15 Aralık 2009 Salı

teşekkürün adı

Cumartesi karşıya geçtim. Nişantaşı'na. F. hoca, evinde çay partisi görünümünde ders düzenledi. F. hoca, pek duygularını belli eden biri değil. Benim için ne hissettiğini hissedemediğimden ben de ona karşı sevmekle korkmak arası birşeyler hissediyorum, daha adını koyamadım. Kendisi benim için ayrıca önemlidir çünkü tez danışmanım olsun istiyorum. Ona giderken çok dakik olmaya ve derli toplu olmaya özen gösterdim. Neyse bütün bunlar detay. Anlatıyorum çünkü aşağıda okuyacaklarınız için bu ön bilgiler gerekli.
Buluşma saat tam 14'te gerçekleşeceğinden önce Kadıköy'e sonra da Beşiktaş vapuru ile Beşiktaş oradan da Nişantaşı yaparım diye düşündüm ama otobüs durağına gelince bir baktım 111 Beşiktaş otobüsü var. İnat ettim, otobüsü bekledim. İyi halt ettim. Otobüs gelmedi, mecburen "Kesin Mecidiyeköy'de trafiğe takılıcam"diye diye, Mecidiyeköy otobüsüne bindim. Oldu saat 13:00. Günlerden Cumartesi, köprü trafiği fena. Ben Nişantaşı'na varabildiğimde saat 13:50 idi. İyi geldim ama "kesin çok geç kaldım" diye panik olmuş bir halde, Valikonağı caddesinde bir aşağı bir yukarı yürümeye başladım. Dakik olmaya çalışıyorum ya kitlendim, başı kesik tavuk gibi bir aşağı bir yukarı gidip geliyorum. Simitçiye soruyorum, "Abla, orda ilerde" diyor, "ben yok" diyorum. Meğer apartmanın önünden geçip duruyormuşum da numarasına bakmıyormuşum.
Apartmanın önünde bir adamla kadın durmuşlar, kapının açılmasını bekliyorlardı. Kadın nedense bana asabi, gergen bergen bakışlar fırlattı. Halbuki ben içim içimi yiye yiye kapının açılmasını bekliyordum, onların arkasında. Kapı açıldı, kadın içeri girdi, ben sıramı bekliyorken eşi olacak beyefendi bana yol verdi, ben de başımı eğerek ve hafifçe gülümseyerek ilerledim. Kadın ve adam kapıcıya, geldikleri dairenin hangi katta olduğunu sormakla falan uğraşırlarken ben çoktan asansörü çağırmıştım. Sonra benim de içime bir kurt düştü, "benim çıkacağım numara hangi kattaydı ki ?".Ben de kapıcıya daireyi sorarken onlar asansörün önüne geldiler. Apartman kapısının önündeki tören yinelendi; adamcağız kapıyı açtı, karısı olacak asabi teyze içeri girdi, adam benim için kapıyı tuttu, ben "teşekkür ederim" dedim (ama biraz ağzımın içinden oldu) sonra kendi bindi asansöre. Birden kadın adama şöyle dedi: "Eskiden insanlar birbirine teşekkür ederdi. Teşekkür diye birşey vardı di mi ?" Ben o kadar geç kalma paniği içersindeydim ki önce kadının bu lafı bana söylediğini anlamadım, anladığımda ise asansör onların katına gelmiş ve cevap için yeterli süre kalmamıştı. Asansörden indiler ve kapıyı kapatırlarken, kadın adama şöyle çemkirmekteydi, "İki kere kapıyı tuttun. İkisinde de bir teşekkür bile etmedi. Görgüsüz n'olcak."
Ben asansörde, lafı yemiş ve arkalarından balık balık bakar vaziyette kala kaldım. Geç kalma paniği falan kalmadı. İş,ben bu lafı nasıl yedime döndü. Gergen teyze de günümü mahvetti. Zira ben bütün toplantı boyunca sadece bu olayı düşündüm.

1 yorum:

nehircce dedi ki...

kötü olmuş evet,hayatı yakalamaya çalışırken bazen oluyor böyle durumlar.Bir de bu kadın baya bir patavatsızmış doğrusu, onun kide ayıp bence..