9 Eylül 2015 Çarşamba

ayakkabı



Başınıza gelen umulmadık bir olay bütün kelimelerden daha güçlü bir etki yaratabilir üzerinizde. Resimdeki ayakkabıyı on sene önce vitrinde görüp aşık olmuş, zamanına göre iyice de bir para vermiştim (mevzu ayakkabıysa bazen her şey mubah oluyor). O kadar beğendim ki bir türlü giymeye kıyamadım, on senede belki on sene ya giydim ya giymedim. Bugün 'hadi!' dedim, "yaz bitmeden bir kere daha giyeyim." Sabah işe gittim her şey normal. Sonra okulun karşısındaki fotokopiciye gidip gelmem ayakkabıyı dağıttı. Meğer on sene içinde benim sevgili ayakkabım, dura dura içten içe çürümüş. Topuk üst kısımdan ayrılmış, burun kısmının içinde bulunan sert kısım ise sünger gibi olmuş. Ben gün içinde üstüne bastıkça çöktü gitti. Velhasıl ben tüm günü mümkün mertebe yerimden kalkmadan kalkarsam da Notre Dame'ın kamburu Quasimodo gibi topallaya topllaya yürümek suretiyle ayakkabıyı ayağımda tutmak için kırk takla attım.
Uzun lafın kısası: hayatta her şey zamanında yapılınca / kullanılınca güzel. Her şeyi yapmalı şu dünyada; geç kalmadan, ertelemeden, başkası ne düşünür demeden, zamanı mı gerek var mı demeden, içimizden geldiği gibi sadece istediğimiz için ya da istemediğimiz için yapmalı. Aksi olunca hiçbir şeyin anlamı kalmıyor.

Hiç yorum yok: