7 Haziran 2012 Perşembe

iflah olmam

Geçen cumartesi, bir yandan "televizyon karşısındaki kanepede pineklemenin kırk yolu" isimli enstalasyonumuzu gerçekleştirir bir yandan da tweeter üzerinden sosyal mecrada fink atarken, pat diye kucağımıza Metin Zakoğlu Cafe Theatre tiyatrosundaki bir oyuna bedava bilet düştü. Metin bey'i yıllardır televizyondaki çeşitli dizilerde ve oyunlarda izlemiştim. Ayrıca birkaç sene önce ofisteki arkadaşlarımdan biri hemen hemen her hafta onun tiyatrosuna öğrencileri ile birlikte giderdi. Hatta o kadar çok gitti ki Metin bey ile kanka oldu. Beni de her gittiğinde çağırmış olmasına rağmen Metin bey'in tarzına olan önyargım yüzünden gitmedim (O zaman bunun bir önyargı olduğundan habersizdim tabii. Cumartesi oyundan sonra fikrim değişti).
Neyse bedava birşey baldan tatlıdır hesabı, oyuna gitmeye karar verdik. Ayrıca biraz daha koltukta oturmaya devam etseydik, vücudumuz koltuğun şeklini almaya başlayacaktı. Hazırlandık çıktık. Tiyatronun caddede olduğunu öğrendik ama bir türlü yerini bulamadık. Bir sağa yürüdük caddede bir de sola. Tabii boyle deli danalar gibi aranmamızda, benim "ha ben biliyorum orayı" diye hava atmam ve tiyatronun aslında benim bildiğim yerde olmaması da etkili oldu, şimdi doğruya doğru. Meğer Bostancıya doğru Çatalçeşmede cadde üstünde bir cafeymiş.
Sonunda vardık tiyatroya. Aslında buraya tiyatro değilde tiyatro kafe demek daha uygun. Bildiğiniz bir kafenin en arka köşesi minik bir sahneye dönüştürülmüş, siz bir yandan içkinizi içerken bir yandan da oyun izleyebiliyorsunuz. İsterseniz yemek de yiyebilirsiniz, oyun seyrederken. Oyunların hepsi interaktif. Oyun devam ederken oyuncular bir anda oyunu kesip size bir laf atabiliyorlar. İşte benim başımı da oyunun interaktif olması yaktı. Ama kabahat bende, adamın sataşacağını bile bile ne diye gider en öne oturursun ki?
Oyunun birinci perdesi biter ve bizlerde oyuna iyice kendimizi kaptırmışken, Metin bey birden beni çağırmasın mı sahneye. Maksat o bölümü ısrarla oynayamayan bayan oyuncunun rolünü nasıl yapması gerektiğini göstermek. Önce "yok ben almıyım" falan dedim ama adam nuh diyor peygamber demiyor. Mecbur çıktım sahneye. Replikte tam benlik, "Dur gitme!!!!". Böyle romantik olup, giden adamın kolundan tutacağım ve "dur gitme!" diyeceğim. Ohoooooo, emin olun bunu diyecek en yanlış kişi benimdir. Puuuffff. Tam bir Kazdağı ayusu şeklinde, romantizmden ve rol yapma yeteneğinden uzak bir insan olarak, sahnede beş on dakika debelendim. Metin bey baktı benden bir cacık olmaz. Teşekkür etti indirdi beni sahneden.
Bu sahne tozu pek fena birşey, şimdi beş dakikalığına da olsa ben sahnenin tadını aldım, içim bir daha gitmek için gıpraşiiii. İnsan hemen de alkışların bağımlısı oluveriyormuş. yoksa bundan sonra ben de alkışlarla mı yaşayacağım bilinmez ama size tavsiyem gidin ve bir oyun izleyin bu değişik kafe tiyatroda. Hem Metin bey'in oyunları çok keyifli hem de yemekler lezzetli. Haa unutmadan oyundan sonra hemen mekandan ayrılamadık. Konservatuar öğrencilerinden oluşan bir grubun müzik ziyafetini dinledik. Bir yandan biramızı yudumladık bir yandan da bildiğimiz şarkıları bir soprano yorumuyla dinledik. Hesap Cadde kafelerinde gelen hesap gibi diyeyim. Velhasılı kelam ben daha da iflah olmam. Fırsat buldukça gider gider oyun seyreder, biramı yudumlarım. Belki kadrolu oyuncu bile olurum. Kadrolu Kazdağı Ayusu!!!

Hiç yorum yok: