde tek düşündüğüm "Kısmetse Olur" programında Elçin'nin Erdem'i mi yoksa Caner'i mi seçeceği olurdu. Aaaaah ah ben bir çarşıya gideyim, belki teletabi kafası bulurum.