16 Haziran 2015 Salı

pazartesi sürprizi



"Bu sabah ne giyeyim? Şu yavru ağzı mini eteği ve nar çiçeği yeni gömleği giyeyim, havalar çok sıcak olmadan. Ayağıma da biraz vuran pembe babetleri giyeyim, nasılsa çok yol yürümeyeceğim. Okul çıkışı spora gideyim, sonar eve gelince ütü yaparım, Yemek nasılsa var, belki bir salata. "

Yaaaa işte dün sabah aklımdan geçenler böyleydi. Hatta arabaya binerken aklımda başka ne planlar vardı. Ofiste o işi değil, bu işi yapacaktım. Nasılsa diğer işler sonra da yapılabilirdi. Arabaya bindim, radyom açıldı, vitesi taktım, garajdan çıktım yola koyuldum. Bir yandan açık radyoyu dinlerken bir yandan da okul tatil olup dersler bittiğinden beri sekize kayan okula gidiş vaktimi pazartesileri daha erkene almam gerektiğini çünkü bizim okulun arka kapısının oraya kurulan pazardan geçme stresinin beni sıktığını düşünürken, Başıbüyük yolu'nun kenarında minik bir karaltı dikkatimi çekti. Adetim olduğu üzere yoldaki bütün karaltılara baktığımdan buna da bakınca bunun minnak bir kedi yavrusu olduğunu görünce elim ayağım boşandı. Hemen arabayı sağa çektim ve durdurdum. Tabii arkamda seyretmekte olan servis şöförü amca el kol hareketleri ile yedi ceddime sevgilerini sundu ama hayat mamak meselesi olan bir durumda atalarımı düşünemedim.
Arabadan fırladığım gibi kedinin yanına koştum. Bir yandan da korkuyorum; "ya elimi uzattığımda korkup yola fırlar ve gözümün önünde arabaların altında kalırsa ya ben yetişinceye kadar hareket eder, arabanın altında kalırsa." Neyse korktuğum hiçbirşey gerçekleşmedi ve bir kartal edasıyla yolun kenarında korkudan asfalta yapışmış miniği kaptığım gibi arabaya attım.
Kuzum o kadar korkmuştu ki okula varıncaya kadar avazı çıktığı kadar miyavladı. Sonrasında kucağıma alıp ofise götüreyim biraz su, süt vs. artık Allah ne verdiyse yedireyim, içireyim diye düşündüm ama ele almak ne mümkün. Korktuğu için delirmiş gibi arabanın içinde kendini oradan oraya atmaya başladı. "Tamam" dedim. "Pencereleri hafif aralıyorum ve seni burada bırakıyorum, sakinleş sonra konuşuruz."
Ben ofiste kahvaltımı edip, sabah sabah karşılaştığım şoku üzerimden atınca, ofiste bulduğum bir kutuyu aldım ve minnağın yanına tekrar döndüm. Biraz uğraştıktan sonra kutuya attığım gibi G.'nın yanına gittim, "ne yapacağım ben bunu?" demeye.
G.'nin çalıştığı birimdeki her yeri gezdi minnak. Bütün kedici beyler ve bayanlar ayıldılar bayıldılar, ne kadar şanslı olduğundan falan bahsettiler. Ama gel gör ki kimse de demedi ki "ver yaw benim olsun bu minnak kız!" Kaldık kucağımda minnak bir tekirle başbaşa. Millet de haklı aslında. Herkes de en az iki kedi, sekiz kediyi görmüş olan da var aralarında. Herkes almak istiyor ama yerler dolu. Biz de kös kös ofise geri döndük ama kafamda planladığım hiçbir şeyi konsantre olup yapamadım.
Şimdilik minnak tekir bende. Temennimiz bir hafta içinde onu çok sevecek ve ikinci bir şans verilmiş hayatında onu bırakmayacak birilerini bulmak. Bulamazsak istikamet Kriton Curi parkı, hiç değilse orada mama, su bol ve orası iyi kötü bir nevi kedi cenneti. Tabii bir ev gibi güvenli değil asla. Ama insan kıyamıyor, sen gel bir şekilde ölümden dön sonra git sokak kedisi hatta bilemedin park kedisi ol. Bu hayat hiç adil değil be Abidin!!



Not: Bu arada artık beş dakka sonrası için bile plan yapmamak lazım çünkü "nasılsa çok yol yürümeyeceğim vurmazlar" dediğim babetlerle dün o kadar çok yürüdüm ki akşama ayaklarım ağlıyordu resmen. Ya işte bir kere daha "Hayat sen başka planlar yaparken başına gelenlerdir!" diyen John Lennon efendi haklı çıktı. Çok gıcık oluyorum habire onun haklı çıkmasına.

8 Haziran 2015 Pazartesi

derin bir nefes



Sanki suyun altındaymışım ve uzun bir süreden beri biri kafamdan bastırıyor ve ben artık tuttuğum nefesin sonuna gelmişken bir hamleyle suyun altından çıkmışım ve derin bir nefes alabilmeyi başarmışım gibi hissediyorum bugün. Dün gece seçim sonuçlarının açıklandığı andan beri durup durup derin nefesler alıyorum. Sanki yıllardır nefessiz kalmışım. Bugün bütün gün ağzım kulaklarımda dolaştım. Evet yıllar sonra sanki Olimpiyat kazanmışız, sanki 12 dev adam Dünya şampiyonu olmuş, sanki bu ülkenin bütün dertleri bitmiş, dünyanın en yaşanılası ülkesi olmuşuz gibi içim pır pır, koltuklarım kabarık, garip bir gurur duyarak dolaştım yollarda bugün. Belki de adını koyamadığım bu duygunun adı umuttur. Yıllar sonra umutluyum, bir şekilde güzel şeyler olacağına inanıyorum ve ömrü hayatımda ilk kez kullandığım bir oyun gerçekten yerine gitttiğine ve işe yaradığını görüyorum. Umarım şu siyaset işine girmiş politikacılar sağ duyulu olmayı başarırlar ve ülkenin geneline yayılmış bu derin bir nefes alma ve 'oh' deme hissiyatını iyi değerlendirip, işe yarar bir koalisyon oluşturmayı başarırlar. Aksi olursa erken seçimle kafamıza bu kez bizi boğmak için bastıracaklar ve kurtuluşumuz olmayacak.

4 Haziran 2015 Perşembe

dinginlik

Geçen gün arkadaşım G. ile buluştuk. Havadan sudan ondan bundan konuşurken, "Seni iyi gördüm!" dedi. "Bilmem" dedim "iyi hissediyorum, içime bir dinginlik geldi ne yapmak istediğimi biliyorum belki ondan iyi görünüyorumdur" dedim. Hakkaten öyle kafamda belli artık ne yapmak istediğim. Umarım önüme çıkabilecek engelleri de rahatlıkla aşarım. Bugün internette uzun zamandır bakmadığım bloglara bakarken birinde şu yazıyı okudum; aslında anlatmak istediklerimin bir özeti olmuş bu yazı. O yüzden ben de buraya o yazıyı koyup bugünün postunu öyle bitirmek istredim.

"Artık eskisi gibi her haftasonu birileri ile dışarı çıkmak istemiyorum. Beni yoran ilişkiler, yeni tanışmalar, yeni yüzler aramıyorum. Eski dostlukların da özetini çıkarmaya başladım.
İlişkilerde tasarrufa gidiyorsun her şeyde olduğu gibi ve gereksiz insanları hayatından atmak istiyorsun. Yapmacık, inanmadan konuşmak istemiyorum artık. Beni anlamayanlarla konuşmak cümle kirliliği yaratıyor ve hak edenlere saklıyorum enerjimi. İstediğime istediğimi deme özgürlüğüne sahibim, eleştirme hakkını oluşturan yaşamışlık ve yeterli yaş faktörü artık bende de var. Ben demiştim sendromunda olanlarla arkadaşlıkları bir kez daha sorguluyorsun. İlişkilerini sadeleştirmeye başlayınca sıra iyi ve kötü gün dostlarını ayıklamaya geliyor. Kötü gün dostlarını belirliyor ve onlara daha çok önem veriyorsun. İyi gün dostu bulmak ne kadar kolaysa kötü gün dostu bulmak bir o kadar zor, biliyorum. Dostlar ihtiyaç olduğunda göçmen kuşlar gibi sıcağa uçuyor ve sadece seninle birlikte sürüden ayrı düşenler kalıyor.

Zamanın ne kadar kıymetli olduğunu öğreniyorsun buralara kadar gelirken. Uzun düz otobanlardan olduğu gibi, kestirme bozuk yollardan da ulaşabilirsin hedeflerine. Kestirmeleri de öğrendim gide gele. Boş geçen her saniye değerli artık. Daha yapılacak çok şey var ama çok da yorulmaktan, kendimi çok da hırpalamaktan yana değilim. Gerektiğinde hayır demeyi öğrendim ve bu kelime başta karşındakine kırıcı gelse de senin için hayat kurtarıcı olabiliyor. Sevgiye önem vermek gerektiğini, zamanı geldiğinde elinde sadece sevginin kalacağını biliyorum. Sevgi paylaşıldıkça oluşuyor, olgunlaşıyor. 

Aileme, eşime ve seçtiğim tüm dostlarıma daha önce göstermediğim sevgi ve ilgiyi gösteriyorum. Biliyorsun ki gidenlerin ardında sadece iyilikler kalıyor, ne kadar sevgi dolu olduğu hatırlanıp anılıyor. Bana çok genç olduklarını hatırlatırcasına nedense tecrübelerimi, fikirlerimi sormaya başladılar. Vereceğim cevaplar belki çok anlamsız geliyor ama yine de dinliyorlar ama ben biliyorum ki yaşamadan hiçbir şey öğrenilmiyor. Yaşamışlığın oluşturduğu bir alçakgönüllülükle gülüyorum içimden sadece. Artık daha şık giyiniyorum, senelerle birikmiş dolaplar dolusu kıyafet var ve bunları kendimle paylaşmalıyım. 

Önce kendine güzel görünmelisin, kokoz da deseler kendi zevkime göre giyinmek istiyorum, böyle hissediyorum. Modaya uymak adına popomun sığmadığı düşük bel pantolonlara sığmıyorum diye kendimi üzme tercihini de kullanabilirim. Ayıp, günah ya da ne derler korkuları çoktan geride kaldı. Dostlarıma, kendimize yemek yapmak hoşuma gidiyor. Mutfak eskiden bir zulüm iken şimdi zevk aldığım mekanlar arasına giriyor. Farklı lezzetler denemek güzel ve kendi lezzetimi kendimde yaratabileceğim belli bir damak zevkim ve mutfak kültürüm oluştu. Sonra Sezen’in şarkısındaki gibi anneni daha sık düşünüyorsun ve hatta anlıyorsun.

İşte bu yeni alışmaya başlanan ve giderek hoşa giden yeni duruma olgunluk deniyor. Yaşamışlığın, görmüşlüğün, geride kalmış üflenmiş doğum günü mumlarının bir sonucu kendiliğinden ortaya çıkıyor hayatın bir dönemecinde bu olgunluk. Ne zaman dersen herkese göre, ne kadar dolu yaşadığına göre değişiyor bu olgunluk çağına ermek. İnanın bana hayattaki düşüşler, zor alınan virajlar bu zamanı hızlandırıyor. Kendi dünyanın küçüklüğünü keşfetmek ve buna rağmen kendinin kıymetini bilmek çok işe yarıyor. Bir gün hepinizin bu huzurlu olgunluğu bulmasını diliyorum."

2 Haziran 2015 Salı

istanbul'dan hugh geçti

Siz bu satırları okuduğunuz da Hugh çoktan bu diyarlardan gitmiş olacak. Cumartesi, pazar ve pazartesi akşamı onu izleyen hele de ön sıralardan izleyen talihlilerinin ağzına bir parmak bal çalıp, bize gerçek bir starın ne olduğunu gösterdi. Hugh'cuğum hem dans etti, hem şarkı söyledi, hem bir müzik aleti çaldı hem de stand up yaptı.

Hugh Jackman gösterisine aylar önce bilet almış ancak ses tellerinin rahatsızlığından dolayı bize sıra gelmeden, gösterileri iptal edilmişti. Biz de elimizde biletler, melül melül baka kalmıştık. Neyse gerçek bir profesyonel olduğunu gösteren canım Hugh, geri döndü ve üç gösteri ile hepimizden özür diledi. 
Stand upvari gösterisine eşine duyduğu sevgiyi anlatarak başladı ve salonu dolduran bilumum hanım seyirci, biraz imrenmeyle biraz kıskançlıkla iç geçirerek böyle bir adamla evli olmanın ne muhteşem bir şey olduğu hayali ile mest bir şekilde Hugh'un şarkısını dinledi. 
Gönlümüzün Wolverine'i, İstanbul'da geçirdiği sayılı gün içersinde aval aval tarihi ve turistik yerleri gezmemiş. Türk kültürü ile ilgili bir çok detayı öğrenmiş ve en önemlisi aklında tutup gösterisinin bir parçası haline getirmiş. Mesela ilk şarkının ardından nazar değmesin diye sahnedeki tahtalara vurdu, Türk kahvesi içip sahnede fal bile baktırdı. 


Velhasıl geceden çıkarttığım kıssadan hisse notlar şunlar:
*Hollywood starı olmak için sadece süper bir vücut, karizma ve yakışıklılık yetmiyor. Rol yeteneğinin yanı sıra şarkı söylemek ve dans etmek dahil bir çok marifetinizin olması ve bunlarda da gerçekten iyi olmanız gerekiyor. 
* Hugh söyledi, ben onun elçisiyim: 'Mutlu bir eş mutlu bir yuva!' Yani eğer eşiniz (bu eş hanım tarafı oluyor, beyler zaten hep mutlu) mutlu ise, siz de mutlu olursunuz ve evliliğiniz mutlu mesut yıllarca devam eder.
* Haftasonu araba ile karşıya geçmeyi düşünüyorsanız ya aklınızı peynir ekmekle yemişsiniz ya da eziyet çekmekten zevk alan bir mazoşist siniz. Hafta sonu karşıya geçmek için bilumum toplu ya da topsuz taşıma araçlarını kullanın. Biz araba ile geçmek gafletin de bulunup, hayatımızın iki saatini yolda harcadık. 
* Hollywood starı da olsan, dünya seni tanısa da alçakgönüllü olacaksın. Sempatik ve cana yakın olmak seni bir kere daha gönüllerin kralı yapar. 
* Topuklu ayakkabı ile uzun yolda araba kullanmayacaksınız. Ha kullanırım diyorsanız amuda kalkıp yürümeyi bileceksiniz. Benim gibi bir şaşkalozsanız trafikte dur kalk yapmaktan ayaklarınız şişer, topuklu ayakkabı ayaklarınızı mahveder ve gösteri merkezine geldiğinizde de yürümekte zorlanıp, "keşke amuda kalkıp yürümeyi becerebilseydim" diye kendinizi yer ve havalı yürümek şöyle dursun ördek gibi paytak paytak yürüyerek kendinizi güldürürsünüz. Gece bitip eve dönerken de ayakkabıları fırlatıp arabayı çıplak ayakla kullanırsınız. 
* Böyle gecelerde benim gibi yanınızda profesyonel bir fotoğrafçı getirirseniz, böyle güzel fotoğraflarla blog postunuzu süslersiniz. Canım Arzu Ateş, senle eğlenmek çok keyifli.