4 Aralık 2009 Cuma

abdüllezin kellesi


Bir varmış bir yokmuş, uzak diyarların birinde Abdüllez ve karısı yaşarmış. Günün birinde Abdüllezin yaşadığı kasabaya bir ayı dadanmış. Ahali ayıdan nasıl kurtulacağını bilememiş. Bizim Abdüllez'in aklına bir fikir gelmiş. Demiş ki "Ben bir tepsi baklava yaptırayım, ayının inine girip onu dışarıya çekmeye çalışayım." Herkes pek beğenmiş bu fikri. Hemen bir tepsi baklava hazırlamışlar. Tepsiyi alan Abdüllez, ayının inine girmiş, ahali dışarda onu beklemeye başlamış. Beklemişler beklemişler, bir süre sonra Abdüllez'in başsız vücudu dışarı çıkmış. Ahali şaşkın, karısına sormuşlar "Abdüllez'in kellesi var mıydı yok muydu?", "Valla" demiş karısı "sabah çorba içtiydi ama kellesi var mıydı yok muydu, bilmem".


Bu hikayeyi anneannem, ben küçükken anlatırdı. Sobalı odada, yattığımız yatakta, mırıl mırıl bana bunun gibi bir sürü hikaye anlatırdı. Bu hikaye bugün erişte yaparken aklıma geldi.

Domatesleri doğradım, sularını çektikten sonra önce suyu kaynatıp mı erişteleri koyuyorduk yoksa erişteyi ve suyu aynı anda koyup mu kaynatıyorduk bilemedim. Beynim boşaldı bir an. Bakakaldım. Abdüllezin kellesi var mıydı yok muydu? Erişte su kaynayınca mı konuluyordu yoksa ikisi aynı anda mı kaynatılıyordu?

10 yorum:

nalan dedi ki...

:)

zafer dedi ki...

Bir varmışşş bir yokmuşşşş.Evvel zaman içinde kalbur zaman içinde..ela cinli vela cinli kel cinli topal cinli..Siz annenizin beşiğini sallarken ben abdüllezin kellesi varmıydı yok muydu düşünürken ....Bir ülkenin bir kralı ve o kralında üç kızı varmış..................................................................................................................................................................................................................Babamın Erzurum kışlarında uyku öncesi yorgan altında ısınırken sağında 4 yaşındaki kızkardeşim solunda yatan 7 yaşımdaki bana anlatmaya başladığı masal öncesi tekerleme.....anlattığı masalı hala aynı netlikte ve canlılıkta hatırlarım.Kral yemek masasında kızlarına sorar.Çocuklarım beni ne kadar seviyorsunuz..........Ve sıra küçük prensese gelince "baba seni tuz kadar seviyorum" der.Öfkelenen kral onu sarayın bahçesindeki bir ağaca bağlatır ve geceyi orada geçirmesini ister.Gece bir dev gelir ve küçük prensesi alıp götürür.Sabah olunca kral kızını bulamaz.Askerlerine arayıp bulmalarını emreder.İzler bir kör kuyuya kadar takip edilir.Fakat içeri inecek cesareti kimse bulamaz.Ve kral ferman eder"Ey ahali kızımı getirecek kişi kızımın eşi benim damadım olacaktır.Yeterki kızımı sağsalim getirsin.Duyduk duymadık demeyin".Yağız atlı şövalyeler sarayı doldurur taşırır.Fakat giden ve kör kuyuya girenden bir daha ne haber alınır ne bir ses çıkar.Ümitler kesilirken birgün yağız atlı bir baba yiğit gelir saraya halktan biridir fakat gözünü budaktan esirgemeyen mert civan bir delikanlıdır.Krala "kızınızı ben getireceğim" der güvenle."Fakat sözünüzü tutacak ve kızınızı bana verecek damat olarak beni kabul edeceksiniz".Çaresiz kral bu halktan delikanlıya mecbur boyun eğer."Sen git kurtar kızımı sözüm sözdür" der.Yardımcısı yoldaşıyla kör kuyunun başına gelen delikanlı kuyuya bir ip sarkırtır.Dibine inerken ip kopar ve kuyunun dibine düşer, bir tünel vardır dibinde kuyunun.Bir meşale yakar ve yürümeye başlar(teferruatını anlatmıyorum nokta nokta geçeyim).........................................................................................................Çeşitli tuzaklardan kurtulan delikanlı (tünel içinde tanıdığı periden yardım alarak)tünelin ucundan yorgun argın çıkar gizli etrafı dağlarla çevrilmiş bir ovaya.Ve evet dev o ovada uyumaktadır.Tek gözlüdür(gözü alnında,tepegöz).Kız ise yanında zincirle bağlıdır..............................................................................................................................Devi alteder ve öldürür.Fakat geri dönmek için ne yapacaklar.Tünel boyunca kendisine yardımcı olan peri onların buradan çıkması dağları aşmaları için bir kartalı onlara verir.Fakat kartal babayiğitten bir söz alır.Uçarken gak dediğinde su guk dediğinde et verecektir delikanlı....................................................Masal böylece devam ediyor.Bunun dışında anlattığı bir çok masal vardı.Ama sanırım bana en fazla ilginç ve maceralı gelen olduğu için aklımda kalan bu olmuş.Arkası yarın gibi anlatırdı bir de.Tamamını bir defada anlatmazdı ve kendince masalı uzatan ilginçlikler eklerdi doğaçlama.....Dışarıda kurtlar ulur ve rüzgar uğuldarken,kar lapa lapa yağarken 1965 li yıllarda gazeteyi haftada bir biz zor görürken Anadolu'nun o köşesinde ayda bir sebze geldi diye kantinde sıraya girerken masal dinleyip hülyalara dalmak bir çocuk için...... ne kadar değerli bir hatıradır bilir misiniz?..

zafer dedi ki...

Ve mis,afir odasına hiç kimsenin asla giremediği yıllardı o yıllar.Duvarlarda saraydan kız kaçırma,kahveci güzeli,binbir gece masallarının tasvir edildiği kaçak ipek halıların asıldığı...Erzurum'un Kandilli'sinin sessiz sokaklarının gündüz gibi aydınlık olduğu kar gecelerinde kızağımla korkusuzca kaydığım tren çığlıklarıyla okul bahçesinden geçen lokomotifi izlediğimiz ilkokul ablamın ortaokul için Aşkale'ye askeri servisle hergün gidiş gelişleri,kızkardeşimin soğuktan üşüdüm diye elleri morarmış ağladığı...........Cefakar yıllardı ama mutlu, şehirlerin az nüfuslu ama adam gibi şehir olduğu;kadınların sümerbanktan renk renk basma floş etek, manto giydiği;erkeklerin briyantin sürdüğü yıllardı.Ve babamın yıllık izin aldığında gittiğimiz memleketimiz Denizli'de tren istasyonundan eve bindiğimiz çift atlı fenerli kadillak gibi yaylı paytona bindiğimiz.............

zafer dedi ki...

.....................Pamukkale'yi ilk 1964 yılında gördüğüm o el değmemiş haliyle....Zaman aracını kim yapacaksa bir an önce yapsın lütfen.Atlayıp zaman makinasına o yıllara dönmek istiyorum ben !..Urfa'yı,Maraş'ı,Adana'yı,Nizip'i,Ankara'yı...Mersin Kız Kalesini ve İstanbul'u yine 1960-1970 arasındaki halleriyle görmeyi..

zafer dedi ki...

Ah ah efkar bastı sabahın 7.30 unda...Gece kuşuyum! ..:)

zafer dedi ki...

http://www.youtube.com/watch?v=2JOuK6vV_WM


Not:Buradaki payton gibi değildi.Üstü körüklü deri ile kapalıydı o yıllardaki paytonlar.Büyük ada gezi paytonları gibi değildi.Zamanın taksileriydiler.

zafer dedi ki...

Eveeet, işte bu payton(fayton) benim bahsettiğim..Yalnız fenerleri yanlış,dört köşe cam olacak fenerin üstü de çatı misali olmalı. :))




http://images.google.com/imgres?imgurl=http://www.modelgemi.net/omer/Fayton/fayton.jpg&imgrefurl=http://www.modelgemi.net/omer/fayton.htm&usg=__wpiXgvXFNrB3_vSnkPjyK9LjYh0=&h=471&w=709&sz=142&hl=tr&start=9&um=1&itbs=1&tbnid=TyMewH1cgOitVM:&tbnh=93&tbnw=140&prev=/images%3Fq%3Dfayton%2Bresimleri%26hl%3Dtr%26rlz%3D1I7ACAW_trTR332TR332%26sa%3DX%26um%3D1









.Not:Frenlerim tutmadı bugün.Aman ne çok yazmışım ben.... :((

zafer dedi ki...

şimdi şöyle oluyor.Ben aşırı yorgun olunca uyuyamıyorum.Veeee böyle gece kuşu oluyorum.bir de kafamda o mesele olunca yatakta dönüp duracağıma eskilere dalarak zaten efkarlı ve yorgun olan bünye...İspanyol meyhanesinde bir kadınnnn çığlık çığlığa şarkı söylüyorrrrrr.Bütün içkiler benden meyhaneci sen de iç sen de içççç.....Siz en iyisi yazdıklarımdan bir kısmını sansürleyin.. hıcks :))

zafer dedi ki...

Ekmekçi hanımın başında da boza pişirdim bu gece.....huckss

nalan dedi ki...

Birkaç gün önce burayı keşfetmişken şimdi geldim Zaferi okudum...
haydi bana müsade gidip bakayım bu zafer kimmiş valla merake ttim.
Haa erişteye önce su kaynatılır canım