21 Mart 2011 Pazartesi

umut? o ne demek?

Geçenlerde Radikal gazetesinin Hayat ekinde, Hayal kahvesinin 20.yılı ile ilgili bir yazıyı okurken, şu cümle çok içime dokundu: "90'larda umut vardı." Ne kadar doğru bir cümle. 902larda daha iyi bir hayat, daha iyi bir gelecek olabileceğine dair umutlarımız vardı. Ama şimdi daha ömrümüzün yarısını bile tamamlamamışken, "umut, umutlu olmak, umutluyum, umut doluyum" sözcükleri sanki uzak bir diyarda konuşulan bir dile ait kelimeler gibi geliyor, o kadar anlamsız yani. Gündem o kadar hızlı, takip edilmez bir süratle değişiyor ki, daha hazmetmeye ne oluyor demeye kalmadan hop başka birşey oluveriyor. Bunu da fırsat bilen yukardaki büyükler, istedikleri gibi at oynatabiliyor. İnanılmaz bir aymazlıkla, herkese inat, sırf cepleri dolsun diye nükleer santral gibi, değil birkaç yıl onlarca yüzlerce yıl, genlerimize kadar bizi tahrip edebilecek bir felakete "buyrun hoşgeldin!" diyebiliyor ama hiçkimse sesini çıkarmıyor, zaten ses çıkarsalar da kimse onları dinlemiyor. Sonra Libya liderinin geç de olsa kaldırdığı beyaz bayrağa rağmen fırsat bu fırsat diyip, eskiden almadıkları kalan ne varsa daha da çok yağmalayabilmek için paldır küldür libya bombalanmaya başlanıyor. Neymiş efendim Libya'daki sivil halkın can güvenliği. "Küçük at da civcivler yesin!" Kaddafi, 42 yıldır bu halkın başındaydı, nerdeydir bunca zaman. Anca mı düştü jeton? İşte gözümüzün önünde bir ülke ve halk diğer varlıklı ülkelerin çıkarlarına peşkeş çekiliyor. Ne oluyor sadece izliyoruz! Çağ artık televizyonda film izliyormuşcasına savaş izleme devri.
Noluyor peki şimdi bize? Umutlarımızı çalıyorlar işte. Kendi cepleri dolacak diye parayla adam olduklarını sandıkları için, ne kadar doldurursak kar diye baktıkları için, "benden sonrası tufan" diye düşündükleri için, kur nükleer santrali, kirlet denizleri, öldür balıkları, ver kanserojen maddeyi sebzeye, tohuma, at ülkenin tepesine bombaları, kumla kapat antik eserleri, ver parayı al oyları, doldur kadrolara kayınçonun baldızını, dayının hemşehresinin kaynı (birşey bilse de olur bilmese de, maksat doluluk yaratsın), Allahın mafiozo türkücüsünün başında nöbet tut, saldırganını dört günde yakalat, ama bu ülke için çalışanların katilleri bir ellleri yağda bir elleri balda yaşasınlar. Olsun, "eğlen güzelim gününü gün et!"
Umutlarımızı çaldılar ve her sesimizi çıkarmadığımız gün daha da çok umudu ceplerine koyup götürmekteler. Umutsuz yarınlar bizi bekler!

Hiç yorum yok: