25 Ocak 2012 Çarşamba

you sigh alone

Başlığı bir süre önce koluma dövme yaptıracağımı söylediğim zaman, arkadaşımın biri "sürekli bu yazıya bakıp, olumsuz şeyler düşünür, negatif enerji çağırırsın" mealinden bir şeyler söylemişti. Her zaman yaptığım gibi onu dinlemiştim. Ama şimdi bakıyorum da bu yazıya bakıp aslında asla unutmamam gereken bir şeyi hatırlamam ve ayağımı ona göre denk almam lazımmış. "Tek başına nefes alırsın!" anlamına geliyor bu kısacık cümle. Öyle ya doğarken teksin, ölürken de öyle. Tek başına dünyaya geliyorsun, elini tuttuğun biri yok, sana arkadan destek olan yok. Becerebiliyorsan çıkıyorsun delikten yoksa, doktorun neşteri açıveriyor sana bir delik, oradan yine tek başına; "merhaba dünya!"diyorsun. Aradan -artık sana ne kadar süre verildiyse- geçen zamanda da annem, babam, kardeşim, eşim, çocuğum, arkadaşım, dostum diye bilinçaltında gruplandırdığın kişilerin sana yarenlik ettiğini sanıyorsun. Unutuveriyorsun hepsinin hiç acımadan, satıvereceklerini ya da öylece seni ortada bırakıvereceklerini. Gün geliyor bir bakıyorsun kalıvermişsin ortada, yapayalnız. Yine güveneceğin bir kendin varsın. Yine kendi kendine sıvazlayacaksın omzunu, yine kendin sileceksin gözyaşını, yine kendin güleceksin başına gelen güzel şeylere ve yine kendin saracaksın yaralarını. Yok ki başkası. Her şey bir yere kadarmış, arkadaşlık da dostluk da, annelik de, babalık da, kardeşlik de, sevgililik de, karı koca olmak da. Hepsinin sonu "portakal orda kal!"mış, hepsinin sevgisi kısa ömürlüymüş.
Şimdi artık koluna mı, bacağına mı, kalbine mi, nerene kazırsan kazı da unutma!; "you sigh alone!"

Hiç yorum yok: