4 Temmuz 2012 Çarşamba

özlemek

Aslında önce sevgiden bahsetmek lazım çünkü birini gerçekten sadece o olduğu için seviyorsanız eğer özlersiniz. Uzun kısa tombul şişman zayıf ince konuşkan somurtkan güleryüzlü neşeli  bilmiş ukala kendini beğenmiş müşkülpesent mülayim her neyse ne farketmez sizin için, odur işte. Niye seviyorsun? sorusuna bir türlü cevap verilemez. Sevilir işte birileri ötesi yok. Bunun bir açıklaması, bir nedeni nasılı niçini yok. Sadece tüm benliğinle hissettiğin o çok sevdiğin kişinin hep yanında olma, ona dokunma, dokunamayınca, sesini duyamayınca sanki birisi boğazını sıkıyormuş da nefes alamıyormuşun gibi nefes alırken boğulma hali sevmek. Sevdiğini özlemek ise bir acı çekme hali. Tasavvuf inancında dergaha yeni gelen müridin, dergahın mutfağında bir sürü ayak işi yaparak, türlü türlü sınavlardan geçip, acı çekerek olgunlaşması gibi özlem de sevginin olgunlaşma dönemi. Sevgiyi olgunlaştıran, ayaklarını yere bastıran özlem içinde yanma.
Öyle illa uzaklarda olmak gerekmiyor sevdiğini özlemek için. Yanındayken de, o başka odadayken de özlenebiliyor sevilen. Sabah saçını tararken onun saç fırçasındaki saçları, elleri, dudağının gülerken oluşturduğu kıvrım, yürürken kollarını sallaması ya da adımlarını atışı, uyurken nefes alışı bile özlenebiliyor. Akşam olsun da göreyim diye günün tüm saatlerinin asırlar gibi gelmesi demek özlemek. O zamanlarda saatin inatla yavaş yavaş ilerlemesi, yirmi dört saatin kırk sekiz saat olup geçmek bilmemesi demek. Özlemek çaresizce beklemek demek.

Hiç yorum yok: