7 Temmuz 2012 Cumartesi

observer

20 kusur senelik arkadaşım... Her ne kadar ikimizde kendimizi şu an bulunduğumuz yaşta hissetmiyor olsak, ona baktığımda saçlarımıza yerleşen tek tük beyazın dışında hala orta birde tanıdığım kişiyi görüyorsam ve oğlu arka odadan anne diye sesleninceye kadar hala sınıf dedikodusu yaptığımızı sansam da gerçek şu ki zaman geçip gidiyor.
Bir süredir görüşemiyorduk; hem onun işleri hem benim işlerim bizi uzunca bir süreden beri ayrı düşürmüştü. Neyse dün herkes işini gücünü halletti, buluştuk. Bana öyle şeyler anlattı ki gerçekten de buluşmadığımız zamanda bir sürü şeyin değiştiği ortaya çıktı. Kimi evliler tek bebekten çift bebek sahibi olma yolunda adımlar atmışlar, kimi evliler de ilk bebeklerini kucaklarına alacaklarmış. Bekarlar evlenmiş, evliler boşanmış, evsizler ev sahibi olmuş, evi olanlar ikinci evlerini almış, hem evi hem eşi hem bebesi olanlar başka diyarlarda kısa süreli yaşam macerasına gitmişler, döneceklermiş. Arkadaşımın birkaç sene önce miniminnacık olan oğlu ise koskocaman olmuş, neredeyse belime gelmiş. O bile gittiği yuvanın sene sonu gösterisi ile ilk sahne deneyimini yaşamış. Uzun lafın kısası o anlattı ben anlattım, ikimizde duyduklarımızdan ağzımız bir karış açık birbirimize baktık. Sonunda vedalaştık, arayı açmayalım diye sözleştik ayrıldık.
Eve giderken hep kullandığım yolda bir inşaatın başladığını ve neredeyse bitmek üzere olduğunu, yeni yeni dükkanların açıldığını, eskilerin yerinde yeller estiğini, gittğim spor salonunun yanındaki meşhur pastanenin, hem pastane hem restoran olarak hizmet vermek için hummalı bir tadilata girdiğini gördüm. Gördüklerime hayretler içinde bakarken arkadaşımın anlattıkları beynimde yankılanıyordu.
Kendimi uzaydan gelmiş gibi hissediyorum. Sanki yıllar önce girdiğim komadan uyanmışım, zamana ayak uydurmaya nelerin olup bittiğini anlamaya çalışan biriyim. Kendimi yol kenarından geçenleri ya da etrafta olup bitenleri kenardan izleyen bir observer (gözlemci) gibi hissediyorum. Zaman ne kadar inanılmaz bir hızla geçip gidiyor. Hayat akıyor, gözümün önünden geçiyor, herkesin hayatında bir sürü şey oluyor ve ben kenardan kollarımı kavuşturmuş onları izliyorum. Hiçbirşeye müdahele etmeden, hiç yorum yapmadan hayatın akıp gitmesini izliyorum. Benim dışımda herkes yaşlanırken ben lanetlenerek, hiç yaşlanmamakla ve ebediyen oyun dışında kalmakla cezalandırılmış bir gözlemciyim.
Hakkaten, öyle miyim?

1 yorum:

Sittirella dedi ki...

Değilsin :)
Sadece onların yaşamlarında olan değişimin içinde olmadığından bu his.
Değişimin hızı farklıdır bir de.
Bir bakarsın; bir yılda tüm hayatın değişivermiş :)
Üzerindeki tek lanet yaşlanmamak olsun yeter ki :)