14 Mayıs 2010 Cuma

merak

Yedinci haftasının bittiği benim meşhur felsefe atölyesinde nihayet buzlar erimekte ve bir kaynaşma havası yavaşta olsa hüküm sürmekte. İnsanların bir grup olup birşeyler yapmak isteği -her zaman olduğu gibi- o kadar fazla ki hemen "eee ikinci kura ne zaman başlıyoruz?","hocam eğer gelecek sene baharda başlayacaksanız biz dışarda bir araya gelelim, her hafta birinin evinde buluşalım, bahara kadar bu işten soğumuş olmayız" denmeye başlandı. Biliyorum bu gazla atölye sonunda sözleşilir, sonra ilk toplantıya herkes gelir sonra yavaş yavaş bu iş tavsar. Neyse ben perşembe akşamları bu atölye ortamında eğlenmeye başladım ama asıl eğlence eve dönüşte bindiğim sarı dolmuşlarda oluyor.
Bir kere şunu anladım; bizim insanımız cep telefonuna ne kadar hasretmiş. Minibüse binen hemen telefonuna sarılıyor. Hele bazıları bindiği andan ininceye kadar yaklaşık 45 dakika birilerine habire birşeyler anlatıyor. Bir de rahatlar, sanki evlerinin salonunda ya da odalarında gibi sevgilileri ya da iş arkadaşları ile ha babam konuşuyorlar, anlatıp duruyorlar.
"Bak sen benim ağbimsin tımam mı? Hayır.....bilinsin istemiyorum.... öğrenmesin okuldakiler....öyle işte....haftaya finallerim var.....çok fena oluyorum ben o zamanlar, bir de tv çekimim var, yarın çok meşgulum. Sabah erken kalkıp tv çekimine gidicem.....herkes onunla çalayım istiyor...efendiiiim....haaaaa.....daha iyiyim...demin aradığında...efediiiimmm...haaaa....evet...."
İşte böyle konuşmalar...bütün dolmuş hep beraber bu hanım kızımızın o koca kutuda hangi müzik aletini taşıdığını, nerde çekimleri olduğunu, bu yeni erkek arkadaş mı yoksa eskisi mi? merak edip duruyoruz. Hayatlarımıza bir de böyle detaylar giriyor. Şimdi ben mesela bu akşam yanıma oturan cooker ve terrier kırması köpeği olan, dolmuşun arka koltuğunda benim sağıma oturan kız ile o kızı ve köpeğini görür görmez hooop diye köpeği sevmek için nerdeyse kucağıma oturacak olan, en sonunda da beni "yer değiştirelim mi" diyerek en sola atmak suretiyle ekarte eden oğlanın tanışıklıklarının bir aşka dönüşüp dönüşmeyeceğini hayatım boyunca merak edeceğim.
Şimdi yazık değil mi bana! bütün bu merak edilen sorulara cevap bulamayacak olmak ve bu merakla yaşamak zorunda bırakılmak reva mı yaaaaneeee!!!!

2 yorum:

EKMEKÇİKIZ dedi ki...

Eğlencenize eğlence katılmış anladığım; felsefe üstü yaşam senaryoları...
Çok hoş!
Hikayeleri artık sen kendin yazacaksın, böylesi daha eğlenceli.
:))

Adsız dedi ki...

çaresizseniz, çare-sizsiniz.
dert edilen şeye bak. o hikayeden önce güzel bir roman yazılır.(hem sonunu istediğin şekilde bağlarsınız).. iyi reklamasyon, bi kaç sivri çıkışla beraber az biraz da şansla al sana best selır bir roman. peşinden aşk-ı memduh tadında yıllarca sürecek bir dizi. sonra yine reklamasyon, inişler-çıkışlar,skandallarla dizi bir saat ellibeş dakikalık sinema filmine kotarılır.bu gazla cannesa hatta oscara bile gidilir.
istanbul, gölgede en sıcak mayıs.