26 Nisan 2011 Salı

siz böyle sevdiniz mi?

Cumartesi pazardan dönerken ve trafik ışığının kırmızıdan yeşile dönmesini beklerken gözüm öndeki arabaya takıldı. Direksiyonda oturan genç çocuğu sürekli öpüp duran ablanın taşkın sevgisine bakakaldım. Kırmızının yanmasını beklerken bile sabredemeyip öpüşecek koklaşacak hatta araba hareket ettiğinde dahi birbirlerinden ayrılmayıp, birbirlerine sarılmış vaziyette arabayı kullanacak kadar sevgi böcüğü olan bu çifte bakınca ister istemez hiç böyle aşık olup olmadığı mı sordum kendi kendime. Şimdi doğruya doğru ben hiç bu kadar aşık olmadım. Aşık olduğumu da böyle arabalarda taşkın bir sevgiyle öpemedim. İşin gerçeği ben öyle hayatının erkeğini bulan, onunla mutlu mesut bir hayat paylaşan şanslı kadınlardan olamadım. Bu yüzden bu çifte bayıldım. Umarım herşey iyi olur onlar için. Umarım birbirlerinden hiç ayrılmazlar ve kavuşmalarının harareti geçtiği zaman birbirlerinin gözlerini oymazlar.  

Peki ya siz? Siz böyle sevdiniz mi birilerini?

doğum günü kutlu olsun be blog


Sevgili blogum, doğum günün kutlu olsun.
Bugün tam dört yaşındasın. Keşke diyorum seni ilk açtığım zamandan beri sürekli yazsaydım çünkü seni daha iki senedir faal bir şekilde kullanmama rağmen bir çok güzel insan tanıdım. Onların dertleri ile dertlendim, sevinçleri ile sevindim. Bir de sana yazmak rahatlık veriyor biliyor musun. Başkalarının da aynı şeyleri hissedebilir olma ihtimali ya da bir yerlerde merak edilip okunduğunu bilmek insanı mutlu ediyor. Bu yüzden güzel şeysin be blog.
Nice yaşlara sana e mi? Birlikte yaşlanalım, gelinin damadın torunun torbanın dedikodusunu yapalım seninle. Sen sessiz sedasız beni dinle, sevincime gözyaşıma ortak ol.
Seni seviyorum.

21 Nisan 2011 Perşembe

eskimiş su borularını seviyorum

Pazartesinden beri apartmanımızda tadilat var. Zaten buraya taşınırken ayağımımı sürüdüm nedir, benim arkamdan peşpeş her daire ya satıldı tadilata girdi ya kiraya verildi tadilata girdi ya da eskiyen birşeylerin değiştirilmesi için tadilata başlandı. Neyse şikayetim yok, tadilat ve taşınma iyidir temizlenir, arınır insan.
Bu seferki tadilat konusu eskimiş su boruları. Apartmanımızın eskiyen sıcak ve soğuk su boruları değişiyor. İyi de oluyor çünkü yağmur yağdığında sıcak suyu açtığımız zaman sapsarı paslı su akıyordu herhalde artık bu durum geçecek. Hafta başından beri usta amcalar daire daire dolaşıp birgün boruları çıkarıp ertesi gün yeni boruları takmak suretiyle tadilat yapmaktalarmış. Bugün sıra bizde. Artık kaçta gelirler bilmiyorum ama kapıcı ağlak surat Nevzat abinin dediğine göre yarım saatlikmiş işleri. Ama tabii usta milletine belli olmaz başkasında yarım saat kalırlar sen de üç saat. Tabii bu yarım saatlik!!!! tadilatın ardında nasıl bir toz toprak çerçöp bırakacaklar belli değil, zaten orasını da düşünmüyorum. Şimdilik önemli olan benim koskoca bir günü evde geçirecek olmam. Gerisi laf-ı güzaf.

20 Nisan 2011 Çarşamba

işin yoksa bir de buna dertlen



Ne güzel hiç bulaşmamıştım. Canım Ailem bitip Ezel de sapıtınca dizilerle hiç işim kalmamıştı. Her hafta fragmanları izleyip zaten varolan diziler hakkında konuşacak ve ana olayları takip edecek kadar fikrim oluyordu. Sonra ne olduysa annem beni ziyarete gelip damardan dizileri yükleyince en fazla dozu "Öyle bir Geçer Zaman ki" den aldım. Şimdi her salı koştura koştura televizyonun karşısına oturur, ağlamaktan bir kutu selpak bitirir oldum. Oldu mu şimdi? Olmadı tabiii! Artık işin gücün yoksa kendi dertlerime bir de Cemile'nin, Berrin'nin, Mete'nin ve Aylin'nin dertleri eklendi. Hele dün geceki bölümünde sonra şimdi kara kara düşünüyorum. Eski kocası tarafından tecavüze uğrayan Cemile eskisi gibi içten gülebilecek mi yoksa kafayı mı yiyecek yoksa bir hiç uğruna evlenmekten vazgeçtiği Balıkçı ona sonsuza kadar sırtını döndü mü? Mesude'yle evlenmeye karar veren Soner'in bu kararını duyan Aylin intihar mı edecek? "Kocalık vazifesini" (ya bu arada kocalık vazifesi sadece kadını yatakta mutlu etmek midir? Kocanın tek vazifesi o mudur? Aydınlatın beni?)yapamayan kocasıyla mutsuz mutsuz mu yaşayacak yoksa intihar mı edecek? Sevgilisi katil olan Berrin kafayı mı yiyecek yoksa aşkını kalbine gömüp iyi bir avukat mı olacak. Bu dizinin sonu iyi bitecek mi yoksa her zaman ki gibi iyiler mutsuzluğa mı mahkum olacak. Bir bilen yok mu? ya da bu dizinin senaristini tanıyan yok mu? Senaristi tanıyan varsa lütfen onunla tanışayım.
Ahhh ahhh eski güzel günlerde ben böyle dizilerden habersiz yaşarken hayat ne güzeldi!!!!

19 Nisan 2011 Salı

üç maymun

Dün akşam haber bültenlerinde Bedri Baykam'ın uğradığı bıçaklı saldırı sonucu canhıraş bağırtılarına yardımsever! geçinen Türk halkının ne de güzel yardım etmediğini hatta ve hatta sanki orada öyle bir olay yokmuş, adamcağız acı içinde yardım istemiyormuş gibi ne de güzel görmezden gelindiğine şahit olduk. Ve bence bu olay toplumca gelmiş olduğumuz yerin gayet açık göstergesi. Artık hiçbirşeyi umursamaz olduk. Nükleer santral yapılıp hayatımız karatılmak isteniyormuş BOŞVER!!!! HES adı altında aslında hiç de faydalı olmayacak sadece birilerine peşkeş çekilecek yatırımlar için Anadolu'nun bütün güzellikleri yeşili doğası ormanı canlısı katledilecekmiş BOŞVER!!! suçsuz yere sadece muhalafet olmdukları ya da doğruları gösterdikleri için bilimadamları gazeteciler hapishanelerde süründürülmek ve hatta öldürülmek isteniyormuş BOŞVER!!!! Yıllarca bu ülkede belki de en güvenilir sitem diye bilinen ÖSS tarhi bir skandala dönüşmüş, öğrenciler veliler ayakta, birileri onları yatıştıracağı yerde onları tehdit ediyor BOŞVER!!!!
ve daha neler neler.....Hepsine BOŞVER..... Sana dokunmuyorsa ucu BOŞVER!!! Aynı Bedri Baykam'a yapıldığı gibi üç maymunu oyna. Görme duyma konuşma. Yok say. Sanılsa sana dokunmuyor birşeyler. Kafanı önüne eğ yaşa gitsin. Bu hale geldik, gözünüz aydın. Artık bize istediğinizi yapabilirsiniz.

15 Nisan 2011 Cuma

yorgun

O kadar yorgunum ki artık pek birşey algılayamıyorum. Dün Taksim'den eve dönmek için binmeye niyetlendiğim otobüsün şoförüne "minibüs caddesinden geçer mi?" diye sorunca "Neresinden ?" diye verdiği cevaba ynıt veremedim. Devreler karıştı bir an. Minibüs caddesi neresi?Nerde inecektim hakkaten? diye biranlık bir devre karışıklığının sonucunda uyduruk bir cevap verdim. Zaten son iki gündür habire karşıya gidip gelmek de olan tüm yorgunluğumu ikiye katladı.
Hani diyorum şu asfalt dökerken mıcırları sıkıştırmak için yolun üstünden geçirilen silindir benim üstümden de geçse, dümdüz olsam ve sonra birisi ayaklarımdan tutup silkse ve yorgun olmayan daha fresh bir karga ortaya çıksa ne olur?
23 Nisan tatil. Okul yok haftasonu.şimdi dçrt gözle bunu bekliyorum. Bütün gün yatıcam. Söz.

6 Nisan 2011 Çarşamba

umut

Gün güneşli insanlar neşeli gel katıl bize verelim elele...

Böyle başlar gıcık ötesi, önümüzdeki yıllarda türeyecek sapıkların sebebi olacağından şüphe ettiğim çocuk programı "Teletubbies". Program ve o uzaylı desen uzaylı değil Teletubbygiller gıcıktır gıcık olmasına ama programın açılış şarkısının sözleri artık içimizde kalan son umut kırıntılarını besler gibidir. Televizyonu açtığımızda savaş, tecavüz, hırsızlık, şaibe, siyasi restleşme vs. haberleri dışında sadece ama sadece mutluluk haberlerini duyacağımız günleri görecek miyiz acaba?

Ben güne bu şarkıyla (Les Passants / ZAZ) başladım. Uzun uzun arayıp buraya koyacak vaktim yok. Bu yüzden eğer teletubby şarkısını merak ediyorsanız you tube'a, bu güzel şarkıyı dinlemek istiyorsanız ise Kompleksiz Elektra'ya tıklayın.

5 Nisan 2011 Salı

osym g***mü ye!!!

Bahar yorgunluğu desen değil, vitamin alıyorum. Birşeycik olmaz.
Depresyon desen değil, bünye alıştı artık sıkılmaya biraz daha sıkılırım olur biter...
Canım sıkılıyor çünkü en güvenilir!!! denilen ve yıllardır "ah!ne kadar da başarı ile" yapıldığını dinlediğimiz bir sınavın içine ettiler. Dahası zaten sakat olan bu sınav sistemi ile bir sürü gencin umutlarına da ettiler.
Yazık gunah değil mi? Şimdi ne yapacak zaten aylar yıllardır bu sınav yüzünden hayatlarının en güzel, deli dolu zamanlarını sabahın köründe dershane köşelerinde ya da özel hoca evinde geçirmek suretiyle harcayan o kadar genç insan.
Kim verecek bu umursamazlığın, sahtekarlığın ve bencilliğin hesabını? Bence önce şu sorulmalı kim ve amaçla bu şifreleri koydu? Lafta güvenlik önlemi yüzünden kişiye özel kitapçık gibi baştan yalan yanlış bir sisteme geçildi ne demek oluyor şimdi bu şifre olayı. Milyonlarca gencin umutlarını, hislerini ve sinirlerini hiçe sayıp kime servis ettiniz bu sınavı. Kaç tane badem bıyığın veledi bedavadan, haybeden, elini kolunu oynatmadan girecek üniversite kapısından içeri?
Ve şimdi yalnız ve güzel ülkemin insanları 12 Haziran'da yine bu hırsızlara mı oy vereceksiniz?

4 Nisan 2011 Pazartesi

gözün arkada kalmasın nihat


NİHAT DOĞAN SURVİVOR ÖNCESİ KONUŞMASI ciftehankasabasi51


Artık iletişim teknolojilerini çok yakından takip eden biriyim ya, pazar günü tweetlere bakarken (ay ben de onlardan oldum, artık ben de tweetliyorum!!!! bırrrrrr!!!)bir de ne göreyim, nihat doğanlı survivor başlamış. Hatta ve hatta nihat doğan'nın yapmış olduğu veda konuşmasına millet gülmekten ölüyormuş. Tabii gündem takipçisi bir karga olduğumdan hemen televizyonu açıp survivor'ın karşısına kuruldum. Şansıma programın başında o meşhur konuşmayı tekrar verdiler.
Evet arkadaşlar açıklıyorum, bundan sonra hedefimiz nihat doğan'nın hatrı için yeni doğan bir bebek uyurken ona nasıl bakıyorsak ülkemize öyle bakmak. Bundan sonra gözün arkada kalmasın nihat!
Sonuç; bu yaz geçmez nihat doğan'la survivor çekilmez!!!!

1 Nisan 2011 Cuma

bir nisan daha

Bugünün bir nisan olması itibariyle resmen bahar gelmiş oluyor. Gönül bizim kampuste çiçek açan muhteşem ağaçların resimleri ile bu yazıyı süslemek isterdi ancak malum sevgili bloguma sadece ofisteki bilgisayarımdan ulaşabiliyorum ve burada da resimlerimi bilgisayara aktaracak gerekli teknolojik alet edevat vs. yok. Umarım şu anlamsız yasak kalkar da resimlerimi evdeki bilgisayardan gönlümce ekleyebilirim.
Bahar geldi ama kimsenin umrunda değil. Ülke ve dünya bir sürü anlamsız olay ile çalkalanıp durmakta. Zaten seçim ayları denen anlamsız zaman dilimine girdik. Artık herşey ama herşey seçim propagandası. Bir süre sonra full photoshoplu resimlerden oluşan çirkin plastik bayraklar ve resimler de şehrin her yerine asılıp, çevre kirliliğinde yine tavan yapılır. Şu seçim dönemlerinden nefret ediyorum. Herşey yürüyormuş gibi gözüküyor ama asla yürümüyor. Herkesin ağzında bir "seçimden sonra" muhabbeti var. Aslında çaktırmadan bir değişim yaşanıyor, ortalık kaynıyor ama acaba kim neyin farkında! Hal böyle olunca bahardan, kuştan böcekten, ağaçtan, çiçekten konuşmak anlamsız geliyor. Aslında asıl yapmamız gereken bütün bu yaşanan ve yaşanacak pisliklere karşı ya da onlara inat umutla bahardan, kuştan, çiçekten, masmavi gökten mi bahsetmek lazım. Bilemiyorum....